1978, hırçın dalgalarıyla dolu; balık ve balıkçının bir türlü barışmayıp yabancı tirol avcılarının cirit attığı, neslin kimliğini sorguladığı , adli tatilin yıl boyunca sürdüğü, alimlerin zalim,zalimlerin alimler sanıldığı bir yılın, temmuz ayı can çekişirken, 21 dediğinde sabah 06:30 da tarif edilen dünyaya ilk bakışlarımı attım. babamın,yapmacık mezhep çatışması içinde her iki taraftanda darp gördüğü bir ortamda elleri kolları sarılı olana sarılmakla ve öpülmek duygusunu kan kokusu ile ilk öpücüklerin alındığı ilk ikiyılın ardından 80lerin hemen başında 80li yıllarla aynı gün doğan kardeşim ile tanıştım. hayat artık 4 kişilikti iki kişilik motorumuz olmasına rağmen. artık kardeşlik olgusunun yankılandığı küçücük vadide abilik şarkıları söylüyordum.düşmek düşürmek ve ağlatmak kavramlarının uygulanarak öğrenildiği atmosferde ağlatmanın ağlamamak için kaçak olduğunu algılayacak yaşta iken 82 yılının baharında yeni yeni çayırlar sallanırken rüzgarlarda ve artık namus anlayışı, tahminimce cem karacanın namus belası şarkıları söyleniyordu bakkal radyolarında,kız kardeşim dünyaya geldi. artık okumayı yazmayı öğrenmiş kendi başıma hayller kurabilecek yaşta idim. ve 5 yaş yolun kaçta kaçı bilmiyorum. ama ilk okul başladı....
devamı haftaya..
devamı haftaya..