Eğitim Sisteminin En Büyük Eksiği Ölçme ve Değerlendirme

Kodla Büyü

bilisim14

Site Gezgini
Mesajlar
34
Eğitim Sisteminin En büyük eksiği Ölçme ve Değerlendirme olduğunu düşünen eğitimcilerimizin görüş ve önerilerini bekliyorum...
 
Sınavlar sadece çoktan seçmeli sorulardan oluşmaz. Ama çoğu öğretmen okuması kolay olduğundan bunu yapar. Bir sınavda doğru-yanlış, soru-cevap, boşluk doldurma, çoktan seçme kısacası bütün soru tipleri olmalıdır. Biz sınavın değerlendirme kısmı (not) ile ilgilendiğimizden ölçmeye pek vakit kalmıyor. Ölçme yetersiz olunca yanlış öğrenmeler düzeltilemiyor.

Not: Forumda bu konuya fazla yazan olmaz maalesef. :D
 
Siyasi bir konu açsan sayfalarca döşerlerdi. Hele bazı kullanıcılar var ki sadece böyle başlıklarda varlar.
 
Ölçme-değerlendirme büyük bir sorundur fakat en büyükmüdür tartışılır.

Hazır soru, test paylaşımı yapan siteleri kapatacaksınız bakın o zaman ne özgün çalışmalar çıkardı ama engellemek, önüne geçmek mümkün değil artık.
Ölçme kısmı diyelim tam yapılamıyor onlarca sorun sayılabilir ama değerlendirme kısmının uygulanması da problemli bizde.

Eğit.sis. en doğru yeri neresi diye sormadınız hocam Allahtan.
 
Ölçmeyi genellikle çok iyi yapıyoruz. İş değerlendirme kısmına gelince sanırım tökezliyoruz. Çünkü bugün dahi okullarımızda öğrencilerimize "hangi meslek" ya da "hangi kariyer yolu" çerçevesinde net yanıtlar veremiyoruz. Resmen çocuklar için fal bakıyoruz. Örneğin, Türkçe öğretmeni sınav ile ölçmeyi gerçekleştiriyor ve ardından öğrencilerini detaylı biçimde değerlendiremiyor. Sınıf içi durumları ile kağıttaki durumu sentezleyerek, öğrencinin aile ve çevresini de hesaba katarak potansiyelini ortaya çıkarması gerekir. Tabi öğrenci sayısının çok olması da etkenlerden biri.
Benim bir önerim var tam bu noktada: Diyorum ki, branş öğretmenlerinin hepsinin sabit sınıfları olsun (Milli Eğitim Bakanlığı uğraşıyor ama hala çoğu okulda bu sistem fiziki yetersizliklerden ötürü tamamlanamadı). Öğrenciler öğretmenlerini (öğretmenlerinin kendileri için bizzat hazırladığı öğrenme ortamında) ziyaret etsinler, öğrenme-öğretmen gerçekleşsin. Ayrıca, haftada 30 saat olan bir ilköğretim okulunda öğretmenlerin ders saatlerinin 10 ila 15 olmasını, ancak öğretmenin okulun açılması ile okula gelmesini ve son derse kadar kalmasını öneriyorum. Bunu yapan öğretmen ders öncesi hazırlıklarını, ders sonraki değerlendirmelerini, ölçme araçlarını, öğretim materyallerini hazırlasın. Sınıfını, gelen öğrenci gruplarının seviyesine göre düzenleme olanağı bulsun. Ayrıca veliler geldiklerini öğretmeni okulda bulsun, sınıfında rahatça ziyaret edebilsin. Öğretmen dilerse ders dışı saatlerinde proje geliştirsin, e-öğrenme seminerlerine katılsın, notlarını e-okula girsin, plan yapsın ve benzerleri... Örnekler çoğaltılabilir. Öğretmenler maaşlarını ve ek ders ücretlerini de tamamıyla alsınlar ya da ek ders kavramı kalksın, miktarlar birleştirilsin hatta biraz daha artırılsın.
Dedim:)
 
Öğretmenlerin okul açılışı ile gelip kapatılışı ile gitmesine sonuna kadar katılıyorum ama bu sistemde değil. Bu sistemde bu işi yapacak olurlarsa seminer dönemi gibi sohbetle geçer, düzgün bir planla yapılırsa bence verimi çok artırır. Ekders muhabbeti de ortadan kalkabilir herkes full ekdersni alır.
 
tdemirparmak hocama katılyorum. bir anlamda öğretmen öğrenci koçu gibi davranacak onun tüm gelişimlerini takip edecek ilgi ve yeteneklerine göre onu yönlendircek vb. bunlar kağıt üzerinde yapılıyor ama ... öğretmenlere ciddi manada öğrenci koçluğu eğitimleri verilse ve bu yaptıklaı faaliyetler takip edilip performansları ödüllendirilse... keşke diyoruz sadece :)
 
Cemal TANER' Alıntı:
Siyasi bir konu açsan sayfalarca döşerlerdi. Hele bazı kullanıcılar var ki sadece böyle başlıklarda varlar.
Cemal hocam senden iki tane daha lazım buraya:) Yarınki maçlardan 3 tane banko versene:)
 
Cemal TANER' Alıntı:
tdemirparmak hocama katılyorum. bir anlamda öğretmen öğrenci koçu gibi davranacak onun tüm gelişimlerini takip edecek ilgi ve yeteneklerine göre onu yönlendircek vb. bunlar kağıt üzerinde yapılıyor ama ... öğretmenlere ciddi manada öğrenci koçluğu eğitimleri verilse ve bu yaptıklaı faaliyetler takip edilip performansları ödüllendirilse... keşke diyoruz sadece :)

hocam size katılıyorum . yalnız bunun uygulanması için çocukların azda olsa ilgi ve yeteneklerinin müfredata uygun olması lazım istemeyen birisine hiç bir şey öğretemezsin sen ne kadar çabalarsan çabala

koçluk dediğiniz nereden geldiği belli.......

o çocukların bazılarının az bazılarının ise çok istekli bu yüzden başarılı olunuyor.

ama sen okulla yakından uzaktan alakası olmayan çocuğa bir şeyler yapmaya çalışıyorsun en sonunda hüsran ve hayal kırıklığı sonunda sende vazgeçiyorsun.

ölçme değerlendirme dediğinizde sınavı yapmadan kimin ne kadar yapabileceğini biliyosun zaten.....
 
Bir dönemde bir dersten yapılan 3 sınav verilen 3 proje-performans ödevi ile bana göre ölçme-değerlendirme yapılmaz-yapılamaz. Neden mi, kendimden örnek vereyim; sosyal-sözel derslerden birinde örneğin tarih, coğrafya, vatandaşlık, Türkçe vb. olabilir, herkes gibi ben de öğrenim sürem boyunca muhatap oldum ve sınav öncesi dersine ve yazılısına göre 15 dk ile 3 saat arasında konuları okudum (ezberledim :) ) bu tüm sözel ders sınavlarında böyle idi hatta biyolojiyi de buna ekleyebiliriz. Sonuç? Hep takdir aldım, demek ki yapılan ölçme-değerlendirmeler benim ezber yeteneğime puan vermiş, şimdi de değişen bir şey yok. Öğretmenlerin çoğu gerçekten çok iyi ders işliyorlar fakat benim gibi olan bir çok öğrencinin ezber yeteneğini ölçmekten başka bir ölçme-değerlendirme yapamıyorlar. Benim de çok özel ve iyi ders anlatan öğretmenlerim oldu yazılılarından 90-100 puan aldığım ama yazılıdan bir hafta sonra (bazen yazılıdan hemen sonra bile ) bir soru sorsalar doğru cevabı veremezdim. Öneri: Yazılılar olmasın :)

Neden bazı dersler hayatımız boyunca okutulur? Bir Türkçe, Tarih, Matematik, Fen dersleri "sadece öğretilmesi gerekenler (günlük yaşamda tüm işlerimize yetecek kadarı)" okutulsa ve daha sonra günlük hayattaki problemleri çözmede bu derslerden nasıl faydalanacağımız öğretilse sınava falan hiç gerek kalmaz. Mesela yıllarca Fen dersi görürüz ama bir çoğumuzun evinde (ülkemizdeki hanelerin büyük bir kısmında) soba kullanılmasına rağmen sobanın evin hangi noktasına kurulması gerektiği, yerden yüksekliği, hangi yakıtın hangi bölge hatta hangi şehirlerde daha fiyat/fayda/performans avantajı sağladığı öğretilmiyor. Yine evimizdeki eşyaları kaçar derecelik açılarla yerleştirirsek evin daha ferah olacağını söylemiyoruz. Siz istediğiniz kadar ölçme-değerlendirme yapın bir dersin günlük yaşama etkisi yoksa benim gözümde değeri yoktur, BEN BU YÜZDEN BİLGİSAYAR ÖĞRETMENİ OLDUM. Bence ölçme-değerlendirmeden önce bu aşamadan önceki kısımları eleştirmek, değiştirmek gerekiyor. Şimdi siyaset yapma diyecekler, eğitim-öğretim sistemini değiştirecek yegane güç siyaset ama maalesef okullarımızda gencecik süper beyinlerimizin köreltilmesini istiyor yıllardır sanki devlet. Şimdi bir okul okusanız yine aynı dersleri okuyacaksınız bu kabus gibi bir şey.
 
Öneri: Yazılılar olmasın
Çok güzel fikir.
bir çoğumuzun evinde (ülkemizdeki hanelerin büyük bir kısmında) soba kullanılmasına rağmen sobanın evin hangi noktasına kurulması gerektiği, yerden yüksekliği, hangi yakıtın hangi bölge hatta hangi şehirlerde daha fiyat/fayda/performans avantajı sağladığı öğretilmiyor.
Tamamen katılıyorum. Bunun gibi bilgileri gazetelerin 3.sayfalarından öğreniyoruz, ya da komşudan!
 
Cemal TANER' Alıntı:
tdemirparmak hocama katılyorum. bir anlamda öğretmen öğrenci koçu gibi davranacak onun tüm gelişimlerini takip edecek ilgi ve yeteneklerine göre onu yönlendircek vb. bunlar kağıt üzerinde yapılıyor ama ... öğretmenlere ciddi manada öğrenci koçluğu eğitimleri verilse ve bu yaptıklaı faaliyetler takip edilip performansları ödüllendirilse... keşke diyoruz sadece :)

Cemal Hocam öncelikle böyle bir başlık ve böyle bir paylaşımın beni ne kadar mutlu ettiğini anlatamam;

Ancak koçluk bizim kültürümüz için çok ters,
ben bakanlık projeleri çerçevesinde Eğitim Koçluğu ve Mentörlük Eğitimi aldım,
bir grup rehber öğretmenle beraber ama eğitim sürecinde bile herkes sürekli hemen cevap verme senin yerine yolu bulup gösterme eğilimindeydi,
Türkiye de bu anlamda en büyük eylem İntel Öğretmen Programı çerçevesinde oldu ama eğitimde koçluk için öncelikle eğitim bilimleri ile ilgili olmak lazım.
Bizler sınıf mevcutları-coğrafi koşullar v.b. koşullar altında kendimizce geçerli mazeretler bulup okulda okuduğumuz onca eğitim bilimleri konusuna rağmen karakucak okulda bize nasıl yapıldıysa öyle yapıyoruz. Birisi çıkıp ama üniversitede bunlarımı öğrendin dedi mi de o üniversitedeki hocalar okul görmüşmü ne biliyor diyoruz.
Ne komiktir ki bunu bir veli duysa ve dese ki
" Senin üniversitede ki hocan birşey bilmiyorsa ve sen ilkokulda sana öğretilenle orada ki teknikle benim çocuğuma hocalık yapıyorsan, bende ilkokulda öğretilenle ve teknikle hocalık yaparım sana ne gerek var"

Üniversitedeki Hocalar ne biliyor diyen arkadaşların verecek cevabı kalmıyor. :)

velhasıl koçluktan evvel eğitim ile ilgili kısımlarda kendimizi tamamlayıp sokakta ki ahmet abi, ayşe teyze gibi olayları yorumlamaktan vazgeçmek lazım.

Not: bu başlık bile bütün haftanın yorgunluğunu aldı açan arkadaşım ve konu hakkında görüşlerini paylaşan meslektaşlarım nur olsun var olsunlar.
 
tdemirparmak' Alıntı:
Öneri: Yazılılar olmasın
Çok güzel fikir.
bir çoğumuzun evinde (ülkemizdeki hanelerin büyük bir kısmında) soba kullanılmasına rağmen sobanın evin hangi noktasına kurulması gerektiği, yerden yüksekliği, hangi yakıtın hangi bölge hatta hangi şehirlerde daha fiyat/fayda/performans avantajı sağladığı öğretilmiyor.
Tamamen katılıyorum. Bunun gibi bilgileri gazetelerin 3.sayfalarından öğreniyoruz, ya da komşudan!

Yazılılar olmasın önerisinin şaka olduğunu düşünüyorum ama evet şimdi ki gibi olmasın.

mesela
ege de hangi madenler var sorulmasın artık

ege de ki madenler göz önüne alındığında türkiye genelinde ki ihtiyaca göre bölgenin önemini yorumlayınız densin.

bakın o çocuk o sınavı 1 sene sonra bile unutuyor mu.

Ama bunu soracak adamda cevapları okumak için mangal gibi yürek olacak.
tdemirparmak hocamın söylediğine katılıyorum hatta bütün öğretmenler saat 4`e kadar kalsa okulda tüm sınavlar böyle de yapılır o soruları okuyacak bol bol zamanda olur. ama the_korsan ın dediğine de katılıyorum şimdi ki seminer dönemleri gibi olmayacak.

Benim üslubum biraz problemlidir bilirsiniz ben aklıma geleni alemi cihan olsa söylerim.
Hatırlıyorumda öğretmenliğe başladığımda seminer dönemi öğretmenler odasında Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmenine
" Hocam biz seminer dönemi gelip bir halt yapmadan ek ders alıyoruz, bu haram değil mi"
diye sormuş adam bir duraklayıp cevap veremeyince
"bu rızkı çocuklarına nasıl yediriceksin" demiştim
O da şakayla karışık
"Hocam bu müftülüğe uygun soru ben bilemem sende düşünme fazla" gibi birşeyler demişti
Öğretmenler odası buz gibi olmuştu hey gidi eski günler :)
 
Geri
Üst