Depremin Nedeni?

Kodla Büyü

only61

Hiperaktif Üye
Hiperaktif
Mesajlar
3,749
Buna sıklıkla rastlıyoruz.Her depremden sonra haber sitelerinin altındaki akıl almaz yorumlar...

 
Bunu diyen kişi sayısı epeyce varmış forumlara baktığımda onu anladım. Ben bunların gelmişine geçmişine dümdüz sövüyorum çünkü saygıyı haketmiyorlar. Bunu diyen adamın kendi başınada gelebilir aynı şey ama akıl fukarası olunca kolay oluyor söylemek.
 
Bu karikatürden de anlaşıldığı gibi; yüzyıllar içerisinde bilim, teknoloji ne kadar ilerlemiş olsa da bazı insanların beyinleri örümcek ağıyla kaplanıp işlevsiz hale geliyor, sürekli geriliyor :!:
 
aysegul_' Alıntı:
Bu karikatürden de anlaşıldığı gibi; yüzyıllar içerisinde bilim, teknoloji ne kadar ilerlemiş olsa da bazı insanların beyinleri örümcek ağıyla kaplanıp işlevsiz hale geliyor, sürekli geriliyor :!:

:alkis: :alkis:
 
30 küsur yaşındaki bir üniversite mezunu eleman Van depreminden sonra: "Van'da yaşayanlar dinine bağlıdır, hayret nasıl deprem oldu ki." dedi. Gülerken koltuktan düşüyordum. :lol:
 
Allah'ın varlığının delilleri nelerdir?
Varın ispatı, yokun ispatından her zaman daha kolaydır. Bir elma cinsinin yeryüzünde bulunduğunu, bir tek elmayı göstermekle ispat edebiliriz. Halbuki yokluğunu iddia eden kimse bütün yeryüzünü, hatta kainatı dolaşıp, ancak ondan sonra onun yokluğunu ispat edebilir. Bu ise, imkansızlık çapında bir zorluk demektir. Öyleyse diyebiliriz ki; yok, hiçbir zaman ispat edilemez...

Bir sarayın kapılarından 999'u açık, biri kapalı olsa, kimse o saraya girilemeyeceğini iddia edemez. İşte inkarcı, devamlı surette kapalı olan o bir tek kapıyı nazara verip onu göstermek ister. Aslında o kapı da, o inkarcı ve onun gibi olanların gözlerine çekilmiş perde sebebiyle onların ruh dünyalarına kapalıdır. Mümin için kapalı kapı yoktur. Yeter ki gözlerini yummasın!... Zaten 999'u herkese açıktır. Hem de ardına kadar...

İşte o kapı ve delillerden birkaçı :

İmkân Delili: İmkân, birşeyin olması ile olmamasının eşit ihtimale sahip olması demektir. Günlük konuşmalarımızda da mümkün derken olabilir de olmayabilir de manasını kast ederiz. Yaratılmış olan her varlık bize şu gerçeği haykırır: Benim olmamla olmamam eşit idi. Şu an ben varsam, var olmamı yoklukta kalmama tercih eden biri var demektir. O ise ancak Allahtır.

Hudus delili: Hudus, sonradan olma demektir. Hudusun en büyük delili değişmedir. Bir varlıkta değişme varsa, bu hareketin bir ilk noktası olacaktır. İşte o noktadan önce o şey varlık sahasına çıkmamıştı. Henüz yoklukta iken var olmayı kendi kendine irade edemeyeceğine ve buna güç yetiremeyeceğine göre bu var oluş Allah’ın yaratmasıyla gerçekleşmiş demektir. Maddenin termodinamik kanununa göre sürekli yokluğa doğru kayması, kainatın durmadan genişlemesi, güneşin süratle tükenişe doğru yol alması gibi hadiseler, bu varlık aleminin bir başlangıcı olduğunu gösteriyor.

San'at: Atomdan insana, hücreden galaksilere kadar bütün kainatta, ince ve baş döndürücü bir sanat göze çarpmaktadır. Evet, bir baştan bir başa kainattaki her eser şu özelliklere sahiptir:
• Büyük sanat değeri taşır.
• Çok kıymetlidir.
• Çok kısa zamanda ve çok kolay yapılmaktadır.
• Çok sayıda olmaktadır.
• Karışık ve çeşit çeşittir.
• Devamlıdır.

Halbuki, kısa zamanda, çok sayıda, kolay ve karışık yapılan işlerde san'at ve kıymet olmaması gerekir. Ancak yapan Allah (c.c.) olursa, o zaman her şey değişir ve zıtlar bir araya gelebilir!..

Devir ve Teselsülün Muhal olması: Devrin muhal olduğu şu misalle açıklanıyor. Bir yumurtayı tavuğun yaptığını iddia eden adama soruyorsunuz. Tavuğu kim yaptı? Buna karşılık onun çıktığı yumurtayı gösteriyor. Buna göre tavuğu aradan çıkardığımızda yumurta yumurtayı yapmış oluyor. Bu ise muhaldir. Teselsül ise bir şeyin silsile halinde ta ilk noktasına kadar gidip o ilk varlığı kimin yaptığını sormak suretiyle Allah’ın varlığını ispat metodudur. Yani bu meyveyi şu ağaç yaptı, o bir önceki meyveden oldu, o da bir önceki ağaçtan. Böylece ilk ağaca yahut ilk meyveye kadar varıyor ve soruyoruz : Bunu kim yarattı diye .

Kur'an yolu devir ve teselsülden çok farklıdır. Yumurtayı kim yaptı? Yahut meyveyi kim yaptı? sorusunun cevabı, doğrudan doğruya, “Allah yarattı” diye cevap verilir. İlim, irade, şefkat, merhamet kavramlarından bir nasibi olmayan, insanı tanımayan, hikmetten, sanattan anlamayan bu sebeplerin (tavuğun ve ağacın) sonucun yaratılmasında hiçbir tesirleri olmadığı ispat edilir. Böylece devir yahut teselsül deliline gerek duyulmaz.

Hikmet ve gaye delili: Her varlıkta kendisine mahsus bir gaye, bir maksat, bir fayda takip edildiği göze çarpmakta ve hiçbir şeyde gayesizlik, manasızlık ve israf sayılacak herhangi bir durum müşahede edilmemektedir. Hâlbuki, ne madde aleminde, ne bitki ve hayvanat dünyasında, ne de eşya ve hadiselerde şuur ve idrak mevcut değildir ki, bu gayeler silsilesi takip edilebilsin. Öyle ise, kainattaki bu şuurlu işleyişi ve bu hikmet ve gayeleri ancak Allaha isnat etmekle makul bir yol tutmuş olabiliriz.

Yardımlaşma delili: Yağmurun toprağın imdadına, güneşin gözlerin yardımına koşmalarından, ta havanın kanı temizlemesine kadar, bu alem bir yardımlaşma hareketiyle adeta dolup taşmaktadır. Bu yardımlaşmayı yapan taraflar birbirlerini tanımamakta, bilmemektedirler Öyle ise bu merhametli icraatı sebeplere vermek mümkün değildir.

Temizlik: Kainattaki nezafet ve temizlik, başlı başına bir delil olarak, bize Kuddüs ismiyle müsemma bir Zat'ı (c.c.) anlatmaktadır. Toprağı temizleyen bakteriler, böcekler, karıncalar ve nice yırtıcı kuşlar; rüzgar, yağmur ve kar; denizlerde buzullar ve balıklar; gezegenimizde atmosfer, uzayda kara delikler; bünyemizde kanımızı temizleyen oksijen ve ruhumuzu sıkıntılardan kurtaran manevi esintiler, hep Kuddüs isminden haber vermekte ve o ismin verasındaki Zat-ı Mukaddes'i göstermektedir.

Simalar: Herhangi bir insanın siması, en ince teferruatına kadar kendisinden evvel geçmiş milyarlarca insandan hiçbirisine birebir benzememektedir. Bu kaide, kendisinden sonra gelecekler için de aynen geçerlidir. Bir cihette birbirinin aynı, diğer cihette birbirinden ayrı milyarlarca resmi küçücük bir alanda çizip, sonra da kendileri gibi olması mümkün, milyarlarca resimden ayırmak ve her şeyi sonsuz ihtimal yolları içinde bir yola ve bir şekle sokmak, elbette ve elbette yarattığı her varlığı, hem de hiç kapalı bir yanı kalmamak üzere bilen ve o varlığa istediği şekli vermeye gücü ve ilmi yeten Cenab-ı Hakk'ı en sağır kulaklara dahi duyuracak kuvvette bir ilandır.

Fıtrat ve Vicdan Delili: Allahı tanımanın sayılamayacak kadar çok delil ve işaretleri insanın yaratılışında, fıtratında mevcuttur. Bunlardan birkaç örnek: İnsan fıtratı ve vicdanı her nimetin mutlaka şükür istediğini bilir. Bir peygambere kavuşmuş ve hidayete ermişse şükrünü Allaha yapar. Aksi halde batıl mâbutlara tapar. Bu tapma insan vicdanın insanı zorlamasıyla gerçekleşir. Güzelliği takdir hissi de insan fıtratında mevcuttur. Sergiler, fuarlar bu his ile gerçekleşir. İnsan bu yaratılışının gereği olarak, şu sema yüzünde sergilenen yıldızları, zemin yüzünde boy gösteren çiçekleri, ağaçları, ormanları dolduran ceylanları, aslanları, denizlerde kaynaşan balıkları seyretmek ve onlardaki İlâhî sanatın mükemmelliğini takdir etmek durumundadır.

Tarih: Dinler tarihi şahittir ki, insanlık hiçbir devrini dinsiz geçirmemiştir. Batıl, hatta gülünç dahi olsa, hemen her devirde bir dine inanmış ve bir manevi sistemi takip etmiştir. İnsan fıtratına inanma duygusunu Allah koymuştur ve insan O’na (Allah’a) inanmakla mükelleftir.

Kur'an: Kur'an-ı Kerim'in Kelamullah olduğunu ispat eden bütün deliller, aynı zamanda Cenab-ı Hakk'ın varlığını da ispat eder durumdadır. Kur'an'ın Allah kelamı olduğuna dair yüzlerce delil vardır. Bunlar, Kur’an ile alakalı İslam kaynaklarında en ince teferruatına kadar mevcuttur. Bütün bu deliller, kendilerine mahsus dilleriyle "Allah vardır" derler.

Peygamberler: Peygamberlerin ve bilhassa Peygamberler Efendisi İki Cihan Serveri'nin (a.s.m) peygamberliğini ispat eden bütün deliller de, yine Cenab-ı Hakk'ı anlatan delillere dahil edilmelidir. Zira Peygamberlerin varlıklarının gayesi, Tevhid; yani Allah'ın varlık ve birliğini ilan etmektir. Öyleyse, her peygamberin kendi peygamberliğini ispat eden bütün delilleri, aynı zamanda, Cenab-ı Hakk'ın varlığına da delil olmaktadır. Bir peygamberin hak nebi olduğunu ifade eden bütün deliller, aynı kuvvetle, hatta daha da öte bir kuvvetle "Allah vardır ve birdir" demektedir.
 

Deprem gibi büyük musibetler insanların işledikleri hataların sonucu gelen ilâhî ikazlardır. Buna işaret eden ayet ve hadisler pek çoktur.

Kur’an’da: “İnsanların ellerinin kazandığı (günahlar) yüzünden, karada ve denizde fesad çıktı ki (Allah), yaptıklarının bir kısmını(n cezâsını), kendilerine (dünyada) tattırsın; tâ ki (kötülüklerden) dönsünler.” (Rum Suresi, 41. ayet) buyrularak insanların elleriyle işledikleri günahlar sebebiyle dünyada kendilerine karadan ve denizden bazı azablar tattırılacağına işaret edilmiştir.

Aşağıdaki hadisler de deprem ve benzeri umumi musibetlerin işlenen bazı günahların ceza ve kefareti olduğuna işaret etmektedir.

“Şu ümmetim rahmete mazhar olmuş bir ümmettir. Ahirette azaba maruz kalmayacaktır. Onun azabı dünyadadır: Fitneler, depremler ve öldürme (ile bu dünyada azab olunurlar)." (Ebu Davud, Fiten, 4277)

“Zina yayılınca depremler çoğalır.” (Deylemî)



Bediüzzaman’a Göre Depremin Sebebleri ve Adalet ve Merhamet Yönleri

Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri deprem hakkında yazdığı Sözler isimli kitabında 14. Söz’deki “Zelzele Bahsi”nde depremlerin çoğunluğun ortak olduğu hataların bir cezası olarak meydana geldiğini, bununla beraber masum insanlar hakkında büyük manevî mükâfatlara vesile olacağını, hem deprem gibi musibetleri yalnız yer kabuğunun hareketleriyle izaha kalkışıp Allah’ın her şeye hâkim olan iradesini görmemek ya da inkâr etmenin büyük bir hata olduğunu gayet güzel izah etmiştir. Orada yaptığı izahlardan bir kısmının hulasası şöyledir:



Deprem Gibi Umumî Büyük Belaların Sebebi Nedir?

Deprem gibi musibetler, halkın ekseriyetinin hatasından ileri gelir. Bazı şahısların işlediği ve umumi musibetlerin gelmesine sebeb olan büyük cinayetlere diğer insanların çoğunluğu fiilen iştirak etmiş olmasalar bile, bazı katkılarda bulunmak, destek olmak veya kalben taraftar olmak gibi sebeblerle o cinayetler umumun iştirak ettiği büyük hatalara dönüşür ve bu da büyük musibetlerin gelmesine sebeb olur.

(Hadiste yetmiş bin kişilik bir ümmete inen azabdan salihlerinin de kurtulamamasının sebebi olarak bu salihlerin o sapkınlara nasihat etmemelerinin aynı azaba düşmelerine sebeb olduğu anlatılır. Yani onlar da sessiz kalarak o kötülüklere bir yönden ortak olmuşlardır.)



Masumların Musibete Ortak Olması Nedendir?

Böyle umumi belalarda tamamen masum olanların da acıya düşmelerinin sebebi ise dünyadaki imtihan sırrıdır. Kur’an’da, “Öyle bir bela, bir musibetten çekininiz ki, geldiği vakit yalnız zalimlere mahsus kalmayıp masumları da yakar.” (Enfal Suresi, 25. ayet) buyrularak buna dikkat çekilmiştir.

Dünyadaki imtihan, hakikatlerin perdeli kalmasını gerektirir. Eğer masumlar böyle musibetlerde daima sağlam kalsaydı ve küçük büyük her bela, sadece zalimlere inseydi, imtihan perdesi yırtılıp herkese zorla iman ettirilmiş olurdu.



Masumların Mükâfatı Nedir?

Bununla birlikte Allah’ın merhamet ve adaleti böyle musibetlerde zarar gören masumların imdadına ahirette bol mükâfatlar vererek koşturur. Böyle belalarda malını kaybedenlerin malları sadaka, canları şehid, çektikleri sıkıntılar da günahlarına kefaret olup ahretteki makam ve mükâfatlarını artırır. Hadis-i şeriflerde enkaz altında ölenlerin şehid olarak vefat edeceklerinin bildirilmesi depremde ölenler için büyük bir müjdedir.



(Dünyada büyük musibetler çekenlere ahirete ne kadar büyük sevaplar verilerek onların bu musibetlerden razı edileceği hakkında Resûl-i Ekrem (asm) bir hadîs-i şerîflerinde şöyle buyurur:

“Cenâb-ı Hakk kıyâmet gününde terâzileri koyar. Ardından namaz kılanlar getirilir ve ücretleri tartılarak kendilerine noksansız verilir. Sonra zekât verenler getirilir ve onların da ücretleri tartılarak kendilerine eksiksiz verilir. Nihâyet bir belâya dûçâr olmuş kimseler getirilir de bunlar için ne terâzi konur, ne dîvan kurulur, ne de defterler açılır. Bunlara ücret, sağanak yağmurları gibi bol bol ödenir. Bunlara verilen sevabların büyüklüğünü görenler, Keşke bizim de dünyada vücutlarımız makaslarla doğransaydı da, biz de böyle büyük nimetlere kavuşsaydık) derler.”) (Beyzâvî, c. 2, 321)



Neden Koca Yer Kabuğu Musallat oluyor?

Koca toprak tabakasının veya diğer tabirle yer kabuğunun bir kısım insanlara musallat edilmesinin hikmeti ise o cinayetin fevkalâde çirkinliğini insanlara göstermek içindir.



Deprem Tesadüfen Olabilir mi?
Şu dünyanın ve içindeki her şeyin mükemmel yaratılışı, her sene üzerindeki canlıların yenilenmesi, hatta en basit görünen bir sinek kanadının dahi mucizeli yaratılışı, o sanatların ezeli sanatkârı olan Allah’ın varlığını gösterdiği gibi her şeyin onun kudret ve iradesi tarafından kuşatılmış olduğunu da gösteriyor. Kur’an’da, bir tek yaprağın ağaçtan düşmesinin dahi onun bilgisi dâhilinde olduğu bildirilmektedir. Bir yaprak bir sinek dahi onun bilgisi, iradesi dışına çıkamıyorsa koca yer kabuğu, yeryüzünün halifesi olan insanlar aleyhine, onun irade ve izni olmaksızın hareket etmesi mümkün değildir.



Allahu Teâlâ hikmetinin bir gereği olarak, dünyada görünen fennî kanunları ve sebebleri kendi icraatlarını gizleyen birer perde yapmıştır. Zelzeleyi dilediği vakit, bazen de mağma tabakasındaki bir madeni veya bir fay hattını harekete geçirir.

Depremler yer kabuğundaki böyle inkılab ve hareketlerle olsa da, yine Allah’ın emri ve hikmetiyle olur; başka olamaz. Meselâ: Bir adam bir tüfek ile birisini vursa. Vuran adama hiç bakılmasa, yalnız fişekteki barutun ateş almasına bakılsa, ne kadar ahmaklık ve divanelik olur. Aynen bunun gibi, Allah’ın emriyle uzayda gezen bir gemisi olan yeryüzünün içine adeta önceden yerleştirdiği bir bombayı, gaflete düşen veya yoldan çıkan insanları uyandırmak için patlatmak yine Allah’ın emriyle olabilir. Tüfeği görüp, tetiği çeken eli görmemek nasıl bir akılsızlıksa, fay hattını veya yer kabuğunun hareketlerini görüp onları harekete geçiren kudret elini görmemek de öyle büyük bir akılsızlıktır.
 
girdap hocam gerek yok bunlara...Allaha inanmıyorum diyen yok burada.
Tabiki bu depremleri Allahın bilgisi ve kudreti dışında düşünemeyiz ama bu depremlerde zinadandır falan denemez.
 
De ki (Allah), üzerinizden veya ayaklarınızın altından, azap göndermeye kadirdir. Yahut bir fırkayı(milleti) musallat ederek bazınıza, bazınızın azabını tattırır. Bak! Ayetlerimizi nasıl açıklıyoruz? Umulur ki fıkhederler(aklederler).

[EN'AM(6)/65]

(Arkasından) onları, bir 'sarsıntı' yakaladı. Yurtlarında diz çökmüş olarak sabahladılar.

[ARAF (7)/ 78]

Böylece onları bir 'sarsıntı' tuttu. Arkasından da yurtlarında, diz çökmüş olarak sabahladılar.

[ARAF(7)/91]
 
ilon' Alıntı:
girdap hocam gerek yok bunlara...Allaha inanmıyorum diyen yok burada.
Tabiki bu depremleri Allahın bilgisi ve kudreti dışında düşünemeyiz ama bu depremlerde zinadandır falan denemez.

Hocam iyi güzel de siz neye dayanarak söylüyorsunuz alakası olmadığını..her şey akıl ile anlaşılamaz, anlaşılsa idi haşa kutsal Kitabımıza ve Peygamber Efendimize gerek olmazdı ...ayrıca Sahih Hadis-i Şerifler var zina ve ile alakalı...
 
bu konu coşar diyenler
uptosomething.gif
 
RamColi' Alıntı:
Hocam iyi güzel de siz neye dayanarak söylüyorsunuz alakası olmadığını..her şey akıl ile anlaşılamaz, anlaşılsa idi haşa kutsal Kitabımıza ve Peygamber Efendimize gerek olmazdı ...ayrıca Sahih Hadis-i Şerifler var zina ve ile alakalı...
Japonya da kimin eli kimin şeyinde belli değil yani diyorsun. :mrgreen: :mrgreen:

Aynı şekilde Adapazarında da aynı durum var senin yorumuna göre. Eyvah eyvah vallahi Adapazarındaki tarikatlar, cemaatler duymasın mahvederler seni. :puhaha:
 
'Bir yerde deprem olduysa kesin zinadandır' diye bir mantık yok... onu savunan da yok, ama Hadis-i şerif varken, depremin zina ile alakası yoktur diyemez kimse... Tabi inanıyorsa
 
RamColi' Alıntı:
'Bir yerde deprem olduysa kesin zinadandır' diye bir mantık yok... onu savunan da yok, ama Hadis-i şerif varken, depremin zina ile alakası yoktur diyemez kimse... Tabi inanıyorsa
Yani diyorsunuz ki depremin nedenleri vardır:

1.Zina
2. ?
3. ?

Şu 2 ve 3'ü yazabilir misiniz? Ben neden hep aynı yerlerde olduğunu merak ediyorum ondan.
 
RamColi' Alıntı:
'Bir yerde deprem olduysa kesin zinadandır' diye bir mantık yok... onu savunan da yok, ama Hadis-i şerif varken, depremin zina ile alakası yoktur diyemez kimse... Tabi inanıyorsa

japonyada artık neler dönüyorsa.
 
amip33' Alıntı:
Yani diyorsunuz ki depremin nedenleri vardır:
1.Zina
2. ?
3. ?

bu sizin sıralamanız, ben herhangi bir sıralama yapmadım.. tabi ki bilimi kenara atan yok ama bilim hiçbir zaman Kuran-ı Kerim ile çelişmez, bu işe maddi(bilimsel) ve manevi(dini) açıdan bakabilmenize bağlıdır....
 
Avrupa zinanın merkezi adeta ama Almanyada hollandada böyle birşey duymuyoruz .... Peygamberimizin gönderilmesinden sonra toplu helakler sona ermiştir hadise göre... Günahlar artınca karşılaşılan felaketler yıkımlar sosyal hayattaki psikolojik hayttaki yıkımlardır bunalımlardır...
Ayrıca bilim Kuranla çelişebilir bazen çünkü basit olan zavallı olan insanın ilmidir ve zamanla değişikliğe uğrar...1500 yıl önce dünyanın sabit olduğu kesin bir bilimsel gerçekti ama bu gün tam tersi :)...Bir müslüman için Kuran bilime göre değil Bilim Kurana göre yorumlanır.
 
RamColi' Alıntı:
Hocam iyi güzel de siz neye dayanarak söylüyorsunuz alakası olmadığını..her şey akıl ile anlaşılamaz, anlaşılsa idi haşa kutsal Kitabımıza ve Peygamber Efendimize gerek olmazdı ...ayrıca Sahih Hadis-i Şerifler var zina ve ile alakalı...


RamColi' Alıntı:
'Bir yerde deprem olduysa kesin zinadandır' diye bir mantık yok... onu savunan da yok, ama Hadis-i şerif varken, depremin zina ile alakası yoktur diyemez kimse... Tabi inanıyorsa


RamColi' Alıntı:
bu sizin sıralamanız, ben herhangi bir sıralama yapmadım.. tabi ki bilimi kenara atan yok ama bilim hiçbir zaman Kuran-ı Kerim ile çelişmez, bu işe maddi(bilimsel) ve manevi(dini) açıdan bakabilmenize bağlıdır....


Biraz daha zorlasam, ne alakası var depremle zinanın diyeceksiniz.. :mrgreen:
 
ilon' Alıntı:
Bir müslüman için Kuran bilime göre değil Bilim Kurana göre yorumlanır.

Kesinlikle...kastettiğim şey buydu zaten... yeni keşfedilen birçok şeyin bile 1400 küsür yıl önce Kuran-ı Kerim de bahsedildiğini görüyoruz..
 
amip33' Alıntı:
Biraz daha zorlasam, ne alakası var depremle zinanın diyeceksiniz.. :mrgreen:

Görmek istediğiniz gibi baktığınız için bunları söylüyorsunuz...Siz neyi zorluyorsunuz :x ... tartışmak istemediğim için daha fazla yazmıyorum
 
amip33' Alıntı:
RamColi' Alıntı:
'Bir yerde deprem olduysa kesin zinadandır' diye bir mantık yok... onu savunan da yok, ama Hadis-i şerif varken, depremin zina ile alakası yoktur diyemez kimse... Tabi inanıyorsa
Yani diyorsunuz ki depremin nedenleri vardır:

1.Zina
2. ?
3. ?

Şu 2 ve 3'ü yazabilir misiniz? Ben neden hep aynı yerlerde olduğunu merak ediyorum ondan.
2. Dini hafife alıp; herkes dini kendi yorumuna göre yaşar diyenler yüzünden.
3. Din tüm yaşantımı düzenleyenez deyip. Dini yaşantıyı sadece ramazan ayında alkol almayı kesip. Namazı sadece bayram namazından ibaret sayanlar yüzünden.
 
Geri
Üst