Ne biliyim yani ne deyip ne diyeceğine ahahaha
Bundan sonra sözüm size değil
@pajero hocam. "Zerdüş" diye laf sokmuşsunuz ama kızmadım. İnşallah siz de kızmazsınız. Saygılar hürmetler.
Sonuçta hayat mücadelesi içinde hepimiz zorunlu olarak bir yerlere geliyoruz. Herkesin bir hayat hikayesi var(bkz: sonder). İkili ilişkilerde de sendikadan, siyasi partilerden, kendini eğitmişlik düzeyinden bağımsız olarak, çok iyi insanlar tanıdım. Burada laf sokma çabası içinde olan insanlarla aynı okulda çalışsak gayet güzel anlaşırız muhtemelen veya okullarındaki bir öğretmenin başı sıkıştığında hepsinin yardıma koştuğunu, yardımsever ve iyi insanlar olduğunu düşünüyorum. Ama insan davranışları sosyal medyada ve gerçek hayatta birbirinden çok farklılaşıyor.
Çünkü Schopenhauer'ın dediği gibi "Gerçekte vahşi ve korkunç bir hayvandan başka bir şey değildir insan. Biz, onu evcilleştirilmiş ve dizginlenmiş haliyle tanıyoruz ki uygarlık dediğimiz şey de budur. Bu yüzden de arada bir gerçek tabiatı ortaya çıkınca dehşete kapılıyoruz." Gerçek hayatta gayet iyi olan insanlar anonimliğin getirdiği bir rahatlama ile bambaşka birine dönüşebiliyor.
Ayrıca "Windows'ta şu sorunu nasıl çözeriz?" başlıklarında herkes cehaletini kabul edebiliyor ama mesele kültür, edebiyat, bilim, felsefe, sanat vs. olunca insanlar cehaletinin farkına varmaktan hoşlanmıyor. Ego devreye giriyor. "İkimiz de öğretmeniz o zaman ben bu herifi niye dinleyeyim" diye düşmanlık başlıyor. Aynı mesleki statüdeyiz çünkü. Kendine yediremiyor. Sonra başlıyor laf sokmalar. Laf sokma psikolojisinin arkasında böyle bir patolojik sebep olduğunu düşünüyorum.
Bu başlığı boşverin, forumda çıkan tartışmalara, laf sokmalara bakın, çoğunda aynı cahil egosunu görürsünüz. Biri ekonomi ile ilgili güzel bir yazı yazıyor mesela, savını argümanlarla destekliyor, cahil egosuna sahip tipler "böyle bir şeyi yazamam, ama yazdığı şey benim ideolojime ters, o halde dur şuna bir laf sokayım da rahatlayayım" diye tartışma başlatıyor.
Oysa bu arkadaşların da ek iş deneyimi, hayat deneyimi vs benden fazla. Anlattıklarında da saygıyla dinliyorum/okuyorum. Bir şeyler öğrenmeye çalışıyorum.
Çoğu konuyu da burada yazmıyorum üstelik. Zaman buldukça bilim, felsefe, sanat, edebiyat, gibi konuları ekşisözlük'te yazıyorum. Burada da bu konularla ilgilenen, hoşuna gidecek birçok meslektaşım olduğuna eminim. Oralarda denk gelmişizdir belki.
Ayrıca "bütün parçaların toplamından fazlasıdır" ilkesi gereğince, bazı insanlar yanyana geldiğinde grup dinamikleri başgöstermeye başlıyor. Bizim taraf ve onların tarafı oluşuyor. Bunun üzerine bir de seyirci etkisi binince, görüşü yanlış da olsa, insanlar geri atmıyor, samimi bir sohbet imkanı kalmıyor. Suçlamalar başlıyor. İyi yazan insanlar, kıt görüşlü bu kesim tarafından gösterişçi, entel, ukala, üstten bakan, şovmen, elit vs. gibi sıfatlarla niteleniyor. Seviye bu derece düşmüş yani. Kaliteli bir tartışma yapmak istediğinizde, yazınıza bir nitelik kattığınızda, birkaç alıntı eklediğinizde bunlarla suçlanıyorsunuz.
Bunlara hazırlıklıyım uzun zamandır. "Sen şöylesin sen böylesin" "İşine geldiğinde öyle işine geldiğinde böyle konuşuyorsun" gibi sözler, hakikate ulaşmaktan uzak saçma sapan argümanlar, sinsi sinsi laf sokmalar, önyargılarla dolu varsayımlar vs. Hiçbirini kişisel algılamıyorum.
Burada laf sokan, en karşıt cevabı veren arkadaşlarla bile, ikili bir sohbet etseydik, ortak noktada anlaşacağımız bir çok şey olacağını biliyorum çünkü. Ama burada mümkün olmuyor. Seyirci etkisi fikirden vazgeçme maliyetini yükseltiyor. Ama günün sonunda laf sokan kişi de "hımm böyle bir şey de varmış" diyordur diye umut ediyorum. Çünkü ben her seferinde kendimi sorguluyorum. Bu ülkede sadece benim gibi düşünen insanlar yok nihayetinde. Birbirimize tahammül ederek, biraz huzursuzlukla yaşamayı öğrenmemiz gerekiyor.
Maaş konusunun dışında bir gönderi oldu. Ama birbirimizi anlamamız gerekiyor. Tartışma konusu da bir problem ve çözülmesi gerek, dile getirilmesi gerek. Bunu dile getirmek istedim.