Ensedeki Zımbırtı

Kodla Büyü

anathema

Seçkin Üye
Seçkin Üye
Mesajlar
416
Ensesindeki titreşimle uyandı sabah, kalkma vakti gelmişti. Yüzünü yıkadıktan sonra kahvaltısını yapmaya başladı. Yapay meyve suyunu yudumlarken gözü yerdeki elbiseye takıldı. Dün gece barda tanıştığı hatunun elbisesi. Hala uyuyor olmalıydı. Acaba bu ilişkisi ne kadar sürecekti?

Kahvaltısını bitirip giyindikten sonra çalıştığı inşaat şirketine doğru yola koyuldu. Tam DYDD’nin köşesini dönerken bir kızla çarpıştı ve kızın elindeki kitaplar yere düştü. Düşen kitapları toplayıp kızdan özür diledikten sonra yoluna devam etti. O anda dedesi geldi aklına. Dedesinin ninesiyle tanışması da böyle bir çarpışma sayesinde olmuştu. Sonra kaynaşıp evlenmişlerdi. (Eskiden evlilik denen kutsal bir anlaşma varmış.) Babası, ilk iki evliliği çok kısa süren dedesinin üçüncü evliliğinin meyvesiydi. Ta o zamanlardan başlamıştı aile kurumu yok olmaya. Gün geçtikçe ilerleyen anlayışsızlık, maymun iştahlılık, kaybolmuş fedakârlık gibi birçok sapma; aile kurumunun çökmesine neden olmuştu.

Dedesinin, kendisine küçükken anlattığına göre damat ve gelin birbirlerine söz veriyormuş: “İyi günde ve kötü günde, hastalıkta ve sağlıkta, zenginlikte ve yoksullukta, ölüm bizi ayırana dek, seveceğime ve sayacağıma…” diye. Ne kadar saçma diye geçirdi içinden. Ömrünü bir kişiyle geçirmek. Kendisini bir kişiye adamak. Kurban edilmek gibi. En fazla ne kadar katlanabilir ki insan? Hem birçok kişiyle beraber olmak varken neden bir kişi? Kızların önüne gelene verdiği bir zamanda bir kişiye söz verip ömrünü heba etmek mi? Bu durum, eskilerin “aşk” adını verdikleri saçmalıkla açıklanabilirdi. Ayrıca geçimsizlikler, boşanmalar, kalp kırıklıkları, duygusal çöküntüler artık tarihe karışmıştı.

Evliliğin ortadan kalkmasıyla birlikte çocuk yetiştirmek de sorun olmaktan çıkmıştı. Kalplerinden hala çocuk sevgisini atamamış geri kafalılar için hizmet veren bir kurum vardı: Yapay Döllenme Merkezi. Kadın/erkek istediği tarzda sperm/yumurta hücresi seçerek kendi hücresiyle döllendirip embriyoyu fırına verebiliyordu. 9 ay 10 gün sonrasına pizza sipariş etmek gibi. Ataların anısına bekleme süresine sadık kalınmıştı. Yoksa ileri tekniklerle süreyi kısaltmak mümkündü.

Çocuk sevgisinin yerini, evcil hayvan sevgisi almıştı. Çoğu insan, kedi köpek beslemeyi tercih ediyordu. Hem çocuk bir sürü sorunu beraberinde getiriyordu. En iyisi hiç bulaşmamaktı. “Ciks bir çocuğum olacağına uysal bir köpeğim olsun” düşüncesi hâkimdi.

Odasına girip çalışma masasına yeni oturmuştu ki birden ensesi titreşti, müdürü odasına çağırıyordu. Yerinden doğrulurken Dijital Yaşam Bakanlığı’na küfrediyordu bir yandan. Ensesindeki çip hala kaşıntı yapıyordu. Hala alışamamıştı zımbırtıya. Tüm kişisel bilgileri enseye gömmüşlerdi. Kimlik, kredi kartı, otobüs bileti ne varsa tarih olacaktı. Dünya hapishanesinde herkes ensesinden prangalı dijital bir mahkûm olacaktı. Kabak gibi izlenebilecekti. “Robot olmaktansa toprak olurum” diye geçirdi içinden. Evdeki matkapla ensesinden altın vuruş yapmaya karar verdi. Müdürün odasına gitmekten vazgeçip, evin yolunu tuttu.

https://tralleshatirasi.blogspot.com.tr/2017/12/ensedeki-zmbrt.html
 
Son düzenleme:
Geri
Üst