Biz-ABD-olarak neden çok güçlüyüz,biliyormusunuz?

Kodla Büyü

teksen

Hiperaktif Üye
Hiperaktif
Süper Üye
Seçkin Üye
Mesajlar
3,489
eski ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger’e atfedilen bir ifadeyi hatırlatmak istiyorum:

“ Biz ABD olarak neden güçlüyüz biliyor musunuz?
Bizler aramızdaki vatan hainlerini öldürürüz.
Diğer ülkelerdeki vatan hainlerini ise birer kahramana dönüştürüp o ülkelerin üst yönetim kurumlarına getiririz.”

http://www.ilk-kursun.com/haber/112431

İktidarda da olsa, muhalefette de olsa düşünen her beyin kendisine şu soruyu sormalıdır.
“ Bölgenin en huzursuz olması gereken, etrafı düşmanları ile kuşak kuşak çevrilmiş olan İsrail Halkı huzur içinde yaşarken,
onların yerine, acaba neden çevresindeki ülkelerin (ülkemiz dâhil) hemen hemen hepsinde iç kargaşa mevcut bulunuyor?


Ve neden bölge ülkeleri sorunlarını dostça, anlaşarak kendi ırksal ve dinsel anlayışlarına uygun bir şekilde çözme yerine hep çatışmayı tercih ediyorlar? Yoksa çatışmayı tercih mi ettiriliyorlar?
Bu soruya cevabınızı kendiniz verebilirsiniz.
Ama bir noktayı daima göz önünde bulundurmanızı tavsiye ederim:
“Düşman halkla en ucuz, en az zararlı ve en etkili mücadele; o ülkenin kendi içinde, kendi elemanlarının birbiriyle şu veya bu nedenle çatıştırılmasıdır. Onlar ne kadar çok iç ve dış sorunla mücadele ederse, siz o kadar rahat kalırsınız.”
 
K. Irak’ı kabul ettiniz, Suriye’yi de edin...
Suriye’deki gelişmeyi “Yeni bir Kürdistan kuruluyor” diye değerlendiren Henri Barkey,
“Kuzey Irak’taki Kürtlerle nasıl iyi geçiniyorsanız, Suriye’deki Kürtlerle de iyi geçinebilirsiniz” dedi.

1997’de kendisi gibi ajan olan Fuller’le bir rapor hazırlayan Barkey, “PKK açılımı için cesur bir lider” aradıklarını belirtmişti.

“Kürdistan kuruluyor ama
tehdit olarak görmeyin”

“Sen bugün Kuzey Irak’taki Kürtlerle nasıl iyi geçiniyorsan, Suriye’deki Kürtlerle de iyi geçinebilirsin” dedi. Henri Barkey şunları söyledi: “Irak’taki Kürt örneğini gördükten sonra Suriye’deki Kürtlerin ‘Biz de bir otonom, federal bölge istiyoruz’ demeleri gayet normal. Yeni bir Kürdistan kuruluyor mevhumu bir yerde doğru. Fakat bunun Türkiye’ye karşı büyük bir tehdit olarak görülmesi için neden yok. Kuzey Irak’taki Kürtlerle nasıl iyi geçiniyorsanız, Suriye’deki Kürtlerle de iyi geçinebilirsiniz.” Sevr’in okullarda okutularak, üniter devletin sahiplenilmesine de karşı çıkan Barkey, “Türkiye’de çocuklar doğar doğmaz bir sürü aşı verilir. Bunlardan biri de Sevr aşısıdır. Doğduğun andan itibaren sana Sevr propagandası yapılır ‘Batı güçleri Sevr’i yaşatmak istiyor, Büyük Kürdistan kurulmak isteniyor’ diye. Türkiye bugün 80’lerden, 90’lardan çok daha varlıklı. Kendi Kürt sorununu çözebilse, Türkiyeli Kürtler niye ayrılmak istesin? İkincisi, milletin çoğu Sevr’in ne olduğunu bir türlü anlamıyor” dedi. Barkey, “Bugün Türkiye bir imparatorluk değil; bir devlet ve uluslararası camianın bir parçası. Evet, Kürtlerle bir problem var ve bu problemi çözmesi lazım. Çözmediği sürece başı dertte olacak” diye konuştu.
http://www.yg.yenicaggazetesi.com.tr/ha ... aber=70887
 
“AKP ile anlaşarak TSK’yı kafesledik”
Utah Üniversitesi’nde konferans veren CIA’nın Türkiye uzmanı Henri Barkey, AB üzerinden yapılan derin operasyonu bu ifadeyle tanımladı.

CIA’nın Türkiye uzmanı Henri Barkey’in, 2003’te 1 Mart tezkeresinin reddedilmesinden 25 gün sonra 26 Mart’ta Utah Üniversitesi’nde verdiği “Felaket ile Flört: Türkiye, Irak ve ABD” adlı konferansta, AKP lideriyle anlaşarak “Türk Ordusu’nu çok sıkı bir kafese kapattıklarını” söylediği ortaya çıktı. Barkey, AKP’nin, AB reformlarında ısrarlı tutumu ve ABD’nin Türkiye’ye gün vermesi için AB’ye baskı yapmasının “Türk Silahlı Kuvvetleri’ni kafesleme” planı olduğunu ifade ediyor.

“Felaket ile flört”
Barkey’in bu sözleri kullandığı dönemde Genelkurmay Başkanlığı koltuğunda Orgeneral Hilmi Özkök oturuyordu. Konferanstan 3 ay sonra, 4 Temmuz 2003’te de K. Irak’ta Türk askerlerinin başına çuval geçirildi. İlerleyen yıllarda ise Ümraniye ve Balyoz gibi soruşturmalarla çok sayıda subay tutuklanarak adeta “kafes”leniyor.

Konuşmasında, 1 Mart Tezkeresi’nin reddedilmesinden Türk Ordusu’nu sorumlu tutan Barkey, ABD’nin en büyük felaketinin Türk Ordusu’nun, “PKK terörü ve çıkacak karışıklıkta Türkmenleri korumak için” Kuzey Irak’a girmekte ısrar etmesi olduğunu, bu nedenle konuşmasının adını “Felaket ile Flört” koyduğunu anlatıyor. Barkey, tezkerenin reddiyle gerçekleşmeyen kuzey cephesinin sırf TSK’nın K. Irak’a girmesinin engellenmesi için düşünüldüğünü ifade ediyor.
http://www.yg.yenicaggazetesi.com.tr/ha ... aber=68868
 
suriyeden sonra sıra türkiyede bunu görmek için alim olmaya gerek yok arap baharı türkiye ayağı baslayacak bellkide basladı suan semdinlide evlerden ates edildiği için asker müdehale edemiyor dalga dalga olaylar hakkariye ve diğer illere yayılıp pkk şehir içinde evlerden çatışmaya başladığında neyapacak hükümet esat gibi şehrimi bombalayacak acaba yoksa ateşkes mi yapacak pkk için hareket vakti üstelik artık açık destek veren ülkede var barzani ve esad birde pkk nın yeni kurduğu suriyedeki kürt devleti lojistikden yana en iyi döneminde belkide pkk bu fırsatı kaçırmamalı
akp hükümetinin 10 yıllık üstün dışişleri performansı sayesinde bütün komşularımızla düşman olduk tebrik ediyorum
üstelik hala vatandaş hükümetin sucu olmadığını iddia ediyor
tamam itiraf ediyorum tüm bunlar benim sucum
hepsini ben yaptım
 
dndd' Alıntı:
suriyeden sonra sıra türkiyede bunu görmek için alim olmaya gerek yok arap baharı türkiye ayağı baslayacak bellkide basladı suan semdinlide evlerden ates edildiği için asker müdehale edemiyor dalga dalga olaylar hakkariye ve diğer illere yayılıp pkk şehir içinde evlerden çatışmaya başladığında neyapacak hükümet esat gibi şehrimi bombalayacak acaba yoksa ateşkes mi yapacak pkk için hareket vakti üstelik artık açık destek veren ülkede var barzani ve esad birde pkk nın yeni kurduğu suriyedeki kürt devleti lojistikden yana en iyi döneminde belkide pkk bu fırsatı kaçırmamalı
akp hükümetinin 10 yıllık üstün dışişleri performansı sayesinde bütün komşularımızla düşman olduk tebrik ediyorum
üstelik hala vatandaş hükümetin sucu olmadığını iddia ediyor
tamam itiraf ediyorum tüm bunlar benim sucum
hepsini ben yaptım
HAYIR BEN... :+1:
 
ABD’li yarbay
Körfez Savaşı sırasında Suudi Arabistan’dayım
ABD kumanda merkezi olarak kullanılan otelin bir odasında dinlediklerim dehşet verici.
Amerikalı yarbay duvardaki harita üzerinde Türkiye’nin Güneydoğusu’nu ve Kuzey Irak’ı işaret ediyor.
Avucunu o coğrafyada dolaştırırken şöyle diyor:
‘Savaş bitecek. Amerika Irak’tan çıkacak. Giderken silahlarının büyük bölümünü bırakacak.
Bunlar içinde ağır silahlar, roketler de olacak.
Yöredeki Kürtler bu silahları alacaklar ve Türkiye’ye karşı kullanacaklar.
Toprak isteyecekler.
Türkiye, ya istedikleri toprağı verecek ya da vermeyecek ve savaşacak.’

http://www.milliyet.com.tr/abd-li-yarba ... efault.htm
 
Aga ne yazarsanız yazın bizim milleti etkilemenin ilk yolu dini 2. yolu milli değerlerdir. Kimse bunları okumaz :)
 
Savaşın nefesi

Bir Türk helikopteri... Kuzey Irak’a doğru yol alıyoruz.
Hayli alçaktan uçuyoruz. Pilotumuz olan subaya soruyorum: "Aşağıda PKK var.
Bu kadar alçaktan uçmak tehlikeli değil mi?"
Cevabı şöyle oluyor.
"PKK, tepesinden geçenin Türk mü Amerikan helikopteri mi olduğunu anlayamıyor, o yüzden ateş etmez. ‘Ya Amerikan helikopteri ise’ diye düşünür.
Yakın zamana kadar Amerikan helikopterlerinin karnına US harfleri yazılıydı.
PKK, US’i görünce ateş etmezdi. Biz yüksekten uçmak zorunda kalırdık.
Sonra... ABD helikopterlerinin karınlarındaki US yazılarını sildirttik.
Böylece PKK’lılar tepelerindeki helikopterin Amerikan mı, Türk mü olduğunu anlıyamıyorlar."

Gerçekten...
Dere yataklarından, dağ yamaçlarından yere çok yakın uçtuk.
Çatışmaların en yoğun olduğu dönemdi, fakat tek mermi sıkılmadı.
Oysa daha önceleri PKK, helikopter düşürmüştü. Şehit vermiştik.
http://www.milliyet.com.tr/2003/02/27/y ... aoglu.html
 
dis politika bataga saplandi.bizim bir suru sorunumuz var.iran bela,israil dis biliyor, irak arslan kesiliyor,suriye serefsiz olmus, amerikan ajanlari cirit atiyor.isimiz gercekten zor
 
Ümit ÖZDAĞ: Küçük Tavuk…
emekli general bize ABD’de bir askeri okulda Amerikalı subaylar ile birlikte girdiği bir dersi ve derste anlatılanları anlattı.
“Dershanede hocayı beklerken ışıklar kapanmış ve bir çizgi film gösterilmeye başlanmış.
Filmin adı ” Küçük Tavuk “.

Bir kümes var. Kümeste bir çok tavuk ile genç ve küçük horozlar, bir de kümesin yaşlı ve büyük horozu bulunuyor. Kümesin etrafında da bir tilki dolaşıyor. Yaşlı ve büyük horoz, tilki içeri girmesin diye kümesin kapısını sıkı sıkıya kapatmış, tavukları dışarı bırakmıyor. Tabii dışarı çıkamadıkları için doğru dürüst yemlenemeyen tavuklar da zayıf ve küçük tavuklar. Yaşlı ve büyük horoz ise dışarı bırakmadığı tavuklara ölmeyecek kadar mısır tanesi dağıtarak yaşamalarını sağlıyor.

Kümese giremeyen tilki bunun üzerine kümesin tellerinde küçük bir delik açarak küçük ve genç bir horoza sesleniyor ve ona biraz mısır veriyor.
Mısırı yiyen küçük ve genç horoz her gün gelip tilkiden mısır alıyor. Bir süre sonra tilki küçük ve genç horoza tek başına yiyebileceğinden fazla mısır verince genç horoz hem kendisi yiyor hem de diğer tavuklara mısır dağıtıyor. Böylece yavaş yavaş yaşlı ve büyük horozun kümesteki gücü kırılıyor. Horozun etrafındaki tavuklar azalmaya başlıyorlar. Artık popüler olan genç ve artık irileşen horozun etrafında ise tavuklar toplanıyor.
Bu aşamada tilki kümesin kapısının önüne mısır bırakıyor. Kümeste bir tartışma çıkıyor. Kapıyı açalım mı açmayalım mı diye. Sonunda korkarak kapıyı açıyorlar ve kafalarını dışarı uzatıp yemlenip hemen geri çekiyorlar. Bir süre böyle devam ediyor. Hiçbir şey olmuyor. Kümesteki tavuklar rahatlıyor. Korkuları azalıyor. Nihayet bir gece tilki kümesin önündeki avluya mısır döküyor. Artık korkusuz olan tavuklar genç ve artık güçlü horozun öncülüğünde dışarı çıkıyor ve rahat rahat yemleniyorlar. Kümesteki her tavuk semiriyor.

Tilki bir süre sonra gece kümesin kapısından kendi mağarasına kadar mısır tanelerini döküyor.
Sabah kümesten çıkan ve korkusuzca yemlenen tavuklar yemlene yemlene mağaraya kadar gidiyorlar.
Sonra mağaraya giriyorlar. Onları içeride bekleyen tilki bütün kümes mağaraya girince mağaranın kapısını kapatıyor.”

Çizgi film burada bitmiş. Işıklar yanmış. Ve dersin hocası kürsüye çıkarak, “İşte Üçüncü Dünya ülkeleri böyle yönetilir” diyerek derse başlamış. Beni meraka düşüren husus, bir Türk subayı içeride iken böyle bir dersi vermekten neden sakınmadıkları idi. Bunu sordum.
Emekli general, “Umurlarında olduklarını mı zannediyorsunuz Ümit Bey. Amerikalılar hiçbir şeyi gizlemeye ihtiyaç duymazlar” dedi.
http://www.ilk-kursun.com/haber/101871
 
İŞTE O MEKTUP

‘Dr. Paul Wolfowitz
Savunma Bakan Vekili
Pentagon - Washington DC, 20301
Ford - 4 Kasım 2002

Değerli Dr. Wolfowitz,

Ülkelerimiz arasındaki tarihsel ortaklık ve dostluğun gelecekte de sürmesi ümidini paylaşmak için bu mesajımı ortak dostlar aracılığıyla doğrudan size ulaştırmak isterim.

Seçim sonuçlarının bizim Genelkurmay saflarında biraz rahatsızlık yaratmış olabileceğinden, resmi konumumuz gereği, hiç kuşkusuz haberdarsınızdır. Bilmenizi isterim ki, onların Türkiye’nin müreffeh, seküler (çağdaş) ve birinci dünya topluluğunun güvenilir bir üyesi olması ümitlerimi partim ve ben de paylaşıyoruz. Ve geçmişte hiç olmadığı kadar birleşmiş olan ülkemizin çıkarları için en iyisi olacak şekilde birlikte çalışabileceğimiz kanaatindeyim.

Bu amaçla, Org. Özkök ile mümkün olduğu kadar kısa sürede mahrem, özel bir toplantı yapabilmeyi ümit ediyorum. Özel cep numaram şudur: 0 533 7... ... ...

Bu yardım ve ülkemize geçmişte gösterdiğiniz dostluk için teşekkürler. Sizinle kişisel olarak görüşmeyi sabırsızlıkla bekliyorum.


Samimiyetle sizin olan, Recep Tayyip Erdoğan-Genel Başkan.’
http://www.sivilhareket.com/?p=1000
 
ABD, çocuklarını barışa feda etti'

Abdullah Gül, "Dünya barışı için son 50 senede dünyada en çok Amerikalılar kendi çocuklarını feda etmişlerdir"
dedi.

Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, dünya barışını korumak için, en çok ABD'lilerin kendi çocuklarını feda ettiğini
söyledi.

Takvim gazetesine açıklamalarda bulunan Gül'ün mesajlarının satırbaşları şöyle:
"Dünya barışı için, barışı korumak, barışı yapmak için, son 50 senede dünyada en çok Amerikalılar kendi
çocuklarını feda etmişlerdir.
İkinci ülke kim? Türkiye. Böyle köklü gelen bir şey var. İşbirliğimiz gayet sağlam.
http://www.milliyet.com.tr/2006/05/16/s ... siy03.html
 
Başbakan Tayyip Erdoğan,
Wall Street Journal’da
“Kahraman kadın ve erkek Amerikan askerlerinin en az kayıpla sağsalim evlerine dönmeleri için dua ediyorum”
(Bkz. The Wall Street Journal, 31 Mart 2003, R. Tayyip Erdoğan’ın “Ülkem vefalı bir müttefik ve dosttur” başlıklı makalesi) diye “dua ve ümit”ini ilan etmişti.
http://www.yenimesaj.com.tr/?artikel,5001455/
 
Yargı, şehide ‘kelle’ sözünü affetmedi

Yargıtay şehitlerden “kelle” olarak sözeden Erdoğan hakkında verilen tazminatı onadı

Yargıtay 3. Hukuk Dairesi, Avustralya’da katıldığı radyo programında, terörist başından “sayın”, şehitlerden de “kelle” olarak sözeden Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hakkında verilen “3 kuruşluk” tazminat kararını onadı.

Yargıtay’ın onadığı mahkeme kararında, ödenecek tazminatın çok düşük olması nedeniyle kararın temyiz edilemeyeceği belirtilmişti. Buna rağmen Erdoğan’ın avukatları kararı temyiz etti. Yargıtay ise temyiz başvurusunu usulden reddetmek yerine esasa da girerek inceledi ve onadı. Bu durum, “Yargıtay’ın tazminat kararını tasdik isteği” olarak değerlendirildi. Yasaya göre 1.250 YTL’nin altındaki alacaklar için mahkemelerin verdiği kararlara karşı temyize gidilemiyor.

“Bedel 3 kuruştur”

Kerinçsiz, dava dilekçesinde Erdoğan’ın 14 Ocak 2000’de Avustralya’nın SBS radyosuna verdiği röportajda şehitler için “kelle”, Öcalan için “sayın” ifadesini kullanarak, şehitlere hakaret ettiğini savunmuştu. Kerinçsiz, “Şehit aileleri, şehidine saygı göstermeyen başbakanın, kendileri nezdinde değerinin 3 kuruştan fazla etmeyeceğini beyan etmiştir. Şehit aileleri asla menfaat peşinde değildir. Kanayan yara 3 kuruşun tahsili ile duracaktır. Bedel, anlayan için 3 kuruştur” demişti.
http://haber.gazetevatan.com/Erdogani_c ... 44/1/Haber

Kemal Kerinçsiz uzun zamandır ortalarda yok,
nerede olabilir acaba!....
 
Ancak Baer’in açık sözlülüğü, akıllara durgunluk verici…
“Niye biz (Amerikalılar!) ölelim ki?” diyor kısaca eski CIA görevlisi Baer,
“Bırakalım (Sünni ve Şii) Müslümanlar kendi aralarında birbirlerini öldürsünler!”


Emperyal güç İngiltere, ta 20. yüzyıl başında Osmanlı’ya karşı Arapları kışkırtmak adına
“büyük dava” namına “bağımsızlık” idealini bayrak edinmişti.
Bugün ise “demokrasi” bayrağı kullanılıyor.

http://cumhuriyet.com.tr/?hn=329804

http://www.ilk-kursun.com/haber/108473

http://haber.gazetevatan.com/rice-sekiz ... 82/4/Haber

http://www.yg.yenicaggazetesi.com.tr/ha ... aber=69199
 
Kandil günü gelen duyuru
Berat Kandili dolayısıyla Yüce Yaradan’a el açıp günahlarımızın affı için bir kez daha yakardığımız gün(dün) Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan öyle bir basın duyurusu geldi ki; yüreğimiz yine yandı. Duyuruda deniyor ki;
“Diyanet İşleri Başkanı sayın Prof. Dr. Mehmet Görmez 05.07.2012 Perşembe günü saat 12.30’da İstanbul Fener Rum Ortodoks Patrikhanesi’nde Patrik Bartholomeos’u ziyaret edecektir. Diyanet İşleri Başkanı Sayın Prof. Dr. Mehmet Görmez’in ziyareti ilk olması bakımından büyük önem taşıyor.”
Diyanet İşleri Başkanı, Suriye Diyanet İşleri Başkanı Ahmed Hassun’un görüşme isteğini reddetti. Suriye Diyanet İşleri Başkanı ile irtibatı kesti, onun davetine icabet etmedi. Bir Müslüman ülke Diyanet İşleri Başkanının diğer bir Müslüman ülkenin Diyanet İşleri Başkanı ile konuşmak istemeyişi ve barışı değil, savaşı destekler olması gerçekten üzücü bir olay.
http://www.ilk-kursun.com/haber/110538

İşte bu arada, bizim Diyanet İşleri Başkanımız, Patrikhane’ye girişteki “orta kapı”nın niye kapalı olduğunu sorsaydı, buyurun size bir gündem maddesi daha. Bizim Diyanet İşleri Başkanı, Patrik cenaplarının kem küm ettiğini görünce, diyelim, konuya açıklık getirmiş, “mesela” dedik ya.
“Osmanlı İmparatorluğu tarihinde asılan ikinci patrik Ghrighorois II oldu. Yunanistan’ın bağımsızlığı için ayaklanan Rum çetelerine para ve silah yardımında bulunan ve Mora Ayaklanması’nı açıktan açığa kışkırtan patrik, patrikhanenin ana giriş kapısı önünde, dinsel giysileriyle asıldı (22 Nisan 1821). Bu tarihten sonra patrikhanenin ana giriş kapısı sürekli kapalı tutuldu; kapının arkasına Ghrighoros II’nin bir resmi konuldu ve patrikhaneye orta kapısının sağındaki kapıdan girilip, solundakinden çıkılmaya başlandı.”
http://gundem.milliyet.com.tr/patrikhan ... efault.htm

-----patriğin öcü alınana kadar kapıyı kapalı tutacaklarına dair ant içtiler.-----
Patrik Ghrighorius’un, Rus Çarı Nikola’yı Türkler’in Mâneviyâtına Karşı Kışkırtan Çirkin Sözleri:

Sultan İkinci Mahmud’un emriyle, 1821’de patrikhânenin orta kapısında asılan patrik Ghrighorius, Rus çarı Aleksandr Nikola’ya gönderdiği gizli mektubunda; ona İslâm’ın bayraktarlığını yapan Türk milleti’nin mânevî bağlarını kopararak, gücünü ortadan kaldırmak için yapılması gerekeni şöyle telkin ediyordu:

“Türkleri madden ezmek ve yıkmak mümkün değildir. Çünkü Türkler, müslüman oldukları için çok sabırlı ve mukâvemetlidirler; gâyet mağrûrdurlar ve izzet-i îmân sâhibidirler. Bu hasletleri dinlerine bağlılıklarından, kadere rızâ göstermelerinden, an’anelerinin kuvvetinden ve pâdişahlarına olan itâat duygularından ileri gelmektedir. Türkler zekîdirler ve kendilerini müspet yolda sevk ve idâre edecek reislere sâhip oldukları müddetçe de çalışkandırlar. Türkler’in evvelâ itâat duygusunu kırmak ve mânevî bağlarını parçalayıp, din sağlamlığını zayıflatmak lâzımdır. Bunun da en kısa yolu, onları millî geleneklerine ve mâneviyâtlarına uymayan hâricî fikir ve hareketlere alıştırmaktır.

Mâneviyâtları sarsıldığı gün, Türkler’in çok güçlü ve kalabalık kuvvetler karşısında kendilerini zafere götüren asıl kudretleri sarsılacak ve artık onları maddî vâsıtaların üstünlüğü ile de yıkabilmek mümkün olacaktır. Bu sebeple Osmanlı devleti’ni yıkmak için, harp meydanlarındaki zaferler tek başına kâfî değildir. Yapılacak olan; Türkler’e bir şey hissetirmeden, bünyelerindeki bu tahribâtı tamamlamaktır.” (Rus sefîri İgnatiyef’in “Hâtırat”ından naklen.)
http://www.hakikat.com/dergi/132/hyilmaz132.html

Dahası var, dahası var, Diyanet İşleri Başkanı, patrik cenaplarını irşat etmeye devam etmiş:
“Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşı’ndan yenik ayrılıp mütareke yıllarının (1918) başlaması ile birlikte patrikhane Bizans’ı yeniden diriltmek, Türk topraklarından bir bölümünü Yunanistan’a bağlamak için yoğun bir faaliyete girişti. Bu amaçla Etniki Eterya, Rum Matbuat Cemiyeti, Rum İttihad-ı Milli Cemiyeti, Rum İzcilik Teşkilatı, Rum Trakya Cemiyeti, Rum Küçük Asya Cemiyeti vb gibi kuruluşları parasal yönden destekledi. Yunan Başbakanı Venizelos’un İstanbul’a yolladığı iki siyasi temsilci ile işbirliği yaparak İstanbul’dan toplanan 5000 gönüllü Rum’u silahlandırıp İzmir ve Trakya‘ya gönderdi. İstanbul resmen işgal edilince (16 Mart 1920) patrikhaneye Bizans’ın çift başlı kartal armasını taşıyan bayrağı çekildi.”

Hem zaten, bu ziyareti bile kabullenmeyenler var, Murat Bardakçı, bakın neler yazdı:
“Zira, İslamiyet’e göre kitap sahibi peygamberlerin getirdikleri dinler haktır fakat İslamiyet’ten sonra ‘neshedilmişlerdir’; artık ‘hak din’ değildirler, beğenir veya beğenmezsiniz, fakat kural budur! Bu dinlere mensup olanların haklarının bazı şartlar dahilinde korunup gözetilmesi dinin gereğidir, ancak Diyanet İşleri Başkanı’nın ‘diyalog’, ‘hoşgörü’ yahut ‘çokseslilik’ modasına kapılarak veya siyasi sebeplerle Fener’i ziyareti, yani Kilise’yi ‘din’ olarak kabul etmesi tarihe de, geleneklere de, inanca da terstir ve yakışmaz! Hele, Türkiye’ye ait bir makam olan Patrikhane’den Atina’da cami açılması için tavassutta bulunmasını istemek ise asla!”
Üstat, o kadar kızmış ki:
“Ulemadan bazılarını hoşgörü uğruna çok yakında ellerinde birer mum ile ‘Kyrie Eleison’ okurken görürsek hiç şaşırmayalım!” diyor.
Doğrusu, “Kyrie Eleison”u merak etmedik değil...
http://gundem.milliyet.com.tr/patrikhan ... efault.htm
 
Arapları Osmanlı'ya isyan ettiren Lawrence,
"Bir Kürt devleti kurabilseydim,
Türkleri tarihten silecektim,
başaramadım"
 
biz ABD ye çalışan taşeronoz bunu bilmeyen mi var. israil ne isterse ABD onu yapar, ABD ne isterse bizde onu yapmka zorundayız. tayyip erdoğaının gelceği ABD ye olan itaatine bağlıdır.
 
İngiliz Ryan'ın 25 Aralık 1919'da hükümetine sunduğu rapordan,
"Biz gerçek ideali din imiş gibi davranacak menfaatçi bir grubu idareci olarak takdime çalışacağız.
Panislamizmi ezemeyiz. Bu, tıpkı batıdaki milliyetçilik gibidir.
Bizim şimdiki gayemiz, arkadaş gibi davranıp kazanmak ve sonra hükmetmek olmalıdır."
 
ABD’nin eski Türkiye büyükelçisi ve
CIA uzmanı Ross Wilson der ki;

“Başbakan Erdoğan Türk ordusuna karşı giriştiği operasyona başarıyla devam ediyor!
Artık Ordu komutanları ‘terörist’ konumunda!
Hayaller gerçek oldu…
Bundan sonraki adım Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya’nın yargılanmasında…
Bu gibi yargılamalar Türk askerinin gözden düşürülmesinde ileri bir adım olacak.”
 
adadakinin benzeri yok mu?kopartin gitsin.benzerini de balla besleyecen.kandildekilere de kimyasal silahla ziyafet cekecen magaralarda gebersinler
 
BBNET
Geri
Üst