ÖĞRETMEN olarak ATV 'nin yeni dizisini protesto ediyorum.

Kodla Büyü
dizi ya da film ile itibar sarsılsaydı hababam sınıfı öğretmenlik mesleğinin itibarını yıllar önce iki paralık ederdi. ilk film 1974 de yapıldı, sonra 1975, 1976, 1977, 1978, 1981 olarak serinin diğer filmleri devam ediyor. sizce bu mesleğin itibarını düşüren diziler mi yoksa, sistemin uygulayıcısı olan öğretmenlere sorulmadan yapılan yönetmelikler mi, devlet büyüklerinin öğretmenlerle ilgili sözleri mi, devlet büyüklerinin bu mesleğe ve eğitime olan bakış açısı mı, çıkrlarını korumak için bazı sendikaların pasifliği mi? bence sorunun en basit sebebine yoğunlaşıyorsunuz. diziye gelince; bu tarz dizileri ben izlemem ama görüşlerinize destek olmak için şikayet formunu doldurdum. itabar/maaş olayına gelince, devlet ya da özel sektör her ürün ve hizmeti, niteliğine ve önemine göre fiyatlandırır. maaşı deletten aldığımıza göre demek ki devletin ve milletin gözünde yaptığımız iş bu kadar ediyormuş. ama öğretmenle hizmetli aynı maaşı alıyorsa, lise mezunu bir memur öğretmenden fazla maaş alıyorsa bu her öğretmenin zoruna gider. zoruna gitmeyenin de karakterinde bir sorun vardır. inşallah hakettiğimizi düşündüğümüz itibarımıza ve özlük haklarımıza tez zamanda kavuşuruz, amin.
 
Bazı arkadaşlar hababam sınıfyla karşılaştırmış...yani oradaki sempatik öğrtemen tipleriyle bu sözde dizi arsında nasıl bağlantı kurulabiliyor şaşırdım....Hakeza öğrencilerde öyle....
----------
Bir dizinin topluun hatta toplumların hayatlarına ne kadar etki yapabileceğine bir örnek (yaşı 40 civarında olanlar izlemişlerdir)
-----------------------------------------
TRT'nin siyah-beyaz ve tek kanallı yayıncılığıyla rakipsiz olduğu 1980'li yılların hemen başlarında, bir cumartesi akşamı, sessiz sedasız yayına giren yeni bir Amerikan dizisiyle tanışmıştık: "Beyaz Gölge"...

O günlerde henüz ortaokula gidiyordum. TRT yayınlarını -diğer pek çok akranım gibi- İstiklâl Marşı ile yapılan açılışlardan yine benzer bir seremoniyle gerçekleşen kapanışlara kadar gözümü kırpmadan takip ettiğimden dolayı, ekrana gelen hiç bir programı kaçırmam da düşünülemezdi.


Los Angeles Carver Lisesi'nin (Amerikalı aktör Ken Howard tarafından canlandırılan) basketbol koçu Ken Reeves ve sıfırdan zirveye taşıdığı takımı...
"Beyaz Gölge", Amerikan profesyonel basketbol ligi NBA'da çok başarılı bir oyuncu olan Ken Reeves'in bir lig maçında ayağına darbe alıp sakatlanmasıyla başlıyordu. O ilk bölümün sonunda da doktorlar, bacağında alçılarla aylarca hastanede yatan kahramanımıza "aldığı darbeyle birlikte spor kariyerinin bittiğini" açıklayıp, kendisine bundan sonraki hayatı için yeni bir meşgale bulmasını önermekteydiler.
Doktorların verdiği sevimsiz haber yüzünden bir süre şoka giren erken emekli Chicago Bulls oyuncusu Reeves, sonunda kaderine boyun eğerek, maişetini temin etmek üzere Los Angeles'ın kenar mahallelerinden birindeki Carver Lisesi'ne beden eğitimi öğretmeni olarak başvuruyordu. Burası, mevcudunun büyük bölümü siyah ve hispanik kökenli gençlerden oluşan, tarihi boyunca hiç bir alanda başarı elde edememiş, tek kelimeyle "bitik" bir okuldu. Çoğu "sürgün" edilerek gelmiş öğretmenler o bölgedeki suç dalgasından dolayı alabildiğine bezgin ve ürkek, öğrenciler ise geleceklerinden umutsuz görünmekteydiler. Öyle ki okulun sefaletinin -her bölümün jeneriğinde düzenli biçimde ekrana gelen "Carver High School" tabelasındaki ilk "o" harfinin yerinden düşüp yönetim tarafından tekrar yaptırılamamış olması üzerinden- gayet mânidar bir biçimde simgelendiğini de hâlâ bütün canlılığıyla hatırlıyorum.

Buraya "sözleşmeli öğretmen" statüsünde kabul edilen Reeves, aynı zamanda okulun basketbol takımının başına da "koç" olarak geçer. Lâkin, ne takım! Uzun boylu ve komik zenci Warren Coolidge, Latin kökenli Ricky Gomez, başı bir türlü dertten kurtulmayan İtalyan göçmeni Mario 'Salami' Pettrino başta olmak üzere, her biri diğerinden cins mensuplarıyla akıllara zarar bir topluluktur bu...


Amerikan CBS televizyonu, bu kanalın tarihindeki en sevilen dizilerden biri olan "Beyaz Gölge"yi kısa bir süre önce DVD formatında satışa sundu. Tamamı 54 bölüm olan "Beyaz Gölge" yapımcı Bruce Paltrow'un bir projesiydi. 1978-1981 yılları arasında çekilen dizi biri "Emmy" olmak üzere iki ödül kazanırken, ABD'de ekrana geldiği dönemde bir çok önemli ödüle de aday gösterildi.
Koç, Carver'da yalnızca okulunun devlet tarafından unutulmuşluğuyla değil, aynı zamanda birbirleriyle ilişkilerinde varoş hayatının kendilerine kazandırdığı her türlü olumsuz davranışı bol bol sergileyen hoyrat öğrenciler ve onların bitmez tükenmez dertleriyle de boğuşmak zorundadır. Ancak adamımız, koridorlarında envai çeşit tehlikenin kol gezdiği bu "tımarhane"den anlamlı bir bütün çıkarmayı kendisi için vazgeçilmez bir ideale dönüştürür ve üç sezon süren dizinin finalinde Carver'ı liselerarası basketbol turnuvasının şampiyonu yapar. Bu kupa, iyi bir üniversiteye girme şansları son derece zayıf olan bütün o gariban çocukların da kendilerine güvenini yerine getirecek ve bazılarının seçkin kurumlardan burs kazanarak eğitim hayatlarını sürdürmelerine vesile olacaktır.
Sınırlı imkânlarına karşın, kendisine teslim edilmiş ezik gençlere yıllar yılı hem güvenilir bir ağabey, hem sevecen bir baba, hem de hayat yolunda doğru akıllar veren bir kılavuz olmaya çabalayan iyi kalpli koç Reeves'in mücadelesi, dünyanın dört bir köşesinde "Beyaz Gölge"yi heyecanla izleyen milyonlarca yeniyetme gibi, o günlerde Türkiye gençliği olarak bizleri de mest etmişti. Öyle ki dizinin basketbolu geniş kitlelere sevdiren, bu sporun kurallarını hiç bilmeyenlere dahi kolayca öğreten muhteşem anlatım tekniğinden dolayı, kısa bir süre sonra hepimiz basketbol alanında birer "allame"ye dönüşüvermiştik! Carver Lisesi çocuklarının serüvenleri Türkiye'nin her şehrinde gitgide artan bir ilgiyle izlenirken, bizim de arkadaşlarımızla birlikte ilk yaptığımız şeylerden biri, okulumuzun yönetimine başvurup "bahçeye potalar dikilmesini" istemek oldu. Nitekim yönetim de kısa süre sonra bu isteğimizi yerine getirecekti.

Öte yandan, dizinin gençlerden gördüğü yoğun ilgiyi fark eden Millî Eğitim Bakanlığı yetkilileri de bu süreci bireysel taleplere bırakmaksızın, basketbol potası bulunmayan bütün okulların bahçesine ardı ardına potalar diktirmeye başlamıştı. Hattâ, o dönemdeki kısıtlı imkânlar zorlanarak bir çok okula kapalı spor salonları bile yaptırıldı. Ülkede yaşanan basketbol furyasında bizler kendimizi dizinin kahramanlarıyla özdeşleştirirken, ortaöğrenim kurumlarında görevli beden eğitimi öğretmenleri de Reeves'in insancıl tarzını örnek alıyor, spora hevesli çocuklara özel bir ilgi ve destek vermeye çabalıyorlardı.

Sonuçta, o zamana kadar dünyada esamesi bile okunmayan Türk basketbolu, topu topu 54 bölüm süren bu mütevazı televizyon dizisinin doğurduğu olağanüstü motivasyonla, Cumhuriyet tarihinde benzerine rastlanmadık bir biçimde "uçtu".

Ülkenin dört bir tarafındaki okullardan yüzlerce başarılı basketbolcu yetişti, yakalanan yüksek ilgiye paralel olarak profesyonel karşılaşmalar için modern spor salonları açıldı. Bu yeni tesislerde oynanan maçlarda izleyici koltukları silme dolarken, gerek kulüplerimiz gerekse ulusal takımımız düzeyinde -2 Aralık 1981 tarihinde elde ettiğimiz "Balkan Şampiyonluğu" da dahil olmak üzere- pek çok önemli başarıya imza attık. Basketbol, büyük kentlerdeki "babadan şanslı" bir kaç bin kolej çocuğunun ilgi alanına giren marjinal bir spor olmaktan çıkıp, topu topu bir kaç yıl içinde kenar mahallelerdeki paslı ve filesiz potalara kadar indi.

Türkiye günümüzde dünya basketbolunun hatırı sayılır ülkelerinden biri konumuna erişmişse, o günlerde çocuk ve genç olma fırsatını kaçıranlar şunu çok iyi bilsinler ki, 1978-1981 yılları arasında çekilen bu düşük bütçeli Amerikan dizisinin sözünü ettiğim sportif sıçramada inkâr edilmez bir katkısı olmuştur. Eğer bana "Bir televizyon filmi, bunca güzel şeyi nasıl olup da tek başına başarabilir" diye soracak olursanız, o süreci bütün aşamalarıyla yaşamış biri olarak ben de size "Elbette başarabilir" derim.

Ülkemiz televizyonlarının, ekranları her geçen gün biraz daha kuşatmakta olan yoğun görsel-işitsel kirlilik karşısında, şimdilerde gerçekten de yeni bir "Beyaz Gölge" mucizesine ihtiyacı var. Dahası, aynı türden yapımlar bugün yayımlansa, yine benzer türden bir kitlesel ilgi yakalanabilir. Yeter ki birileri ekranda baldır-bacak ticaretini ve siyah takım elbiseli bir takım tiplere "racon edebiyatı" yaptırmayı bırakıp, böylesine pozitif mesajla donatılmış diziler çekmeye niyetlensin...

Aynı şekilde, gözünü rating hırsı bürümüş zamane yayıncıları da günübirlik kaygılara teslim olmaksızın, bu kategorideki dizileri kararlılıkla ekrana getirmeye cesaret etsin...

Görün o zaman, gençliğin davranış kalıpları bir kaç yıl içinde nasıl da hissedilir biçimde değişiyor!

Çocuklar ve gençler kendileri için sürekli bir "model insan" arayışıyla büyürler. Onlara inatla iyiyi, güzeli ve doğru olanı sunarsanız, bir süre sonra ister istemez bu standartlara alışacaklardır.

Toplumsal organizma içinde iyilik de kötülük de aynı düzeyde bulaşıcı birer davranış biçimi çünkü...

* * *
"Beyaz Gölge"(The White Shadow) dizisine ilişkin ansiklopedik bilgi:

http://en.wikipedia.org/wiki/The_White_Shadow

(Youtube sitesine erişebilenler için) "Beyaz Gölge" dizisinin açılış jeneriği:

http://www.youtube.com/watch?v=-CeSUluB ... re=related

"Beyaz Gölge" dizisinin başrol oyuncusu Ken Howard ile, dizinin yıllar sonra DVD setinin piyasaya çıkması nedeniyle yapılan bir söyleşi:

http://www.youtube.com/watch?v=03V3itl3_jA&feature=fvw

Diziden kısa bir bölüm:

http://www.youtube.com/watch?v=3YNQ-fxp ... re=related

Ali Murat Güven
 
ilon' Alıntı:
Bazı arkadaşlar hababam sınıfyla karşılaştırmış...yani oradaki sempatik öğrtemen tipleriyle bu sözde dizi arsında nasıl bağlantı kurulabiliyor şaşırdım....Hakeza öğrencilerde öyle....
sigara içmek için ya da okuldan kaçmak için türlü türlü bahaneler bulan sempatik! öğrenciler. okulu ticarethane zanneden sempatik! müdür, kendini paşa zannneden sempatik !tarih öğretmeni, kız öğrencilere hava atmaya çalışan hatta sarkıntılık eden sempatik! beden eğitimi öğretmeni, sağır olasıyla alay edilen sempatik! felsefe öğretmeni, külyutmam diyen dalga geçilerek kopya çekilen sempatik! biyoloji öğretmeni. çok sempatik oldu değil mi?

ayrıca arkadaşım o bahsettiğin yıllarda (beyaz gölge'nin yayınlandığı) veli, öğrencisini okula kaydettirirken "eti seni kemiği benim hocam" diyerek okuldan ayrılırdı. ne oldu da, ne değişti de bu hale geldik, dizilerden önce bunu düşünmek lazım.

şu konuya yorum yazanların -ki bunlar öğretmen- yarısından fazlası öğretmenlik mesleğini öğrenci-öğretmen dizilerinin itibarsızlaştırdığını düşünüyor ya bu meslek itibarsızlaşmasın da ne olsun? iyi uykular arkadaşlar.
 
ben başak birşeyden daha rahatsızım öğretmenlere yapılan saldırıların haber yapılması da uygun değil örnek teşkl ediyor . bunun bir benzerini biz okulda yaşadık bir diğer konu itibarsızlaşan öğretmenliğin dahda itibarsızlaştırılmaması derdimiz saygılarımla
 
Değerli üstadım kişi karşısındakini kendinden bilirmiş deyip aman siz nakite yada itibara sıkışmayasınız diyorum,

Gelelim akademik yanılgınıza malesef çok tanımışlığım bilmişliğim yok ama
bahsi geçen meslek bir üniversiteden olmasa da eğitimle kazanılıyor hizmet sektöründe olduğu muhakkak ve sonunda para kazanıldığıda öyle, kuralları belirlenmiş olduğunu da öngörmek mümkün,
ayrıca bu mesleği icra edenlerin emekli dahi olabildiklerini ve hatta bunları satmak işiyle uğraşanlardan birisinin yıllarca devlete en çok vergi veren kişi olduğunu sizlerde ya okumuşsunuzdur yada küçük bir google ederek bulabilirsiniz.

Sayın hocam, bu başlıkta yazan arkadşalarımıza inat yani kapitalist sisteme inat,
ben öğretmenliğe itibarlı ve hatta olabilecek en itibarlı iş olarak bakıyorum ve bu sebeple itibarını para ile kıyaslayan arkadaşlarımı anlayamıyorum ve hatta kendini köfteci gibi yorumlayıp bu kada rmaaşa bu kadar öğretmenlik diyen arkadaşlarımın yüzüne daha ağır şeyler söylemek istiyorum ama teşbihte hata olmaz diyerek kariyeri parada aramamaları için bir benzetme ile örnek vermek istedim.
Maksadımı aştıysamda özür dilemesini bilirim :alkis: :alkis: :alkis:
 
çok yakın bir arkadaşım var polis ara sıra polislerin takıldığı forumlara bakarım öğretmenlerin ki kadar birbirini yiyen birlik olamayan meslek grubu yoktur heralde:(
 
okse2818' Alıntı:
çok yakın bir arkadaşım var polis ara sıra polislerin takıldığı forumlara bakarım öğretmenlerin ki kadar birbirini yiyen birlik olamayan meslek grubu yoktur heralde:(
kesinlikle katılıyorum. çünkü onlar can yoldaşı omuz omuza verirler. ama öğretmenler 2 saat ek ders için bir birini yer...tepki görecem ama gerçek bu arkadaşlar okulunuzdan biliyorsunuzdur. kabul edilmesi zor bir gerçek acı gerçek :wink:
 
sigara içmek için ya da okuldan kaçmak için türlü türlü bahaneler bulan sempatik! öğrenciler. okulu ticarethane zanneden sempatik! müdür, kendini paşa zannneden sempatik !tarih öğretmeni, kız öğrencilere hava atmaya çalışan hatta sarkıntılık eden sempatik! beden eğitimi öğretmeni, sağır olasıyla alay edilen sempatik! felsefe öğretmeni, külyutmam diyen dalga geçilerek kopya çekilen sempatik! biyoloji öğretmeni. çok sempatik oldu değil mi?

ayrıca arkadaşım o bahsettiğin yıllarda (beyaz gölge'nin yayınlandığı) veli, öğrencisini okula kaydettirirken "eti seni kemiği benim hocam" diyerek okuldan ayrılırdı. ne oldu da, ne değişti de bu hale geldik, dizilerden önce bunu düşünmek lazım.

şu konuya yorum yazanların -ki bunlar öğretmen- yarısından fazlası öğretmenlik mesleğini öğrenci-öğretmen dizilerinin itibarsızlaştırdığını düşünüyor ya bu meslek itibarsızlaşmasın da ne olsun? iyi uykular arkadaşlar.

:tr: İmzamı atarım.
 
dizide öğretmen karakteri çok pasif olsa da mesleğimizin getirdiği bazı değerleri de ön planda tutuyor

ama bana göre karakteri tartışmak boşuna

tartışarak hissettirilmemesini istediğimiz şeyleri gündemde tutuyoruz

bir sürü dizi var. hakim, savcı,doktor,iş adamı,polis memuru vs vs vs hepsinde de berbat roller olabiliyor. kalkıp şikayet edeni duymadım

sonuçta dizi.( bu dizideki bütün karakterler hayal ürünüdür.)
 
Birileri birşeyler yapmaya çalışıyor sağolsunlar. İstanbul Milli Eğitim Müdürü Dr. Muammer Yıldız twitter üzerinden açıklama yapmış.

Dr. Muammer Yıldız ‏@DrMuammerYildiz
Bizim Okul dizisin yapımcısı usta yönetmen Türker İnanoğluyla görüştüm. Diziyle ilgili yapılan eleştirilerden müteessir olmuş.++
+Eğitim camiasının duyarlılığına çok teşekkür ederim.Öğretmenlerimi eğitim davasına verdikleri emeklerden dolayı kutluyorum.Başarılar
++Diziye yapılan eleştitileri öemsediğini ve konsepte değişiklikler yapacağını söyledi.iyi örneklerlerden hareketle bir dizi bekliyoruz.++
 
Sponsor firma olan sınav dergisine de mail atılmalı.

iletişim



Alınteri Bulvarı Uzayçağı Cad. 1249 Sk.
No: 5 Ostim /ANKARA

Telefon : 0312 385 40 03

FAX : 0312 385 50 03

bilgi@sinav.com.tr
 
ben böyle bir mail attım

Bir öğretmen olarak diziyi sinir kırizleri geçirerek kısmen izledim.
Okuldaki ingilizce öğretmenine sulanan ve gece yarısı şarap içmeyi teklif eden bir öğretmen portresi gördüm.
Atv de yayınlanan ve öğretmenleri küçük düşüren diziye sponsor olduğunuz için sizi kınıyorum.
Öğrencilerimden de aboneliklerini iptal etmelerini isteyeceğim.
bilginize.
 
solomonte' Alıntı:
Pis Yedili yetiyor zaten tüm çocuklara, fazlasına gerek yok...
Biz istediğimiz kadar uğraşalım; çocukları tv, internet ve çevre istediği gibi yetiştiriyor.

Bu kılık kıyafet değişikliği günlerinde 6.sınıf çocuğu öğretmenim kısa şort giyebilir miyiz? dedi. Bu sorunun nerden geldiğini sorunca "Pis Yedili" denen dizide giyildiğini kendilerinin de giyinmek istediğini söyledi. :eek:

Çocuk daha dizinin gerçek mi yoksa hayal dünyasının bir ürünümü olduğunu bilmiyor. Film-Dizi yapımcıları da kurgusallıktan dem vuruyor. Anne-Baba bilinçsiz, çevre bilinçsiz, camiamızın çoğu bu konuda vurdum duymaz.

Ne biliyim 80 leri, 90 ları özledim. Bilye, zımba, yedi taş, toz leblebiden çıkan vınları özledim. Meyve ağaçlarından yere düşmeyi, top oynamayı, akşam eve gidince ders çalışmayı özledim. Ders çalışmamak ayıptı, günahtı. Şimdiki çocukları dokunmatik cepleriyle, tablet, dizüstü ile gördükçe -Bir BT öğretmeni olarak bilinçsizce, hayatın vazgeçilmez bir parçası olarak kullanıldığı için- onlara acıyorum. :(
 
seraser' Alıntı:
solomonte' Alıntı:
Ne biliyim 80 leri, 90 ları özledim. Bilye, zımba, yedi taş, toz leblebiden çıkan vınları özledim. Meyve ağaçlarından yere düşmeyi, top oynamayı, akşam eve gidince ders çalışmayı özledim. Ders çalışmamak ayıptı, günahtı. Şimdiki çocukları dokunmatik cepleriyle, tablet, dizüstü ile gördükçe -Bir BT öğretmeni olarak bilinçsizce, hayatın vazgeçilmez bir parçası olarak kullanıldığı için- onlara acıyorum. :(
:+1:
 
RTÜK'e attığım mail;
Güzel Ülkemin fedakar öğretmenlerini itibarsızlaştırmanın meziyet haline geldiği günümüzde Atv isimli tv kanalında yayınlanan Bizim okul adlı dizinin yayına konulmasını, izlenilmesini ve özellikle bu duruma sadece seyirci kalmayı yeğleyen rtük adlı kurumun görevini yaptığını zanneden yetkililerinin verdiğim vergilerle maaş alıyor olmasını bir öğretmen olarak sindiremiyorum.
 
taksiciden bozma öğretmen kadrosu olunca böyle oluyo...
ama bunlar taksiciyken kahramndı :( öğretmenken niye bu kadar ayak altına alınıyo
 
ist_koord' Alıntı:
denizlerb' Alıntı:
ist_koord' Alıntı:
marasliyim hocam malesef çok eski kafalısınız arkadaşlarımız doğruyu söylüyor,
parası çok olan meslek itibarlıdır saat bazı çalışma ve total rakamlara baktığınızda en itibarlı meslekler erkek/kadın Fahişelik işinde yada onları satan kişilerde, o sebeple zümrece itibarımızı yükseltmek mantığıyla bu mesleklere geçmemizi yada birbirimize bu isimlerle seslenmemizi düşünüyorum,

ne kadar para o kadar itibar mantığıyla daha itibarlı olmamız gerektiği çıkarımına gidenlere benden küçük bir katkı olsun yahu :)
senin ya meslek anlayışın çok farklı, ya da içinde büyük fırtınar kopuyor. meslek deyip de verdiğin örneğe bir bak. ilerde nakit sıkıntısı çekersen sakın haa!

meslek (TDK): Belli bir eğitim ile kazanılan sistemli bilgi ve becerilere dayalı, insanlara yararlı mal üretmek, hizmet vermek ve karşılığında para kazanmak için yapılan, kuralları belirlenmiş iş

Değerli üstadım kişi karşısındakini kendinden bilirmiş deyip aman siz nakite yada itibara sıkışmayasınız diyorum,

Gelelim akademik yanılgınıza malesef çok tanımışlığım bilmişliğim yok ama
bahsi geçen meslek bir üniversiteden olmasa da eğitimle kazanılıyor hizmet sektöründe olduğu muhakkak ve sonunda para kazanıldığıda öyle, kuralları belirlenmiş olduğunu da öngörmek mümkün,
ayrıca bu mesleği icra edenlerin emekli dahi olabildiklerini ve hatta bunları satmak işiyle uğraşanlardan birisinin yıllarca devlete en çok vergi veren kişi olduğunu sizlerde ya okumuşsunuzdur yada küçük bir google ederek bulabilirsiniz.

Sayın hocam, bu başlıkta yazan arkadşalarımıza inat yani kapitalist sisteme inat,
ben öğretmenliğe itibarlı ve hatta olabilecek en itibarlı iş olarak bakıyorum ve bu sebeple itibarını para ile kıyaslayan arkadaşlarımı anlayamıyorum ve hatta kendini köfteci gibi yorumlayıp bu kada rmaaşa bu kadar öğretmenlik diyen arkadaşlarımın yüzüne daha ağır şeyler söylemek istiyorum ama teşbihte hata olmaz diyerek kariyeri parada aramamaları için bir benzetme ile örnek vermek istedim.
Maksadımı aştıysamda özür dilemesini bilirim elbet.

Hala maksadımı aştıysam diyebiliyormusunuz. Birisi parayla itibar olur der diğeri parayla itibar olmaz der hizmetliden daha düşük almayı problem etmez. Çünkü bu tür şeyleri problem etmek için erdem gereklidir neyse. Ama siz kendiniz gibi düşünmeyen erkek ve bayan meslektaşlarınıza açık açık fahişe diyebiliyorsunuz. Yazıklar olsun diyorum. Ama kimsede doğru dürüst tepki vermemiş size onlarada yazıklar olsun diyorum. Ayıp yahu ayıp.
 
inanakyol' Alıntı:
ist_koord' Alıntı:
denizlerb' Alıntı:
ist_koord' Alıntı:
marasliyim hocam malesef çok eski kafalısınız arkadaşlarımız doğruyu söylüyor,
parası çok olan meslek itibarlıdır saat bazı çalışma ve total rakamlara baktığınızda en itibarlı meslekler erkek/kadın Fahişelik işinde yada onları satan kişilerde, o sebeple zümrece itibarımızı yükseltmek mantığıyla bu mesleklere geçmemizi yada birbirimize bu isimlerle seslenmemizi düşünüyorum,

ne kadar para o kadar itibar mantığıyla daha itibarlı olmamız gerektiği çıkarımına gidenlere benden küçük bir katkı olsun yahu :)
senin ya meslek anlayışın çok farklı, ya da içinde büyük fırtınar kopuyor. meslek deyip de verdiğin örneğe bir bak. ilerde nakit sıkıntısı çekersen sakın haa!

meslek (TDK): Belli bir eğitim ile kazanılan sistemli bilgi ve becerilere dayalı, insanlara yararlı mal üretmek, hizmet vermek ve karşılığında para kazanmak için yapılan, kuralları belirlenmiş iş

Değerli üstadım kişi karşısındakini kendinden bilirmiş deyip aman siz nakite yada itibara sıkışmayasınız diyorum,

Gelelim akademik yanılgınıza malesef çok tanımışlığım bilmişliğim yok ama
bahsi geçen meslek bir üniversiteden olmasa da eğitimle kazanılıyor hizmet sektöründe olduğu muhakkak ve sonunda para kazanıldığıda öyle, kuralları belirlenmiş olduğunu da öngörmek mümkün,
ayrıca bu mesleği icra edenlerin emekli dahi olabildiklerini ve hatta bunları satmak işiyle uğraşanlardan birisinin yıllarca devlete en çok vergi veren kişi olduğunu sizlerde ya okumuşsunuzdur yada küçük bir google ederek bulabilirsiniz.

Sayın hocam, bu başlıkta yazan arkadşalarımıza inat yani kapitalist sisteme inat,
ben öğretmenliğe itibarlı ve hatta olabilecek en itibarlı iş olarak bakıyorum ve bu sebeple itibarını para ile kıyaslayan arkadaşlarımı anlayamıyorum ve hatta kendini köfteci gibi yorumlayıp bu kada rmaaşa bu kadar öğretmenlik diyen arkadaşlarımın yüzüne daha ağır şeyler söylemek istiyorum ama teşbihte hata olmaz diyerek kariyeri parada aramamaları için bir benzetme ile örnek vermek istedim.
Maksadımı aştıysamda özür dilemesini bilirim elbet.

Hala maksadımı aştıysam diyebiliyormusunuz. Birisi parayla itibar olur der diğeri parayla itibar olmaz der hizmetliden daha düşük almayı problem etmez. Çünkü bu tür şeyleri problem etmek için erdem gereklidir neyse. Ama siz kendiniz gibi düşünmeyen erkek ve bayan meslektaşlarınıza açık açık fahişe diyebiliyorsunuz. Yazıklar olsun diyorum. Ama kimsede doğru dürüst tepki vermemiş size onlarada yazıklar olsun diyorum. Ayıp yahu ayıp.

Elbette diyebilyorum;
bu benim yazdıklarıma sizin yorumunuz ona birşey diyemem
Mesleğin itibarının para da aranmaması gerektiği eğer aranacaksa da daha kolay yoldan para kazanan sektörlerin daha itibarlı olması mantığının anlışlığı üzerine verilmiş bir örnekten sizin yorumunuz çıkar mı,
çıkar elbette bu sadece okuyanının beyninde ki kıvrımlarla alakalıdır yazanın değil.
O sebeple maksadımı aştıysam diyebiliyorum.
 
Hala maksadımı aştıysam diyebiliyormusunuz. Birisi parayla itibar olur der diğeri parayla itibar olmaz der hizmetliden daha düşük almayı problem etmez. Çünkü bu tür şeyleri problem etmek için erdem gereklidir neyse. Ama siz kendiniz gibi düşünmeyen erkek ve bayan meslektaşlarınıza açık açık fahişe diyebiliyorsunuz. Yazıklar olsun diyorum. Ama kimsede doğru dürüst tepki vermemiş size onlarada yazıklar olsun diyorum. Ayıp yahu ayıp.[/quote]

yaa hizmetlinin maaşı kadar telefon kullanıyoruz. şimdi kalkıpta hizmetli lise mezunu ben üniversite demeyin bana. burada hizmetlileri savunmak için demiyorum ama onlarda işçi statüsünde olması gerekirken memur statüsünde, işçi ile memur maaşı arasındaki farkı itibarlı öğretmen arkadaşlar veya erdem sahibi şahıslar biliyordur.çünkü itibarlı hocalar para ile haşir neşirlerdir.
 
bunların planlı programlı yapıldığını düşünüyorum.hiç komplo teorisi gibi gelmesin.
medya çok güçlü bir silah ve bu kullanılıyor.bu dizilerin muadili dizilerde diğer mesleklere bakın bir de bizimkine.
 
Bizim_Okul_393590645.jpg


http://www.guncelegitim.com/haber/5...bizim-okul-dizisine-ogretmenlerden-tepki.html
 
bence senaristlerin idolü dinçer !
hatta belki o da yardım etmiştir. Öğretmenlere gıcıklık olsun diye yapmıştır gitmeden :mrgreen:
dizinin 1. bölümünün birazcık kısmını izledim.
çok şopar ama bu kez konu müsait değil. taksicilerken gidiyodu (ben tahammül edip hiç bakmadım ama )

EĞİTİM ŞART
 
Bu dizilerde gördüklerini aynen uygulamaya çalışan öğrenciler biliyorum.
Bu dizi ile de öğretmenlik ayaklar altında,
Öğrencilerimiz için TV, okuldan daha etkili bir unsur. TV'nin öğrettikleri okuldakinden daha fazla, MEB'in konuya el atması gerekir.
:verymad:
 
Geri
Üst