OLİMPİYATTA BAŞARISIZ MIYIZ?

Kodla Büyü
Önemli olan katılmaktı. Birisi bunu Çin, ABD ve diğer ülkelere de hatırlatsın.

Sanırım bunu birtek 3. dünya ülkeleri ve biz(aaa bizi 3. dünya ülkelerinden ayırdım) hatırımızdan çıkarmıyoruz.
 
Spor yönetmekte ve denetlenmesinde çok ama çok başarısızız.
Güreş
Boks
Halter
Judo
branşlarında çok daha iyi dereceler almalıydık.
Sadece atletizmde gelişme var. Bunun sebebi de iyi yönetiliyor olması. Bence Halter ve Güreş Federasyonlarından çok ağır hesap sorulmalı.
 
10 adet yöneticiyi 3 ay boyunca Çin'e gönderelim. Ne nasıl yapılıyormuş öğrenip gelsinler. Bizim hocalarımızı ve yöneticilerimizi eğitmemiz gerekiyor önce. Boş beleş adamlara federasyon başkanlığı ve genel müdürlükler veriyoruz. Çok sert olunmalı bu federasyonlara karşı. Devlet olarak desteğini vereceksin. Nefes de aldırmayacaksın.
 
Önemli olan katılmak felan değildi. Önemli olan oraya o kadar sporcuyla gidiyorsan ülke olarakta en azından ilk 10a girebilmekti. Uygulamalarını eleştirdiğimiz Çin sildi süpürdü bu turnuvayı, medya maymunu yaptığımız Kuzey Kore takır takır aldı altın madalyaları. İnsan en azından halterde, güreşte 3 4 altın bekliyor. Bunların başkanından müdürüne derhal herkesin istifası istenmelidir. Basketbol ve Voleybol Federasyonu ödüllendirilmelidir. İlk turda elenen sporcular cezalandırılmalıdır. Diskalifiye olanlar cezalandırılmalıdır. İlk iş olarakta atletizme gereken önem alt yapı olarak verilmelidir.

Lafa gelince 70 milyon nüfustan bahsediyoruz ama iş niteliğe gelince al birini vur ötekine.

Başarısızlığada kılıf aramayın. Önemli olan katılmakmışta, olimpiyat ruhuymuşta zartmışta zurtmuş.
 
pneuma_ex' Alıntı:
Önemli olan katılmak felan değildi. Önemli olan oraya o kadar sporcuyla gidiyorsan ülke olarakta en azından ilk 10a girebilmekti. Uygulamalarını eleştirdiğimiz Çin sildi süpürdü bu turnuvayı, medya maymunu yaptığımız Kuzey Kore takır takır aldı altın madalyaları. İnsan en azından halterde, güreşte 3 4 altın bekliyor. Bunların başkanından müdürüne derhal herkesin istifası istenmelidir. Basketbol ve Voleybol Federasyonu ödüllendirilmelidir. İlk turda elenen sporcular cezalandırılmalıdır. Diskalifiye olanlar cezalandırılmalıdır. İlk iş olarakta atletizme gereken önem alt yapı olarak verilmelidir.

Lafa gelince 70 milyon nüfustan bahsediyoruz ama iş niteliğe gelince al birini vur ötekine.

Başarısızlığada kılıf aramayın. Önemli olan katılmakmışta, olimpiyat ruhuymuşta zartmışta zurtmuş.
Diskalifiye yada elenen sporcuya ceza verelim öle mi? halteri kaldıramayan kadın avrupa 2.cisi, güreşte madalya alan dünya şampiyonu, güreşte dünya ilk üçünde olan elemanlarda elendi, nevin yanıt avrupada 1., atıcılıka katılan adam dünyada ilk üçde, bunlar hep elendi hcm avrupa 1. ve 2. olurken madalya alırken iyi olımpiyatta tur atlayamadı bunlar, bunlara ceza verelim atalım ölemi beyin bu beyin ozaman böle yapalım. gönderek gitsin. bu mantıkla iş yürümez
 
omd' Alıntı:
Yüzmede 20. sıralarda gelip, en başarılı olduğumuz dönemi yaşıyoruz rio'da madalya alırız diyen federasyon başkanı - başarısız
ilk maçlarında rakiplerine elenenler - başarısız
yarışa başlamadan elenen sporcu - başarısız
çekici kafesin dışına atamayan çekiççi - başarısız
... daha saymaya gerek yok özet olarak başarısız geçen bir olimpiyat oldu. Atamızın sporu dedik güreşte bi sporcu dışında neredeyse maç kazanan olmadı. Yüzücülerimizin boğulmadan havuzdan çıktıklarına sevinir olduk.
Aynen katılıyorum hocam.. :alkis: Başarısız olmak için daha neler yapabilirdik ki..?
 
artık ciddiye mi alırsınız espri niyetine mi okursunuz bilemem
-------------------------
Sonunda söyleyeceğimi baştan yazayım; ben olimpik ruha inanan birisi değilim; gençliğimde belki gazetelerin gazına gelerek böyle şeyleri benimsemiş, savunmuş olabilirim, şimdi böyle şeylere aldırış etmiyorum.

Meselâ olimpiyatların dünya barışına katkı yaptığı yolundaki süslü cümlelerden başlayalım; olimpiyatların savaşı ve çatışmayı engellediğini, en azından insanlarda çatışma eğilimini törpülediğini hiç hatırlamıyorum; böyle bir şey olamaz çünkü olimpiyat dediğimiz şey rekabete dayalı kıran kırana bir yarışmadır; dolayısıyla insanlara barışı değil rekabeti hatırlatır.



İnanmayan açıp kitaba baksın, şöyle yazıyor: “Olimpiyatların sloganı üç Latince kelimedir: Citius, Altius, Fortius. ‘Daha hızlı, daha yüksek, daha güçlü’ anlamına gelen bu kelimeler sporcuya birinci olmayı değil, elinden gelenin en iyisini yapmasını öğütler.”

Yalan, kuyruklu yalan! Bu kuyruklu yalan, dört senede bir tekrar edilir çünkü olimpiyatların şenlikli olması için yenilenlerin küsmeyip tırsmayıp yeniden oyunlara katılması lazımdır. Oyunlarda kazanma şansı olmayan gariban ülkeleri kandırmak için, “Birinci olman önemli değil arslanım, elinden gelenin en iyisini yap kâfi” diye avuturlar ama ardından hemen, “Tarih sadece şampiyonları yazar” diye eklemeyi unutmazlar. Bizim gibi ülkeler de bu lâfları ciddiye alarak, “Yine gidelim, arslanlar gibi kaybedip gelelim; her defasında daha iyi yenilelim; maksat olimpik ruh güçlensin” diye kendini avutur.

Bitmedi, bir olimpik yalan daha var: “Önemli olan kazanmak değil, katılmaktır.” Bu uyuşturucu slogan, tâ 1894′te Baron Pierre de Coubertin’in teklifi üzerine Uluslararası Olimpiyat Komitesi’ne kabul ettirilmiş olup gerçekle uzak-yakın alâkası yoktur. Olimpiyatlara katılmanın kaybedenler bakımından hiç bir câzibesi, getirisi, kârı-kesadı olamaz; olsaydı, bunca olimpiyatta nal toplamaktan, toz ve su yutmaktan, dayak yemekten ötürü ettiğimiz kârdan ötürü mültimilyarder olmaz mıydık?

“İyi de, hiç değilse gençler spor yapıyor bu sâyede” diyenler çıkabilir aranızdan. Tam da lâfı oraya getirmek istiyordum zaten. Spor yapmak iyi bir fikir midir, evvelâ bunu tartışmalı; en iyisi şöyle yapalım; sizler, sorumlu ebeveynler olarak yazının bundan sonraki kısmını çocuklara okutmayınız; çünkü davranış ve düşüncelerinde kalıcı hasara sebep olabilir. Tamam, şimdi devam edelim ve sporun niçin gereksiz bir şey olduğuna olimpik branşlardan başlayalım.

Bu eleştirinin ana fikrini unutmamanız için tekrar ediyorum: Sporun gündelik hayata faydası yok-tuuur!

Bir- Atletizm: Yani bir mesafeyi en kısa zamanda kurallara uygun şekilde geçmek. Böyle basit bir ihtiyacı gidermek için çoluğu çocuğu ta sabî-sıbyan çağlarından başlayarak “Spor yapıyor amcası” diye teşvik edip canından bezdirmenin âlemi yoktur. Kısa mesafeler yürünür, daha uzun mesafeler ise bisiklet, dolmuş, otobüs gibi araçlarla kat edilir.

Üç bin metrede iyi derece yapmış olmak anlamsızdır; binersiniz dolmuşa, otobüse, tramvaya, verirsiniz bilet parasını, gider gelirsiniz. Atletizme harcadığınız para ve emek de yanınıza kâr kalır. Siz hiç “ben maratoncuyum” diye trene binmeyip şehirlerarası mesafeleri koşarak giden birine rastladınız mı?

Yüksek atlama gerçek hayatta ne işe yarar? Hele hele sırıkla yüksek atlamanın pratikte faydası nedir; bence yüksek atlama sadece kötü niyetli soyguncuların, hırsızların ihtiyaç duyduğu bir kabiliyettir; haksız mıyım?

Ya uzun atlama? Kaldırım kenarındaki su birikintisine basmamak için bir metre kadar sıçrayabilmiş olmak kâfidir. “6 metre atlayacağım” diye kendimizi helâk etmekte mânâ yoktur. 6 metrelik veya daha uzun aralıkları geçmek için normal insanlar köprüyü icat etmişlerdir.

Atma branşlarına gelelim: Disk atmada şampiyon olmak ne işe yarar ki? Haydi gülleyi, çekici anladık ama kamyondan karpuz indirmek için o kadar çalışıp sıkı antrenman yapmaya hâcet yok efendiler; her karpuz mevsiminde bazı kardeşlerimiz hiç atletizme bulaşmadan o işi mükemmelen yapıyorlar zaten!

Jimnastik, eklemlere iyi gelen bir uğraştır ve bu ihtiyacı basit kültür-fizik hareketleriyle karşılayabiliriz. Sırf bunun için atlamak, zıplamak, havada perendeler atıp şempanzeler gibi iplere asılmak, kulplu beygir üzerinde fırıl fırıl dönmek ayıptır, komiktir, ciddiyete mugayirdir evvelâ. Siz hiç yolda belde jimnastik hareketleri yapan birilerine rastlıyor musunuz?

Haltere gelelim; arkadaşlar bu işi gündelik hayatta kriko, palanga, forklift veya düpedüz vinç gibi âletlerle zaten yerine getiriyoruz. 150 kilo kaldıracağım diye bir delikanlının, hele hele bir genç kızın ağır çalışmalara girişmesine hâcet yok. Baktınız bir kişi yükün altından kalkamıyor, üç kişi bir araya gelip yine halledersiniz meseleyi.

Yüzme… Suyun üstünde batmayacak kadar yüzme bilmek yetişir; üstelik nasıl kolayınıza geliyorsa o stilde kulaçlarsınız. Su kenarlarında yüzenlere bir bakın lütfen; artistlik olsun diye kelebek kulaç atanı gördünüz mü hiç? Çıkmaz; öyleyse niçin çocukların en güzel zamanlarını burnundan getirelim. Bol bol havuz yapalım Almanlar gibi, eyvallah, herkes gitsin, çimsin, eğlensin, duşunu alıp gitsin evine, şampiyon çıkaracağız diye sabîlerin burnundan getirmeyelim gençliklerini…

İyi tenis oynamanın ne yararı vardır arkadaşlar, sorarım; Badminton’da hüner göstermenin, trapta çocuklar gibi kâseyi havaya fırlatıp vurmanın nasıl bir faydası olabilir insanlığa? Bunlar boş eğlencelerdir ve boşlukları görünmesin diye filozofik lâflarla sarıp sarmalamanın ne anlamı vardır?

Çocuklarımıza, “Arkadaşlarınla kavga etme aman evlâdım” diye sıkıyı verdikten sonra boksa teşvik etmek resmen tutarsızlıktır. Boks, çirkin ve zararlı bir spordur ve diğerlerinin aksine hemen yasaklanması gerekir.

Daha kestirme yoldan anlatayım son olarak: Hiçbir halterci forklifti geçemez, hiçbir koşucu, o beğenmediğimiz dolmuşlarla yarışamaz, hiçbir yüzücü deniz motorları kadar süratli değildir. Hiçbir jimnastikçi, sırtına motor bile taksa bir uçak kadar yükseğe çıkıp uçamaz. Bu işlerin âlâsını âletler yapıyor zaten; kendimizi helâk etmeyelim.

Olimpik ruh dünyanın en büyük palavrasıdır fakat propaganda gücüne bakmalı ki, vaktiyle faşistler de, komünist diktatörlükler de, şeyhlikler, krallıklar, kapitalist ve demokratik yönetimler de bu palavrayı ciddiye alıp omuz verdiler. Kimse kalkıp, “Kral çıplak, görmüyor musunuz; bırakınız bu laubali eğlenceleri, aklınızı başınıza devşirin” demedi, diyemedi.

“Peki, sayın yazar şöyle ciddiye alıp seyredilecek ve yapılacak bir tane olsun spor branşı yok mudur yani?” diye yalvaranlara iyi bir haberim var: Sporların en asili ve hayatta en çok pratik karşılığı bulunanı güreştir; bir de at beslemek vesselam
A Turan ALKAN
 
İşte olimpiyatlarda neden başarısız olduğumuzun cevabı. :lol:

Şaka bir yana bu adamla bu konuda hemen hemen aynı düşünüyorum. O belki ironi yapıyor da olabilir ancak ben hemen hemen spor hakkında böyle düşünüyorum.

Ancak dünyanın bir de gerçeği var, sonuçta ne kadar gereksiz olursa olsun kabul görmüş, itibar ve para getiren bir etkinlik olarak karşımıza çıkıyor olimpiyatlar. Dolayısı ile ne kadar gereksiz olursa olsun, kabul gördüğü için getirilerinden istifade etmek için olimpiyatlar ciddiye alınabilir, alınmalıdır vs.

Öğrenci sorar bu derse neden çalışmalıyım, çok gereksiz bir ders, hiç işime yaramayacak bilgiler, kullanmayacağım ap açık ortada.

Cevap: En azından bu dersi geçmeni sağlayacak, bu dersi geçmeden okulu bitiremezsin.

Yani olimpiyatlar, sporda böyle sınırları zorlamak ne kadar gereksiz olursa olsun, kabul görmüş bir itibar ve para kazanma imkanı bu olimpiyatlar.
 
-------------------------
Sonunda söyleyeceğimi baştan yazayım; ben olimpik ruha inanan birisi değilim; gençliğimde belki gazetelerin gazına gelerek böyle şeyleri benimsemiş, savunmuş olabilirim, şimdi böyle şeylere aldırış etmiyorum.

Meselâ olimpiyatların dünya barışına katkı yaptığı yolundaki süslü cümlelerden başlayalım; olimpiyatların savaşı ve çatışmayı engellediğini, en azından insanlarda çatışma eğilimini törpülediğini hiç hatırlamıyorum; böyle bir şey olamaz çünkü olimpiyat dediğimiz şey rekabete dayalı kıran kırana bir yarışmadır; dolayısıyla insanlara barışı değil rekabeti hatırlatır.



İnanmayan açıp kitaba baksın, şöyle yazıyor: “Olimpiyatların sloganı üç Latince kelimedir: Citius, Altius, Fortius. ‘Daha hızlı, daha yüksek, daha güçlü’ anlamına gelen bu kelimeler sporcuya birinci olmayı değil, elinden gelenin en iyisini yapmasını öğütler.”

Yalan, kuyruklu yalan! Bu kuyruklu yalan, dört senede bir tekrar edilir çünkü olimpiyatların şenlikli olması için yenilenlerin küsmeyip tırsmayıp yeniden oyunlara katılması lazımdır. Oyunlarda kazanma şansı olmayan gariban ülkeleri kandırmak için, “Birinci olman önemli değil arslanım, elinden gelenin en iyisini yap kâfi” diye avuturlar ama ardından hemen, “Tarih sadece şampiyonları yazar” diye eklemeyi unutmazlar. Bizim gibi ülkeler de bu lâfları ciddiye alarak, “Yine gidelim, arslanlar gibi kaybedip gelelim; her defasında daha iyi yenilelim; maksat olimpik ruh güçlensin” diye kendini avutur.

Bitmedi, bir olimpik yalan daha var: “Önemli olan kazanmak değil, katılmaktır.” Bu uyuşturucu slogan, tâ 1894′te Baron Pierre de Coubertin’in teklifi üzerine Uluslararası Olimpiyat Komitesi’ne kabul ettirilmiş olup gerçekle uzak-yakın alâkası yoktur. Olimpiyatlara katılmanın kaybedenler bakımından hiç bir câzibesi, getirisi, kârı-kesadı olamaz; olsaydı, bunca olimpiyatta nal toplamaktan, toz ve su yutmaktan, dayak yemekten ötürü ettiğimiz kârdan ötürü mültimilyarder olmaz mıydık?

“İyi de, hiç değilse gençler spor yapıyor bu sâyede” diyenler çıkabilir aranızdan. Tam da lâfı oraya getirmek istiyordum zaten. Spor yapmak iyi bir fikir midir, evvelâ bunu tartışmalı; en iyisi şöyle yapalım; sizler, sorumlu ebeveynler olarak yazının bundan sonraki kısmını çocuklara okutmayınız; çünkü davranış ve düşüncelerinde kalıcı hasara sebep olabilir. Tamam, şimdi devam edelim ve sporun niçin gereksiz bir şey olduğuna olimpik branşlardan başlayalım.

Bu eleştirinin ana fikrini unutmamanız için tekrar ediyorum: Sporun gündelik hayata faydası yok-tuuur!

Bir- Atletizm: Yani bir mesafeyi en kısa zamanda kurallara uygun şekilde geçmek. Böyle basit bir ihtiyacı gidermek için çoluğu çocuğu ta sabî-sıbyan çağlarından başlayarak “Spor yapıyor amcası” diye teşvik edip canından bezdirmenin âlemi yoktur. Kısa mesafeler yürünür, daha uzun mesafeler ise bisiklet, dolmuş, otobüs gibi araçlarla kat edilir.

Üç bin metrede iyi derece yapmış olmak anlamsızdır; binersiniz dolmuşa, otobüse, tramvaya, verirsiniz bilet parasını, gider gelirsiniz. Atletizme harcadığınız para ve emek de yanınıza kâr kalır. Siz hiç “ben maratoncuyum” diye trene binmeyip şehirlerarası mesafeleri koşarak giden birine rastladınız mı?

Yüksek atlama gerçek hayatta ne işe yarar? Hele hele sırıkla yüksek atlamanın pratikte faydası nedir; bence yüksek atlama sadece kötü niyetli soyguncuların, hırsızların ihtiyaç duyduğu bir kabiliyettir; haksız mıyım?

Ya uzun atlama? Kaldırım kenarındaki su birikintisine basmamak için bir metre kadar sıçrayabilmiş olmak kâfidir. “6 metre atlayacağım” diye kendimizi helâk etmekte mânâ yoktur. 6 metrelik veya daha uzun aralıkları geçmek için normal insanlar köprüyü icat etmişlerdir.

Atma branşlarına gelelim: Disk atmada şampiyon olmak ne işe yarar ki? Haydi gülleyi, çekici anladık ama kamyondan karpuz indirmek için o kadar çalışıp sıkı antrenman yapmaya hâcet yok efendiler; her karpuz mevsiminde bazı kardeşlerimiz hiç atletizme bulaşmadan o işi mükemmelen yapıyorlar zaten!

Jimnastik, eklemlere iyi gelen bir uğraştır ve bu ihtiyacı basit kültür-fizik hareketleriyle karşılayabiliriz. Sırf bunun için atlamak, zıplamak, havada perendeler atıp şempanzeler gibi iplere asılmak, kulplu beygir üzerinde fırıl fırıl dönmek ayıptır, komiktir, ciddiyete mugayirdir evvelâ. Siz hiç yolda belde jimnastik hareketleri yapan birilerine rastlıyor musunuz?

Haltere gelelim; arkadaşlar bu işi gündelik hayatta kriko, palanga, forklift veya düpedüz vinç gibi âletlerle zaten yerine getiriyoruz. 150 kilo kaldıracağım diye bir delikanlının, hele hele bir genç kızın ağır çalışmalara girişmesine hâcet yok. Baktınız bir kişi yükün altından kalkamıyor, üç kişi bir araya gelip yine halledersiniz meseleyi.

Yüzme… Suyun üstünde batmayacak kadar yüzme bilmek yetişir; üstelik nasıl kolayınıza geliyorsa o stilde kulaçlarsınız. Su kenarlarında yüzenlere bir bakın lütfen; artistlik olsun diye kelebek kulaç atanı gördünüz mü hiç? Çıkmaz; öyleyse niçin çocukların en güzel zamanlarını burnundan getirelim. Bol bol havuz yapalım Almanlar gibi, eyvallah, herkes gitsin, çimsin, eğlensin, duşunu alıp gitsin evine, şampiyon çıkaracağız diye sabîlerin burnundan getirmeyelim gençliklerini…

İyi tenis oynamanın ne yararı vardır arkadaşlar, sorarım; Badminton’da hüner göstermenin, trapta çocuklar gibi kâseyi havaya fırlatıp vurmanın nasıl bir faydası olabilir insanlığa? Bunlar boş eğlencelerdir ve boşlukları görünmesin diye filozofik lâflarla sarıp sarmalamanın ne anlamı vardır?

Çocuklarımıza, “Arkadaşlarınla kavga etme aman evlâdım” diye sıkıyı verdikten sonra boksa teşvik etmek resmen tutarsızlıktır. Boks, çirkin ve zararlı bir spordur ve diğerlerinin aksine hemen yasaklanması gerekir.

Daha kestirme yoldan anlatayım son olarak: Hiçbir halterci forklifti geçemez, hiçbir koşucu, o beğenmediğimiz dolmuşlarla yarışamaz, hiçbir yüzücü deniz motorları kadar süratli değildir. Hiçbir jimnastikçi, sırtına motor bile taksa bir uçak kadar yükseğe çıkıp uçamaz. Bu işlerin âlâsını âletler yapıyor zaten; kendimizi helâk etmeyelim.

Olimpik ruh dünyanın en büyük palavrasıdır fakat propaganda gücüne bakmalı ki, vaktiyle faşistler de, komünist diktatörlükler de, şeyhlikler, krallıklar, kapitalist ve demokratik yönetimler de bu palavrayı ciddiye alıp omuz verdiler. Kimse kalkıp, “Kral çıplak, görmüyor musunuz; bırakınız bu laubali eğlenceleri, aklınızı başınıza devşirin” demedi, diyemedi.

“Peki, sayın yazar şöyle ciddiye alıp seyredilecek ve yapılacak bir tane olsun spor branşı yok mudur yani?” diye yalvaranlara iyi bir haberim var: Sporların en asili ve hayatta en çok pratik karşılığı bulunanı güreştir; bir de at beslemek vesselam
A Turan ALKAN
..
CITROEN
 
ilon' Alıntı:
artık ciddiye mi alırsınız espri niyetine mi okursunuz bilemem
-------------------------
Sonunda söyleyeceğimi baştan yazayım; ben olimpik ruha inanan birisi değilim; gençliğimde belki gazetelerin gazına gelerek böyle şeyleri benimsemiş, savunmuş olabilirim, şimdi böyle şeylere aldırış etmiyorum.

Meselâ olimpiyatların dünya barışına katkı yaptığı yolundaki süslü cümlelerden başlayalım; olimpiyatların savaşı ve çatışmayı engellediğini, en azından insanlarda çatışma eğilimini törpülediğini hiç hatırlamıyorum; böyle bir şey olamaz çünkü olimpiyat dediğimiz şey rekabete dayalı kıran kırana bir yarışmadır; dolayısıyla insanlara barışı değil rekabeti hatırlatır.



İnanmayan açıp kitaba baksın, şöyle yazıyor: “Olimpiyatların sloganı üç Latince kelimedir: Citius, Altius, Fortius. ‘Daha hızlı, daha yüksek, daha güçlü’ anlamına gelen bu kelimeler sporcuya birinci olmayı değil, elinden gelenin en iyisini yapmasını öğütler.”

Yalan, kuyruklu yalan! Bu kuyruklu yalan, dört senede bir tekrar edilir çünkü olimpiyatların şenlikli olması için yenilenlerin küsmeyip tırsmayıp yeniden oyunlara katılması lazımdır. Oyunlarda kazanma şansı olmayan gariban ülkeleri kandırmak için, “Birinci olman önemli değil arslanım, elinden gelenin en iyisini yap kâfi” diye avuturlar ama ardından hemen, “Tarih sadece şampiyonları yazar” diye eklemeyi unutmazlar. Bizim gibi ülkeler de bu lâfları ciddiye alarak, “Yine gidelim, arslanlar gibi kaybedip gelelim; her defasında daha iyi yenilelim; maksat olimpik ruh güçlensin” diye kendini avutur.

Bitmedi, bir olimpik yalan daha var: “Önemli olan kazanmak değil, katılmaktır.” Bu uyuşturucu slogan, tâ 1894′te Baron Pierre de Coubertin’in teklifi üzerine Uluslararası Olimpiyat Komitesi’ne kabul ettirilmiş olup gerçekle uzak-yakın alâkası yoktur. Olimpiyatlara katılmanın kaybedenler bakımından hiç bir câzibesi, getirisi, kârı-kesadı olamaz; olsaydı, bunca olimpiyatta nal toplamaktan, toz ve su yutmaktan, dayak yemekten ötürü ettiğimiz kârdan ötürü mültimilyarder olmaz mıydık?

“İyi de, hiç değilse gençler spor yapıyor bu sâyede” diyenler çıkabilir aranızdan. Tam da lâfı oraya getirmek istiyordum zaten. Spor yapmak iyi bir fikir midir, evvelâ bunu tartışmalı; en iyisi şöyle yapalım; sizler, sorumlu ebeveynler olarak yazının bundan sonraki kısmını çocuklara okutmayınız; çünkü davranış ve düşüncelerinde kalıcı hasara sebep olabilir. Tamam, şimdi devam edelim ve sporun niçin gereksiz bir şey olduğuna olimpik branşlardan başlayalım.

Bu eleştirinin ana fikrini unutmamanız için tekrar ediyorum: Sporun gündelik hayata faydası yok-tuuur!

Bir- Atletizm: Yani bir mesafeyi en kısa zamanda kurallara uygun şekilde geçmek. Böyle basit bir ihtiyacı gidermek için çoluğu çocuğu ta sabî-sıbyan çağlarından başlayarak “Spor yapıyor amcası” diye teşvik edip canından bezdirmenin âlemi yoktur. Kısa mesafeler yürünür, daha uzun mesafeler ise bisiklet, dolmuş, otobüs gibi araçlarla kat edilir.

Üç bin metrede iyi derece yapmış olmak anlamsızdır; binersiniz dolmuşa, otobüse, tramvaya, verirsiniz bilet parasını, gider gelirsiniz. Atletizme harcadığınız para ve emek de yanınıza kâr kalır. Siz hiç “ben maratoncuyum” diye trene binmeyip şehirlerarası mesafeleri koşarak giden birine rastladınız mı?

Yüksek atlama gerçek hayatta ne işe yarar? Hele hele sırıkla yüksek atlamanın pratikte faydası nedir; bence yüksek atlama sadece kötü niyetli soyguncuların, hırsızların ihtiyaç duyduğu bir kabiliyettir; haksız mıyım?

Ya uzun atlama? Kaldırım kenarındaki su birikintisine basmamak için bir metre kadar sıçrayabilmiş olmak kâfidir. “6 metre atlayacağım” diye kendimizi helâk etmekte mânâ yoktur. 6 metrelik veya daha uzun aralıkları geçmek için normal insanlar köprüyü icat etmişlerdir.

Atma branşlarına gelelim: Disk atmada şampiyon olmak ne işe yarar ki? Haydi gülleyi, çekici anladık ama kamyondan karpuz indirmek için o kadar çalışıp sıkı antrenman yapmaya hâcet yok efendiler; her karpuz mevsiminde bazı kardeşlerimiz hiç atletizme bulaşmadan o işi mükemmelen yapıyorlar zaten!

Jimnastik, eklemlere iyi gelen bir uğraştır ve bu ihtiyacı basit kültür-fizik hareketleriyle karşılayabiliriz. Sırf bunun için atlamak, zıplamak, havada perendeler atıp şempanzeler gibi iplere asılmak, kulplu beygir üzerinde fırıl fırıl dönmek ayıptır, komiktir, ciddiyete mugayirdir evvelâ. Siz hiç yolda belde jimnastik hareketleri yapan birilerine rastlıyor musunuz?

Haltere gelelim; arkadaşlar bu işi gündelik hayatta kriko, palanga, forklift veya düpedüz vinç gibi âletlerle zaten yerine getiriyoruz. 150 kilo kaldıracağım diye bir delikanlının, hele hele bir genç kızın ağır çalışmalara girişmesine hâcet yok. Baktınız bir kişi yükün altından kalkamıyor, üç kişi bir araya gelip yine halledersiniz meseleyi.

Yüzme… Suyun üstünde batmayacak kadar yüzme bilmek yetişir; üstelik nasıl kolayınıza geliyorsa o stilde kulaçlarsınız. Su kenarlarında yüzenlere bir bakın lütfen; artistlik olsun diye kelebek kulaç atanı gördünüz mü hiç? Çıkmaz; öyleyse niçin çocukların en güzel zamanlarını burnundan getirelim. Bol bol havuz yapalım Almanlar gibi, eyvallah, herkes gitsin, çimsin, eğlensin, duşunu alıp gitsin evine, şampiyon çıkaracağız diye sabîlerin burnundan getirmeyelim gençliklerini…

İyi tenis oynamanın ne yararı vardır arkadaşlar, sorarım; Badminton’da hüner göstermenin, trapta çocuklar gibi kâseyi havaya fırlatıp vurmanın nasıl bir faydası olabilir insanlığa? Bunlar boş eğlencelerdir ve boşlukları görünmesin diye filozofik lâflarla sarıp sarmalamanın ne anlamı vardır?

Çocuklarımıza, “Arkadaşlarınla kavga etme aman evlâdım” diye sıkıyı verdikten sonra boksa teşvik etmek resmen tutarsızlıktır. Boks, çirkin ve zararlı bir spordur ve diğerlerinin aksine hemen yasaklanması gerekir.

Daha kestirme yoldan anlatayım son olarak: Hiçbir halterci forklifti geçemez, hiçbir koşucu, o beğenmediğimiz dolmuşlarla yarışamaz, hiçbir yüzücü deniz motorları kadar süratli değildir. Hiçbir jimnastikçi, sırtına motor bile taksa bir uçak kadar yükseğe çıkıp uçamaz. Bu işlerin âlâsını âletler yapıyor zaten; kendimizi helâk etmeyelim.

Olimpik ruh dünyanın en büyük palavrasıdır fakat propaganda gücüne bakmalı ki, vaktiyle faşistler de, komünist diktatörlükler de, şeyhlikler, krallıklar, kapitalist ve demokratik yönetimler de bu palavrayı ciddiye alıp omuz verdiler. Kimse kalkıp, “Kral çıplak, görmüyor musunuz; bırakınız bu laubali eğlenceleri, aklınızı başınıza devşirin” demedi, diyemedi.

“Peki, sayın yazar şöyle ciddiye alıp seyredilecek ve yapılacak bir tane olsun spor branşı yok mudur yani?” diye yalvaranlara iyi bir haberim var: Sporların en asili ve hayatta en çok pratik karşılığı bulunanı güreştir; bir de at beslemek vesselam
A Turan ALKAN

Adam koskoca yazar olmuş düşünce tarzına bak :-1:
Futbolun da gerçek hayatta yeri yok. Ne yani çocuklarımız bir topun peşinden boş boş koşacak!
Tüm profesyonel spor oyunları bir tiyatro bir sinema gibi gösteridir. İnsanları eğlendirmek için yapılır. İnsanlar izlediğinde sinirlenir, öfkelenir, sevinir. Gerçi bu mantığa göre sinema resim tiyatro vs hepsi boş. Çünkü gerçek hayatta uygulanabilirliği yok.
Soruyorum yazarımıza: Aslı Alptekin şampiyon olduğunda bu başarının insanımıza verdiği sevinci ve mutluluğu,
kendisi "gerçek hayatta!" bizlere verebilmiş mi?
 
Madalya Sıralamasında bizden üstteki ve alttaki ülkelere baktığımızda başarı oranımız görülüyor :(
http://www.ntvspor.net/olimpiyat/madalyalar

Ülkeler Altın Gümüş Bronz Toplam
A.B.D. 44 29 29 102
Çin 38 27 22 87
Büyük Britanya 28 15 19 62
Rusya 21 25 32 78
Güney Kore 13 7 7 27
Almanya 11 19 14 44
Fransa 10 11 12 33
İtalya 8 7 8 23
Macaristan 8 4 5 17
Avustralya 7 16 12 35
Japonya 6 14 17 37
Hollanda 6 6 8 20
Kazakistan 6 0 4 10
Ukrayna 5 4 9 18
Yeni Zelanda 5 3 5 13
İran 4 5 3 12
Jamaika 4 4 4 12
Küba 4 3 5 12
Kuzey Kore 4 0 2 6
İspanya 3 9 4 16
Brezilya 3 4 8 15
Belarus 3 4 5 12
Çek Cumhuriyeti 3 3 3 9
Güney Afrika 3 2 1 6
Etiyopya 3 1 3 7
Romanya 2 5 2 9
Danimarka 2 4 3 9
Kenya 2 3 4 9
Polonya 2 2 6 10
Azerbaycan 2 2 5 9
Türkiye 2 2 1 5
Norveç 2 1 1 4
Hırvatistan 2 1 1 4
İsviçre 2 1 0 3
Kanada 1 5 12 18
Kolombiya 1 3 4 8
Meksika 1 3 3 7
İsveç 1 3 3 7
Gürcistan 1 3 2 6
İrlanda 1 1 3 5
Litvanya 1 1 2 4
Slovenya 1 1 2 4
Arjantin 1 1 2 4
Tunus 1 1 1 3
Sırbistan 1 1 1 3
Dominik Cumhuriyeti 1 1 0 2
Özbekistan 1 0 3 4
Trinidad ve Tobago 1 0 3 4
Letonya 1 0 1 2
Uruguay 0 1 0 1
Grenada 1 0 0 1
Cezayir 1 0 0 1
Venezuela 1 0 0 1
Bahamalar 1 0 0 1
Tayland 0 2 1 3
Mısır 0 2 0 2
Hindistan 0 1 4 5
Tayvan 0 1 0 1
Moğolistan 0 1 3 4
Slovakya 0 1 3 4
Ermenistan 0 1 2 3
Belçika 0 1 2 3
Finlandiya 0 1 2 3
Bulgaristan 0 1 1 2
Porto Riko 0 1 1 2
Estonya 0 1 1 2
Endonezya 0 1 1 2
Malezya 0 1 1 2
Guatemala 0 1 0 1
Portekiz 0 1 0 1
Kıbrıs Rum Kesimi 0 1 0 1
Botsvana 0 1 0 1
Gabon 0 1 0 1
Karadağ 0 1 0 1
Yunanistan 0 0 2 2
Moldova 0 0 2 2
Singapur 0 0 2 2
Katar 0 0 2 2
Hong Kong 0 0 1 1
Kuveyt 0 0 1 1
Suudi Arabistan 0 0 1 1
Tacikistan 0 0 1 1
Fas 0 0 1 1
Afganistan 0 0 1 1
Bahreyn 0 0 1 1
 
30 küsürüncü sıra başarı ise yorum yapmıyorum.Halkımız malesef sorumlu bakanlık tarafından yönlendiriliyor.
Geçmiş tede yine bu kadar ,hatta bundan başarılı olduğumuz olmuştur.
1948 yılında yine londrada yapılan olimpiyatta 5 altın 4 gümüş 2 bronz kazanmıştık

Herşeye hükümetin yanında veya karşısında mantığıyla baktığımız için kimin bu konuya nasıl bakacağını biliyoruz.Kimse objektif bakmıyor.

http://tr.wikipedia.org/wiki/Olimpiyat_Oyunları'nda_Türkiye
 
BBNET
Geri
Üst