Her nefis ölümü tadacaktır...

Kodla Büyü
İnsanoğlu doğa karşısında çok aciz, ama yeri geldiği zaman mangalda kül bırakmayacak kadar da kendini beğenir. Allahın gazabından bile korkmaz bazen.
 
yüce Rabbim kimsenin başına vermesin. Boğulmak, yanmak, yani göre göre yaşaya yaşaya ölmek çok acı Rabbim kim olursa olsun vermesin inşallah
 
pisagorean' Alıntı:
İnsanoğlu doğa karşısında çok aciz, ama yeri geldiği zaman mangalda kül bırakmayacak kadar da kendini beğenir. Allahın gazabından bile korkmaz bazen.

sen dere yatağına ev yaparsan Allah'ın Gazabı olmaz olsa olsa yöneticilerin ve o evleri oraya yapanların şerefsizliği olur
 
only61' Alıntı:
pisagorean' Alıntı:
İnsanoğlu doğa karşısında çok aciz, ama yeri geldiği zaman mangalda kül bırakmayacak kadar da kendini beğenir. Allahın gazabından bile korkmaz bazen.

sen dere yatağına ev yaparsan Allah'ın Gazabı olmaz olsa olsa yöneticilerin ve o evleri oraya yapanların şerefsizliği olur
:+1: bir düzeltme yapalım o evleri normal vatandaşta yapmış cahilliği düşüncesizliği demek daha doğrudur.
 
buna
hipotermi diyor doktorlar,
vücut ısısındaki düşmeden dolayı şok olayına.

titaniktekiler de bu şekilde ölmüştü.

Putin,
konuyla ilgili bakanını istifa ettirdi.
 
doğal afetlerin önüne geçemeyiz.
doğanın kanunlarını değiştiremeyiz.
sel, deprem, tsunami,.....
bunlar insanı ne ırkına, ne dili, ne dinine göre ayırır.

eğer tedbir almazsanız,
canınızla ödersiniz,
ekonomik kaybınız ise cabası....

geçen yıl Japonya'daki tsunamide,
japonların tsunamiden korunmak için inşa ettikleri duvar,
bi işe yaramadı.
çünkü,
dalgalar tahminlerinden daha büyük gelmişti.
fakat duvar yıkılmadı.

felaket o kadar büyüktü ki,
kayıp olan bi tanker neredeyse ABD açıklarına kadar
sürüklenmiş halde bulundu.

Türkiye'den Japonya'ya yardım götüren bi yardım kuruluşu,
orada trafik cezası yedi.
aracın muayenesi yapılmamıştı.
ve japon polis cezayı kesti.
kuruluşun yetkililerinin,
felaket dolayısıyla kendilerine yardım getirdiklerini,
araçta bu yardımları taşıdıklarını söylemeleri bile
japon polisin kendilerine ceza kesmelerine engel olamadı.

doğal felaketin önüne geçilmez evet ama,
insan kaynaklı hatalar ya da ihmaller en aza indirilirse bu kadar kayıpları yaşamayız.
ne depremde, ne sellerde, ne de trafikte.

bu tip felaketlerde,
kusuru ya da ihmali bulunanlar tespit edilip,
haklarında gerekli işlemler yapılmadıkça,

ve rant, daha çok rant, değil

insan hayatı, insanın yaşama hakkı önemli görülüp,
böyle bi anlayış egemen olmadıkça,
daha çok canlarımız yanar.

dere yatağına konut yapma,
bunun için gerekli izinlerin alınması,
bodrum katta oturma izninin alınması,

bunlarda acaba kaç kişinin oluru, imzası var acaba!
ve bu kişiler belli değil mi!
sonuçta onaylar, imzalar resmi belge ile yürüyen işler değil mi bunlar!

her şey, herkes ortada değil mi yani!...

Rusya'da Putin ilgili bakanını istifa ettirdi.
 
Evet bu tür olaylarda doğayı suçlamakta yanlış....yok selin gazabı yok kar felaketi vs vs bunları felaket halien getiren insandır insanın yanlış yaptıkları yada yapması gerekirken yapmadıklarıdır.
Keşke bizde de toki başkanı istifa etseydi.
------------------------

Türk medyasının bildik klişeleri vardır. Bilirsiniz, 'Cayır cayır yandı' denir mesela. Ya da 'Saniye saniye kaydetti.' Futbol medyası için durum çok daha vahimdir ama internet ve klasik medya da artık onlarla yarışır duruma geldi.


'Resimleri için tıklayınız' kısa sürede liste başı olmuştur sanırım. 'Görevlilere zor anlar yaşatmak' da hiç fena değildir.

Bu tür şeyler için 'belki' zararı olmayan, günlük medya sıradanlıkları diyerek üzerine düşmemek de mümkün elbette. Ancak bazen kullanılan klişelerin çok tehlikeli ve hakikati örseleyen boyutları oluyor. 'Trafik kazası' haberleri örneğin. Medyamız, birilerinin hangi akla hizmet ürettiği 'trafik canavarı' heyulasını öylesine sevdi ki, her kaza haberi neredeyse bu başlıkla verilir oldu: Trafik canavarına 5 kurban daha!

Van Gölü canavarı gibi irrasyonel bir kötücül yaratıktır sanki. İnsanların hiç sorumluluğu yokmuş gibi, olayın bütün vebalini bir canavara yükleyip yanından geçip gidiyoruz artık trafik terörünün. Can ve mal kaybının boyutu akıl mantık ötesine geçmiş durumda ama işin bu kısmını çok fazla önemseyen yok medyamızda.

Sizi bilmem ama gazeteleri, haber almak için değil, haberi nasıl kullandıklarını görmek için takip etmek lazım geldiğini düşünüyorum nice zamandır.

Samsun'da meydana gelen üzücü sel ve sonrasında yaşananları gazete ve televizyonlarımızın aktarış şekli, durumun vahametinin vardığı nokta açısından bana çok anlamlı geldi. Yağmur ve selden bile siyasî, ideolojik rant elde etmek gibi insanlık dışı bir noktaya ulaşmış durumda medyamız.

Bu işin bir boyutu.

Diğeri ise, kullandığı klişe başlıklar. 'Derenin intikamı ağır oldu' diye yazmış mesela bir gazetemiz. Dersiniz ki, dereden değil, Esed rejimi ile çatışmaya giren silahlı kuvvetlerden bahsediyor! Bir diğeri daha makul gibi, 'Mert Irmağı Samsun'u yasa boğdu.' Irmak niye boğsun?

'Sel 9 can aldı' mı istersiniz, 'gökten gelen ölüm'ü mü ararsınız, hızını alamayıp, 'Ölümün sulu nefesi' başlığını çakanı mı?

Bu klişeler belki medya için kolay ve bunu yapanlar etkileyici başlık attıklarını düşünüyorlar ama iki çok ciddi sıkıntı var bu durumda. Birincisi, esas sorumluyu ıskalamakta öncü oluyorlar. İkinci ve daha önemlisi tabiata iftira atıyorlar. Havaya, suya, toprağa, taşa, rüzgâra, yağmura, kara... Hepsine atılan çok ağır bir iftira var sevgili okur.

Kar yağmasını 'beyaz Azrail' diye haberleştirmek iftiradır. Heyelanı 'toprağın öfkesi' diye vermek densizliktir. Hele birini hiç unutmuyorum; 'Doğanın öcü' diye yazmıştı hadsizin biri. İnsanın vebalini gizlemek bir yana atılan bu iftiraların çok büyük bir vicdansızlık olduğunu düşünüyorum. Daha önce de defaatle belirtmiştim; çok nadir durumlar hariç, her doğa olayını 'felaket' olarak sunmak insanlığın en büyük felaketlerinden biri. Yağmur öldürdü, sel mahvetti, kar katletti, filan diyerek iftira atıyoruz tabiata. Yaza, kışa, yağmura, rüzgâra, kara. Hem büyük bir hadsizlik hem büyük bir iftira. Dünyayı kirleten, tabiatın fabrika ayarlarıyla oynayan bizleriz, öldüren doğa öyle mi?

Mevlânâ Hazretleri'nin Mesnevi'sindeki yıkılan evin duvarı gibi, çok şey anlatıyor oysa tüm tabiat. Mesela bina, 'beni buraya yapma, ilk yağmurda yıkılırım' diyor, dere, 'yakınıma yerleşim yeri yapma, taşarım, zarar görürsün' diye haykırıyor. Toprak anlatıyor misal olarak, 'yumuşak yerime bina kurarsan altında kalırsın' diye ama bunu dinlemek yerine, üzerine kocaman katlı binalar dikip, sonra da iftira atıyor, toprağı, suyu, havayı, mevsimleri katil olarak ilan ediyoruz.

Buyurun işte mevsim yaz. Şimdiki kurbanımız ise güneş ve sıcak hava. Medya klişelerinde 'aşırı sıcaklar' modası başlayacak. Neyse o şey 'mevsim normalleri'ne kızacak, sıcakları katilimizmiş gibi algılayacağız. Öyle algılatacak medya. Ve biz önümüzdeki iftiralara bakacağız artık
N Hazar.
 
gene münakaşa içerecek tarzda bi şeyler olabileceği beklentisi ile okudum iletinizi,
başlarda bu beklentimi boşa çıkardı yazılanlar.
ta ki aşağıdaki cümleyi okuyana kadar.

ilon' Alıntı:
Yağmur ve selden bile siyasî, ideolojik rant elde etmek gibi insanlık dışı bir noktaya ulaşmış durumda medyamız.

hocam,
yukarıdaki kısım hariç yazılanların hepsine katılıyorum.

katılmadığım kısım ise,
medyaya yöneltilen eleştiri.

-aslında medya diye hem medyayı,
hem de hükümeti bu konuda topa tutanları eleştirmiş üstü kapalı.
bi nevi bilinç altına onu kolayca yerleştirebilecek tarzda kullanmış bu cümleleri.
kendisi de bunları yazarak -belki üstüne alınarak- bi nevi savunmaya geçmiş.
suçlamaya dönüştürmüş.
bizzat kendisi ideoloji ve siyasi rant gözüyle bakmış bunu yazarak.

medyayı korumak gibi bi niyetim yok.
zaten ortada aklı başında,
aklı selim bi medya da kalmadı.

yazarın eleştirdiği medya çoğunluk değil,
bi kaç kalem belki,
yazarın medya diye genellediği de işte o bi kaç kalem,
bi kaç cılız ses.

o bahaneyle de yazar yazdığı bütün doğruların arasına
böyle cımbızla bu mesajı işlemiş.

ideoloji ve siyasi rant için bu haberlerin yazıldığını belirterek,
bu haberleri yazanları ve okuyanları, bu haberlere değer verenleri kötülemiş aslında,
bi nevi bilinç altlarına işlemiş. hedef saptırmış.

bu cümle dışında yazılanların hepsine aynen katılıyorum.
o cümleyi kasıtlı olarak,
suçlamalara karşı başkalarını suçlayarak kendilerini savunmaya geçme olarak algıladım ben.

kaldı ki bi yerde,
nerede olursa olsun,
yanlış olan her şeyden ilk olarak oranın yöneticileri sorumludur.
iyi ve doğru olanları sahiplendikleri gibi,
yanlışları da kabul etmeliler.

ya da ülkedeki genel anlayış,
halkın eğilimleri de bunda belirleyicidir.
halkın da sorumluluğu vardır.

kayıpları olanlardan bazıları mesela bu olayı
kadere bağlayabilir.

ülkeyi de siyasiler yönetir,
günün koşullarına göre çoğunluk birilerini seçer.
seçilenlerin beğenilmemesi,
birilerinin biz olsak böyle olmazdı demesi normaldir.

biz ranta müsade etmeyeceğiz,
daha çok para hırsıyla kimsenin hayatını tehlikeye atacak işlere göz yummayacağız.
demesinde bence bi sakınca yoktur.

eğer önemli olan insan hayatı ise kimsenin de bundan rahatsız olmaması gerekir.

yoksa yazılanların,
aşağıdakinden hiç bi farkı yok bana göre:

Suçlu ceset çıktı... Yakalanması için aranıyor!


Kırmızı et yiyenler delirerek öldü.

“Danadan...”

Beyaz ete dönenler gripten öldü.

“Kuştan, tavuktan...”

İyi de, vejetaryenler niye öldü?

“Keneden...”

*

Yetkililerimizin hiç suçu yok!

*

Bebeler kuvözde can verdi.

“Klimadan” dediler.

Üniversiteliler uykuda rahmetli.

“Kombiden” dediler.

*

Uçağı göz göre göre düşürdüler.

“Radardan...”

Dandik trenle sürat, dokuz cenaze.

“Contadan...”

*

(Suçlu conta kayıplara karıştı. Raylar tutuklandı. Şüpheli davranışları görülen cıvata ve somun gözaltına alındı. İngiliz anahtarı, tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı. Lokomotif ameliyat edildi. Vagonlar ayakta tedavi gördü. Neticede, yetkililerin alayı yırttı!)

*

Fabrika havaya uçtu.

“Kazandan...”

Doğalgaz borusunu patlattılar.

“Kepçeden...”

Kuran kursu çöktü.

“Tüpten...”

Çocuklar lağıma düşüp öldü.

“Rögardan.”

Duble yollar kan gölü.

“Mucurdan...”

*

(Sakarya'da bi otomobil, hatalı sollama yaptı, yol kenarındaki ineğe çarptı, direksiyonu kıvırdı, sollamaya çalıştığı otomobile patlattı, arkadan gelen kamyonet de şarampole yuvarlandı, bir kişi öldü, üç kişi yaralandı, inek telef oldu. Dava üstüne dava açıldı, bilirkişi üstüne bilirkişi... İşin içinden çıkılamadı, devlet karar versin denildi, Adli Tıp'a başvuruldu. Adli Tıp uzuuun uzun inceledi. “İnek kusurlu” bulundu iyi mi... Herkes beraat etti!)

*

Evlerimizi su basıyor.

“Yağmurdan...”

Rize'de 12 kişi daha gitti.

“Heyelandan...”

Otoyolun ortasında boğulduk.

“İntikamcı dereden...”

Metronun tavanını deldiler.

“Sondajdan...”

Denizotobüsüyle şilebe girdiler.

“Dalgadan...”

Karaköy İskelesi battı birader!

“Lodostan...”

*

Taşeronun vicdanına terk ettiler, Zonguldak'ta 30 insanımızı diri diri topraağa gömdüler... 28'inin cesedini çıkardılar, sanırsın uzay boşluğunda kaybolan astronottur, ikisini üç aydır bulamadılar... Önce “kader” dediler, sonra baktılar “kader” tek başına günah keçisi olmaya yetmiyor, mecburen bilirkişi raporu hazırladılar. Ve, taaa üç ay sonra sorumluyu buldular.

*

Meğer, cesedi bi türlü bulunamayan iki madenciden biri, aşçı yamağıymış, yemek pişirmek için madene soktuğu piknik tüpü ve kibrit yüzünden grizu patlamasına sebep olmuş.
*

Yani?

Son sekiz senedir conta kombi filan yerine, ilk kez “sorumlu insan” tespit ettiler, o da, üç aydır bulamadıkları garibanın cesedi... Tutukluların hepsi anında tahliye tabii.

*

Kedi nerede? Ağaca çıktı. Ağaç nerede? Balta kesti. Balta nerede? Suya düştü. Su nerede? İnek içti. İnek nerede? Dağa kaçtı? Dağ nerede? Yandı bitti kül oldu. Kül nerede? Hangi kül?
http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/ ... 2010-08-31
 
aslında Üstün Hoca çok güzel açıklamış:

andariel' Alıntı:
Çocuğumuz düşüp kafasını masaya çarpınca biz
hemen masayi döveriz, eh masa
ehhhh... sen niye orada duruyorsun! diye,

Çocuk masa orada durmasa kafasini carpmayacağını
sanır ve büyüdükçe yaptiği her hatayi yükleyecek birini veya bir seyi mutlaka bulur."
Malum...

Kızının mezuniyetini izlemek için Balıkesir'den Erzurum'a gelen Başörtülü anne, tören salonuna alınmamıştı.
Vicdanı olan herkesin yüreğini Cız eden bu olayın sorumlusu kimmiş?
Kapıcı..

Şimdi oldu işte...Kara Kuvvetleri Komutanı "Rektör iyi çocuktur, Yapmaz öyle şey" falan demeye getirmişti.
YÖK Başkanı da, "Rektörün haberi yokmuş" dedi, çıktı işin işinden...Kimmiş suçlusu?
Kapıcı.

Mesela, bizim Balkan harbinden kalma, dandik vagonlara 160 Kilometre hız yaptırdılar.
Ilk virajda sizlere ömür...Kimin üstüne kaldı?
Makinist'in.

Mersin'de bayrağımız yakıldı, yırtıldı.Askere taş attılar, panzere
molotof...Memleket ayağa kalktı. Kimin yüzündenmiş?.........

Iki veled...

Gelene geçene ayran tost falan satan, kendi halinde sakin bir kasabaydı,
Susurluk... Içişleri Bakanlığı, MIT, Jitem, generaller, özel tim polisleri,
kumarhaneciler, bakanlar, milletvekilleri, işadamları...
Bin kişi falan yargılandı.Her şey kimin başının altından çıkmış?

Yeşil'in.

Deprem oldu... 7 vilayette 50 bin kişi öldü. Binlerce bina yıkıldı, on binleri
ağır hasarlı. Hepsinin sorumlusu olarak kimi kulağından tutup hapse tıktık?
Veli Göçer'i.

Edirne'de bebeler şakır şakır öldü...Hiç utanmadan bisküvi Kolilerine koyup, gömdüler.

"Araştırdık, ihmal yok" dediler. Peki neden öldü bu yavrular? Klima'dan...

Dikkat isterim, klimacı bile değil, klima.

Rakıdan öldük. O gün ile bu gün arasında ne değişti?.....

Kapağın rengi...

Sanal "sorumlumuz" bile var...

Yollarda her gün 20 insanımız heba oluyor.
Trafik Canavarı'ndan...

Dolar patlarsa?
Enflasyon Canavarı'ndan...

Hatta "sorumlu olmayan sorumlumuz" da var...
Milli takım oynayıp yeniliyor.
Suçlusu kim?
Takıma alınmayan Hakan...

Domatesleri Ruslara kakalayamıyoruz...
Sinekten...

Deli dana geliyor.
inekten...

Millet hormonlu diye tavuk yemiyor.
Erman Toroğlu'ndan.

Evleri su basıyor.
Yağmurdan.

Ormanlar yanıyor.
Sigaradan.

Gemi batıyor.
Dalgadan.

Iyi de kardeşim, uçak neden düşüyor?
Rahmetli pilottan...

Peki bu şartlarda hayatta kalmayı nasıl başarıyoruz?

Allah'tan..

''Prof. Dr. Üstün Dökmen''
 
yazar,
kendi gazetesinin menşetini de eleştirmiş.

ama,
gazetesi, 6 temmuzdaki haberinde seli şöyle anlatmış:
-aslında tam da yazarın istediği üslubu kullanmış!-

Samsun'da yaşanan sel felaketinde ölü sayısı 10'a çıkarken,
hatalı yapılaşma tartışmaları yeniden başladı.
Sel gelen her yerde sıkıntının merkezinde aynı sorun bulunuyor.
Dere yataklarına kurulan yerleşim yerlerinden gün geliyor feryatlar yükseliyor.
Neredeyse her yaz sel sularına kapılan Karadeniz'de de sıkıntı aynı.
Hızla artan nüfus yanında şehirleşme için gerekli arazi talebi de sürekli büyüyor.
Dağların denize paralel uzandığı gibi şehirler de denize paralel uzanıyor.
Dolayısıyla yerleşim yerlerinin sırtını yasladığı dağlardan inen onlarca dere,
şehir merkezlerinin altından geçerek denize ulaşıyor.
Bu derelerin bir kısmı belediyeler tarafından ıslah edilmiş,
bir kısmı kanallara alınmış hatta bazılarının üzerleri örtülerek yol olarak kullanılır hale gelmiş.
Şehirlerdeki selin en büyük sebebi de bu dereler.
Aşırı yağışlarla birlikte dağlardan kopup gelen ağaç ve kayalar,
derelerin girişini kapatarak selin yer üstüne çıkmasına sebep oluyor.
Yağmur sularını toplayan ve bölgeden uzaklaştıran yüzey drenaj ağlarının olmaması da sel ve heyelanlara davetiye çıkarıyor.

Samsun Büyükşehir Belediyesi Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürü Coşkun Öncel,
yağış miktarının fazlalığının göz ardı edilmesinden yakınıyor.
"55 yaşımdayım. İlk defa bu dereden bu yoğunlukta bir selin geldiğini gördüm." diyor.
http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1314064

bence bu "metni",
hem gazeteciler,
hem edebiyatçılar,
hem de siyasetçiler
çok iyi analiz etmeli!....
gerçekten bi daha böyle felaketler yaşamak istemiyorsak eğer.
 
BBNET
Geri
Üst