sisss' Alıntı:Bence fatih projesi var diye Tunay Beyin söyledikleri er ya da geç olacak ama ondan sonra yani birkaç sene sonra ne olacağımız gerçekten meçhul teknoloji tasarım öğretmeni olarak atayabilirler
[/quote]halukk' Alıntı:Alan değişikliği açılsın bir dakika durmam bu branşta ! ...
Aynen..tekn.tasarıma bile geçebilirim..en azından norm sıkıntısı olmayan max 20 kişiyle işlenen notu olan bi dershalukk' Alıntı:sisss' Alıntı:Bence fatih projesi var diye Tunay Beyin söyledikleri er ya da geç olacak ama ondan sonra yani birkaç sene sonra ne olacağımız gerçekten meçhul teknoloji tasarım öğretmeni olarak atayabilirler
Ben razıyım... Neden diye sorarsanız önce bilişim teknolojileri öğretim programını bir açın bakın, sonra bir de daha doğru dürüst branş öğretmeni olmayan teknoloji tasarım dersinin öğretim programını okuyun. Yönetmelik gibi öğretim programı yazmış adamlar ! ... Sınıfın kaç kişi olacağı, dersin nasıl işlenmesi gerektiği her şey yazıyor. 60 kişilik mevcutların olduğu bir okulda 20 pc ile bilişim dersi yapıyorsunuz ve tek öğretmen ! ... Sınıflar şu kadar kişi olabilir, fazlası ikiye bölünmelidir şeklinde bir ifade yer alsa öğretim programımızda ... bizim gözümüzde büyüttüğümüz, her şeyi mahveden NORM problemini çözer en azından 2 bt sınıfı olan okullara bir norm daha rahatlıkla verilirdi.
Alan değişikliği açılsın bir dakika durmam bu branşta ! ...
zehrayri' Alıntı:halukk' Alıntı:Alan değişikliği açılsın bir dakika durmam bu branşta ! ...
Okul öncesi için sertifika veriliyor hocam kısa bir süre kurs alarak.
halukk' Alıntı:Teşekkürler hocam yeni atamalar için olabilir o dediğiniz sertifika ve şimdi araştırdım sınıf öğretmenleri alabiliyormuş onu. Teknoloji tasarım ya da diğer branşlardan birisi bizim için daha uygun bence. Şu anda temel öğretim okullarına çevrileceği de söyleniyor. 1+4 sene okul öncesi gibi düşünülüyormuş. Okul öncesine geçip mağdur olmayalım bir de
ozgurgitarim' Alıntı:Niyazi Hocam ve ekibiyle, Tunay Bey ile yemek yediğimiz yer....
borsa lokantası....mış gibi yapan insanlar....
ben hayatımda öyle bir yerde yemek yemedim hiç....ve Allahım, Sana yalvarıyorum, bir daha da nasip etme....
hani arkadaşlar, tv'lerde görürüz ya, klasik bir müzik, pırıl pırıl bir mekan....
boğaz manzarası...ışıklar....kibar garsonlar, pırıltılı bir düzen....kocaman bir masa....katlanmış mendiller....enfes bir menü....
çiçekler....
ara sıcaklar, aperatifler, ana yemekler, tatlılar...
bakımlı hanımlar, metroseksüel beyler...kocaman masalar, yemek yiyen, iş konuşan insanlar....gülüşmeler...tartışmalar...
-bu açıdan bakarsak şirketin kar marjı beklentilerin üstündeydi....bilançoyu sorgulamak lazım....
-bu seneki borçlanma maliyetimiz.....
-Bakan ile bu haftaki görüşmemizde....
ile başlayan ve devam eden cümleler....
mış gibi yapan insanlar.....
ne kadar kıvançlıyız, ne kadar enfes bir mekanda yemek yiyoruz...gerçekten....
Niyazi Bey' e buradan bir daha teşekkür ediyorum....bana bu tecrübeyi yaşattığı için....
bir dönüm noktalarından birisini daha gösterdiği için....
oradayken şöyle dua ettim içimden, Allahım, bir daha beni böyle bir yere getirme, lütfen....
ben oraların adamı değilim....bunu en iyi Niyazi Hocam bilir, arkadaşa bir kola getirirmisiniz lütfen!
hani cem yılmaz diyordu ya,
kimisi gülhane'den İstanbula bakar, ulan istanbul sen mi büyüksün, ben mi büyüğüm, yeneceğim lan seni der....
kimisi de bakar, şair olur, şiirler yazar, yahya kemal olur, orhan veli olur, necip fazıl olur diye....
ikinci tarafta olmayı tercih ederim.... hayırlı olanı tercih ederim...israf etmemeyi, yalan maskeler altında, yalan cümleler, kahkahalar atmamayı tercih ederim.....
Niyazi SARAL' Alıntı:İstanbul’un yaz geceleri artık dillere destan; her magazin programında, gazetede, dergide defalarca afişe edildi. Bundan 4 yıl önce, daha 2001 krizinin etkilerini tüm toplum yaşarken, işim nedeni ile Boğaz’da bir yaz gecesi motor ile gezdim. Boğazı bir baştan bir başa her iki yakası arasında gidip gelerek geçen motor kaptanı, işgüzarlığından gördüğü her gece âlemine kıyıdan yanaşıyordu. Gördüklerimden utandım! İnsanlığımdan utandım. Anadolu’nun hemen hemen her ilinde binlerce aile geçim sıkıntısı içindeyken, belki on binlerce gencimiz maddi sıkıntılardan dolayı okuma zorlukları içinde iken, kışın yakacak sıkıntısı olan binlerce köy okulu varken, okuluna gitmek için karda kışta kilometrelerce yürüyen bu kadar çocuk varken, nasıl olur da bir gecede bir insan bu kadar para harcayabilir, nasıl ve hangi hisler içinde bu kadar vurdumduymaz olabilir? Bunu anlamak mümkün değildir. İstanbul’da, Ankara’da, İzmir’de ve belki birkaç büyük ilimizde daha, her akşam binlerce lira harcayabilen on binlere, nasıl bir toplum, bu kadar sosyal adaletsizce izin verir. Hep liberal ekonomi, hürriyetler ve insan hakları… Ben bu hürriyeti istemiyorum! Tüm bu sosyal adaletsizlikler, acımasız vurdumduymazlıklar ve bunlar içinde yoğrulmuş, öğrenilmiş ve kabul edilmiş çaresizlikler, dilencilikler, heyecansız amaçsız toplum, çalışmayan oturan üretmeyen kalabalıklar, fakirliği, sosyal adaletsizliği kabul etmiş insanlar beni tiksindiriyor, utandırıyor. Eğer bu toplum bu şekilde gidecekse, aydın insanlar, eğitilmiş kişiler ve akil kalabalıklar bilmelidir ki bu vicdansızlığın sonucu insanlarımızın, Irak Savaşı’nda öldürdüğü ve ona göre “düşman” olan insanların kafasına ayağı ile basan “insan” denilemeyecek mahlûklara dönüşmesi kaçınılmazdır.
Sokaktaki insana yardımcı olmayan, garibanı görmeyen, hissetmeyen, acıyı veya acılı insanı sezinlemeyen, fakiri ve fakirliği göz ardı eden, diğer insanlara sadece kendi çıkarları açısından bakan, çevresine dikkat etmeyen, saygısız, gaddar, bencil, zalim, hissiyatsız, maneviyatsız gençler yetiştirdiğimizin farkında bile değiliz. Toplumun vicdanını yok ettiğinizde, belki de Venezüella Devlet Başkanı Hugo Chavez’in yaptıklarından gocunan ve “Keşke Amerika gelse de bize kurtarsa…” diye söylem içinde olan insanları göreceğiz bu memlekette. “Demokrasi ihraç eden” ülkelerin Irak’ta 600.000 insanın ölümüne neden olduğunu vicdansız toplum fertleri hatırlamayacaklar, belki de o gün bizim üstümüze de ağır bir ölü toprağı serilecek yavaş yavaş.
swordfish' Alıntı:Kendi sendikamızı kurmamız lazım - "BilişimSEN" - şart !!
üç maymun' Alıntı:neden yeni sendika eğitim söz sen var oradan devam etsek
fantasio' Alıntı:swordfish' Alıntı:Kendi sendikamızı kurmamız lazım - "BilişimSEN" - şart !!
hocam ben kurdum sendikayı ismi ve sloganı da hazır
BİL-SEN(Bilişim Teknolojileri Öğretmenleri Sendikası)
Slogan:
BİL-SEN ,Bilsen de Bilmesen de Gel...
Niyazi SARAL' Alıntı:Merhaba,
"swordfish" hocama ve diğer hocalara saygılar ile bu mesajı yazarken ne kadar zorlandığımı belirterek ve yanlış anlaşılabilme risklerini de göze alarak sizlere bundan sonra ne yapılabileceği konusunda görüşlerimi bildirmek istiyorum. "Çok kendini önemsiyor..." diye gözükmemek için ayrı bir başlık oluşturmadım. Umarım aralarda kaybolmaz.
Öncelikle kısa ama gerçekçi yazacağım. Ne yazık ki günümüzde bazı "gerçekler" bazen ahlaki bile olmayabiliyor. Yazdıklarım acıtabilir; özür dilerim ama son bir yıldır yazmamak için kendimi hakikaten tuttum. Bazen çok sevdiğim insanların kırılacağını düşündüm ve bazen de çıkıp biri "sana ne" der diye geri durdum. Yazdıklarım benim olmasını istediğim, benim de tamamen katıldığım veya desteklediğim fikirler olmayıp acı gerçeklerdir. Aslında çoğu eleştirilerim kalbimin katıldığı güzel meziyetlerinizden ama aklımın gördüğü gerçeklerden kaynaklanıyor. Lütfen böyle biline.
Hakikaten çok yanlış bir mücadele veriyorsunuz. Günümüz yaşam şartları o kadar sert ve acımasız k birçok savınıza "bana ne!" tarzı cevap almanız çok doğal. Herşeyi içselleştiriyorsunuz, duygusal bir bakış açınız var. Hocamın söylediği gibi resmen "dövünüyorsunuz". Ve arada vurulması gereken konular kaynıyor, eriyor gidiyor.
Sıkı adamlar ile mücadele vermelisiniz. (Burada "sıkı" olmak gereğinde Abbas Bey gibi acımasızca eleştirmek veya yüzsüz olabilmek ve her koşulda sinirlenmeden tezini savunabilmek anlamındadır. Utanarak ekliyorum.) BBnet yöneticileri, Özgür Hocam gibi -melek gibi adam- veya tanıdığım ve yazılarını okuduğum kadarı ile "korsan" veya "ghost" gibi duygusal (aslında çok iyi insanlar ama günümüz mücadelerinde dezavantaj) insanlarla bu mücadele olmaz. Daha yırtıcı, daha acımasız yani daha "sıkı" adam lazım size. Videoları izlerseniz bir ara Abbas Bey "Ulan..." diyerek konuştu ve önünde masa olsaydı vururdu. Ve mücadelenizi mutlaka sendika veya dernek altında yapmalısınız. Bunun nedenlerini açıklayacağım.
Bu bir mücadele aslında çünkü sizin haklarınız gasp ediliyor ve mağdur ediliyorsunuz. Bunu bir bireysel hak mücadelesi olarak görmek lazım. Yoksa tezlerinizde eğitim açısından mantık veya neden arayarak giderseniz zorlanırsınız. "swordfish" hocamın da dediği gibi Dünya değişiyor, bilişim sektörü bir evrim içinde. %100 söylediklerine katılmasam da, evet tabletler ve taşınabilir cihazlar, klasik içinde hard disk ve MS işletim sistemi olan PC tipi bilgisayarlar yerine geçiyor. Zaten "Bilişim Öğrenmek için bilgisayar öğretmenine ne gerek var" anlayışı revaşta iken bu evrim sizi zorlar. Bundan vaz geçmek ve örgütlü mücadele etmeniz, eğer yapabilirseniz bir dernek oluşturmanız veya en iyisi sendikalarda mücadelenizi yürütmeniz daha doğru olacaktır. Şahsi düşüncemdir. Dernek kurmak isterseniz ayrıca yardımcı olmak isterim.
Mücadelenizde "haklı zemin" kavramıni bilmiyorsunuz. Her kafadan bir ses çıkıyor. Ben bile tüm kapsamı anlamış sayılmam. Neden bazıları öğretmen kalmak istiyor, bazıları formatör olmak istiyor ve bazıları da tamirci olmayı bile dert etmiyor. Anlaşılmıyor ve karışıyor. Bakın "haklı zemin" şudur. Analitik düşünmeniz lazım. Cevabı muatabınızın içinden de olsa "Bana ne?" diyeceği hiçbir savı ortaya koymamalısınız. Eğitek'in çözmesi mümkün olmayan birçok soruyu o vatandaşa sormak anlamsızdı. Olayı içselleştirmek, "yandık bittik" demek zaten kimsenin dinlediği birşey değil; bilesiniz. Acı, ama gerçek şu ki en azından BÖTE mezunları bence öğretmen olacaklar diye kandırılmıştır. Ama şöyle düşünün, Türkiye'de 4 yıllık üniversite bitiren birçok genç için durum aynıdır. Bu insanlar kandırılıyor. Biz insanları kandırıyoruz; her şehire "üniversite" açıyoruz, sonra bu binaların içini dolduracak öğretim görevlisi bulamıyoruz, hasbel kadar mezun etteiklerimize de istihdam sağlıyamıyoruz. Bu bugünün hükümetinin de sorunu değil, yanlış anlamayız. Bizim kültürde her yerde her alanda "mış gibi" yapmak ve gerçekten yapmamak gibi ciddi bir sorun var.
Haklı zemine sadece bir örnek vermek istiyorum. Karşınızdakini kendi silahı ile vuracaksınız. Örneğin duygusal serzenişler ve "benim çocuklarım..." diye başlayan anılar yerine kalkıp birinin "Kardeşim siz bir yandan güvenli internet diye tüm toplumu sarsacak önlemler, kısıtlamalar ve yasaklar getirmeye çalışıyorsunuz. Internet teknik olarak zaten engellenemez, yapmanız gereken internetin doğru kullanımını topluma ve özellikle gençlerimize anlatacak Bilişim Teknoloji Öğretmenlerini el üstünde tutmaktır." demektir.
Bunun gibi analitik düşündüğünüzde karşınızdakini vuracak tezleri savunmalısınız. Örneğin "620.000 öğretmene sizce kim bu kurmayı düşündüğünüz yeni teknik alt yapıyı öğretecek, kim bilgi ve iletişim teknolojilerinin yeni nesillere eğitim açısından hem katkı sağlaması, hem de bu teknolojilerin kullanımıyla oluşacak teknoloji birikiminin Türkiye için gelecekte katma değer oluşturması sağlayacak?" diye onların problemlerini yüz üstüne çıkarmanız lazım. Türkiye'yi tanımadığınızı görüyorum. "Yapacağız" denilen birçok şey en azından "yapılmış" gibi olur sonunda. Buna direnmek yerine bu işten Bilişim Teknolojileri Öğretmenleri adına çıkar sağlamayı kurgulamak daha doğrudur. Otomotif sektörüne bir bakın, "yerli otomobil istiyoruz..." dendiğinde önce herkes kızdı, "Tüm Dünya'nın gıpta ettiği bir otomotaif sektörümüz var, nerden çıktı global bir dünyada %100 yerli.." diye başladılar. Şimdi ne oldu? Herkes verilecek teşvikler peşinde, söylemler değişti. Lütfen siz de sizi düşünün...
Katı konuştuğumun ve acımasız olduğumun farkındayım. Lütfen başta dediklerimi tekrar gözden geçirin.
Atanamayan veya atandığı halde absürd görevler yüklenilen hatta mobbing uygulanan öğretmenlere de sesleniyorum; kesinlikle umutsuz olmayın. Fatih Projesi inaşallah başlar ve inşallah 15 milyon öğrenciye o e-book'lar verilir. Her koşulda bilişim eğitimin içine daha fazla giriyor; bu kaçınılmaz. Sizlere daha fazla ihtiyaçları olacak, emin olun. Sizleri fellik fellik arayacaklar. Siz kendinizi yetiştirmeye bakın, bilişim üzerine her konuda. Baktınız öğretmenlik yapamıyorsunuz, değiştirin mesleğinizi. Günümüzde çok ideal olmak bazen mutsuzluk getiriyor. (Yine utanıyorum...)
Budan 1 veya maksimum 1.5 sene sonra Türkiye'deki iş arama, kadroya atama sistemleri tamamen değişecek. Örneğin bir kadroya atanırken Elektronik Mühendisi olmak yerine "Ağ Teknolojileri elemanı seviye 6" mesleki yeterlilik belgeniz olması yeterli ve şart olacak. Yani her alanda çalışabilirsiniz. Önününüz açık, hele gençseniz mutlaka her opsiyonu deneyin. Bellirli bir yaşta iseniz (55+) o zaman tavsiyem idareciliktir. Ama gençseniz inanın Türkiye'nin önü açıktır, karamsar olacak hiç birşey yok; olmamalı.
BBnet sonunda bir forumdur. Daha farklı organizasyonların sizin mücadelenizde daha başarılı olduğunu şahsen görüyorum. Dernekleşmek isterseniz dediğim gibi yardımcı olurum. Daha önce yaptığım teklifi tekrarlıyorum. Eğer bilişim sektöründeki tüm derneklerin toplandığı bir toplantıya gelmek isterseniz size konuşma imkanı sağlarım. Emre Alkin, Eczacıbaşı, TBD..vs herkes orada olacaktır. Üstelik by ayki Ankara'da. 28-28 Ekim.
Tekrar özür dileyerek, selamlar.
Cemal TANER' Alıntı:Gözünü kapayan yalnız kendine gündüzü gece yapar demiş . Hocam siz düşüncelerinizle bizlere ışık tutuyorsunuz.
Bir de işin şu boyutu var. BBnete login olduğunuzda ana sayfaya bir bakın. Kaç kayıtlı kullanıcı kaç misafir var. Ve bu misafirlerin kaçı BT öğretmeni. Ya da 80 bine yaklaşan üyenin kaçı BT öğretmeni. Yani burda dövüne şikayet eden, şu diyen bu diyen BT öğretmenleri tüm BT öğretmenlerini temsil eder mi gibi sorular da sormak lazım.
Gayrı memnuların devlet yıktıkları çok görülmüştür ama devlet kurdukları görülmemişlerdir.