Sosyal medyayı kullanmanın bilgisayar kullanmak olmadığını öğretiriz inşallah bir gün.

Bunu da bir gelişme sayacağım.
Şu da var ki, insan 15 yıl aynı şeyi yapınca zaten bıkıyor. Meslek değiştirme isteği hasıl olabilir yani. Bankacı, mühendis veya doktor olsaydık da fark etmezdi sanırım. İster istemez bir bıkkınlık geliyor. Öğretmeliğin bir dezavantajı daha var ki, önünde bir kariyer basamağı veya daha iyi maaş gibi imkanlar da yok. Kendi işine dair karar verme mekanizmasının olmayışı da işe olan aidiyet hissini baltalayan şeylerin başında geliyor. Yetkimiz yok, insiyatif alma imkanlarımız kısıtlı ve sorumluluklarımız var. Zaten ürettiği hizmetin geri dönüşlerini yıllar sonra alan bir mesleğiz. Bunun üstüne diğer olumsuzlukların da eklenmesiyle motivasyon kaybı yaşanması kaçınılmaz yani.
Ama yine de bunları geçtim, tek düze öğretmenlik yapıyor olsaydık bile(bir matematik öğretmeni gibi mesela), meslekten bıkana kadarki süreci daha verimli, daha tatmin edici bir şekilde geçirebilmeyi dilerdim. 15 yıl doğru düzgün öğretmenlik yaptıktan sonra "ben tamamım arkadaşlar, sıkıldım. kariyer değiştirmek/(veya geri plandaki görevlere geçmek) istiyorum" demek daha iyi olabilirdi. Şu an çöpe giden 15 yılım var. 4 yıl da üniversiteyi sayarsak ~20 yıl son derece verimsiz bir şekilde geçti. Hepimiz aynı şeyleri yaşadık/yaşıyoruz.
Şu an halk eğitimde çalışıyorum. Bu yüzden idareyle, velilerle, yazıcıda sıkışan kağıtlarla mücadele etmiyorum. Bir nevi daha iyi. Yakınmaya da hakkım yok. Ama problemler aynı yerinde duruyor. Yarın yeniden bir ortaokul veya liseye geçersem aynı problemlerle yine yüzleşeceğim. Bu yüzden mesleğin başındaki arkadaşlara bir an önce kurtulmalarını salık veriyorum.
İnsan 20'sinde geçimini nasıl sağlarsa, öyle gidermiş denir. Bu öğretmenlikte daha çok yaşanıyor. İkinci üniversite okumak, yüksek lisans yapmak, yazılım sektörüne geçmek, kendi projelerini hayata geçirmek veya freelance çalışmaya başlamak hiç kolay değil. Öğretmenlik girdap gibi içine çekiyor insanı.
Naval Ravikant'ın güzel bir sözü var: “Aslında her durumda yalnızca üç seçeneğimiz vardır: değiştir, kabul et ya da terk et. İyi bir seçenek olmayan şey ise, değiştirmen gerektiğini düşünüp değiştirmemek, terk etmen gerektiğini düşünüp terk etmemek ve kabul etmemek. İşte sefil halimiz bu hoşnutsuz iç boğuşmalarımızdan ileri geliyor. Benim ise kendi içimde en sık kullandığım ifade sadece iki kelimedir: kabul et.” diyor. Mücadele eden arkadaşlara saygı duyuyorum ama mesleğin şartlarını ben çoktan kabul ettim. Terketmeyi de deniyorum. Hayırlısı.