Nasıl madalya Alınır

Kodla Büyü

ilon

Süper Üye
Süper Üye
Mesajlar
1,078
Olimpiyatlarda başarılı olduğumuz söylenemez .......başarı için neler yapılmalı işte bununla ilgili bir yazı...Yazarın özellikle liselerde sporcu öğrencilerin çektikleri sıkıntılar ve çözümlerini yazması önemli...Şu anda 18 yaşında bankasya süperligde bir takımın as kadrosuna girebilmeyi başarmış öğrencimin çektiği sıkıntıları ben bilirim ve daha birçok benzer sıkıntılar...
http://www.spor14.com/haber.asp?Kimlik=6168
http://www.bolusporluyuz.com/icerik/haber.asp?i=13216
mezun olduda kurtuldu çocuk ...Bunda öğretmenlerin sporcu öğrencilere tutumu bile etkili.
------------------
Nasıl madalya kazanılır?
Sayın Başbakan'ımız Recep Tayyip Erdoğan, Sayın Spor Bakanı'mız Suat Kılıç tüm Türkiye ile birlikte olimpiyat sonuçlarını izliyorsa herhalde kahroluyordur. Olimpiyatlarda zorlukla birkaç madalya kazanıyor olmamızı analiz etmemiz gerekiyor. Öncelikle sporda başarı önemli ölçüde, ülkelerin nüfusunun bir işlevidir.


75 milyonluk bir ülkede hemen her spor dalında dünya çapında başarı gösterecek çok sayıda sporcu çıkaracak gen haritasına sahip genç vardır. Ne var ki, bu gençler ortaya çıkmıyor; ortaya çıkanların da birçoğu dünya çapında başarı gösterecek bir yola giremiyor. Her olimpiyat döneminde İstanbul, olimpiyat organizasyonuna aday oluyor; Allah'tan kazanamıyor. Niye derseniz, Türkiye'de kimse futbol, biraz da basketbol dışında bir sporu seyretmeye gitmiyor.
Olimpiyatların düzenlendiği her ülkeye dünyadan büyük bir turist akımı olsa da, temel izleyici grubu o ülkenin vatandaşlarıdır. Bizimse olimpiyat sporlarının neredeyse hiçbirine toplumsal olarak ilgimiz yok. Bu söylediklerimle çelişkili görünse de, hiçbir aklı başında anne-baba çocuğunun Türkiye'de abartılı bir şekilde sporla uğraşmasına müsaade etmez. Çocuk jimnastikte, atletizmde şampiyon olacak da ne olacak?

Bugünkü koşullarda bunlar para getirmediği gibi, bu işlere zaman harcayanların okul hayatları biter. Okuldaki hocalar, üniversite dahil olmak üzere kimseye spor yarışmasına hazırlanıyor ya da müsabakaya gidiyor diye tekrar sınav yapmıyor. Bir gün önce büyük bir yarışmaya katılmış bir çocuk, ertesi gün lisede ya da üniversitede önemli bir sınava giriyor.

Türkiye'nin spor sahasında başarılı olmasının yolu, hem özel üniversitelerin, hem devlet okullarının başarılı sporculara kontenjan sağlamasından geçmektedir. Her üniversite her bölümde en az bir başarılı sporcu kontenjanı verirse, anne-babalar da çocuklarının profesyonel bir şekilde, günde beş-altı saat antrenman yapmasına izin verir.
Elbette bu işin bir bacağı da, ilk ve orta öğretim yönetimlerinin kurallı ve sistemli bir şekilde sporcu çocukların okul yaşamlarını kolaylaştırmasıyla mümkündür. Okul yaşamını kolaylaştırmak demek, çocuğun sınav takvimini okula göre değil, çocuğun yarışma ve antrenman takvimine uydurmasıyla olur. Spor oyunlarına seyirci bulmak için, sporla ilgilenen daha çok aile geliştirmek gerekir. Çocuğunu aklında üniversite sınavı endişesiyle spor çalışmasına gönderen ailelerin birinci önceliği akademik başarıdır.
Dolayısıyla bu çocukların aileleri, akrabaları, komşuları da çocuk vasatın biraz üstünde başarı gösterirken onların oyunlarına ilgi göstermez. Bu ailelerin ilgi göstermesi için medyaya çok iş düşer. Kurtlar Vadisi ile mafyaya veya silahlı çatışmaya özendireceklerine, Beyaz Gölge gibi spor dizileri yapsalar ve aynı zamanda daha çok müsabaka gösterseler gençler ve aileler sporla ilgilenir. (Süper Baba'yı hatırlayanlar bir anda on binlerce çocuğun aikido kursuna katıldığını hatırlayacaktır.)

Üniversitelerin de Türkiye'de dünyada olduğu gibi, spora ciddi bir önem vermesi gerekir. Türkiye'de kaç okulun ciddi spor kompleksleri vardır ve öğrencilerin yüzde kaçı üniversite spor etkinliklerinden haberdardır? Amerika'da hemen her okulun birçok spor dalında takımları ve sporcuları vardır ve bu sporcuların ve takımların yarışmalarda başarılı olması üniversite için büyük bir prestijdir. Sayısız okulun sporcu kontenjanı yanı sıra sporcu bursu da vardır. Amerikan sineması, üniversite takımlarının yarışmalarına ilişkin sayısız örnek vermiştir. İstanbul'un Londra, New York, Boston gibi şehirlerden nasıl bir farkı var derseniz, son saydığım 3 şehirde her gün bisiklete binen, her gün koşan insanlar görürsünüz. Boston Maratonu ve Londra Maratonu için dünyanın dört bir tarafından insanlar gelir ve bu şehirlerden çok sayıda sıradan insan tüm yılı bu yarışmalar için hazırlanarak geçirir. Bizde Avrasya maratonu, halk tarafından koşulmaz, halk yürüyüşüdür.

Amerika'da, Avrupa'da, Japonya'da insanların ortalama yaşam süresinin 80'i bulmasının sebebi, sadece teşhis ve tedavi teknolojilerinin varlığı değil, bu ülkelerdeki insanların çok daha fazla spor yapmasıdır. Ekonomik başarı ne kadar önemliyse, bir toplum için sporda başarı da önemlidir. Kazanılan parayı yemek için sağlık, moral ve motivasyon gerekir. Bunlar da spor olmadan olmaz

Melih ARAT
 
evet en azından başarılı sporcuların ünv.ye gitmeyi garanti olması lazım ki ünv.ye hazırlanacağım diye sporu antremanları bırakmasınlar.
 
Gençliğin madalyalarını sorularla çaldılar
Aslında güzel başlamıştı her şey. Modernizm şovun kralını yapmış, İngilizler devasa stadyumda döktürdükçe döktürmüştü. Ve her milletin bayrağı, sporcularının ellerinde yürümüşlerdi gururla. Ki biz sayısıyla övünüyorduk bu kez. Tam 114 kişiyle katıldığımızı açıklıyordu medya gururla. Bürokrasi ve siyasilerimiz de gururluydu elbette. Zira böylesi önemli ve üst düzey bir organizasyona katılabilmek bile önemliydi. Ki haklıydılar elbette.


Fakat yarışlar başladıkça beklediğimiz gibi geçmedi pek çok şey. Sporcularımız birer ikişer saf dışı kalırken, kendilerine uzatılan mikrofona ne diyeceklerini bilemiyorlardı çoğu kez. Derken ilk madalya, ilk altın, hem birincilik, hem ikincilik vesaire, biraz 'amorti' babından züğürt tesellisi tadı verdi en azından. Siyasi ve bürokrasi yine ufaktan burnunun ucunu göstermeye filan başladı sosyal medyada.

Bu tür başarısızlık durumlarında çok acımasız bir eleştiri çarkı gürültüyle çalışmaya başlar ve emek, alın teri, azim, iyi niyet, fedakârlık falan hiç umursamadan hoyrat alıp paçavra edip kenara bırakır. Bu kez de öyle oldu. Bakmayın 114 kişiyle katılıyoruz, filan dediğimize. Biz en fazla Potanın Perileri, Filenin Sultanları'nı filan görseydik tanırdık, diğerlerinin isimlerini bile duymadık. Belki bir toplu taşıma aracında denk bile gelmiş, yanından savuşup geçmişizdir...

Çok klişe muhabbetler döner ve ben bayılırım bu tür gerekçelendirmelere. Misal, 'Efendim milletçe futbola önem verdiğimiz, diğer spor dallarını önemsemediğimiz için bu hazin tablo ortaya çıktı' diyenler çıkar mutlaka. Sanki futbolda her dünya kupasında final oynuyormuşuz gibi! Şu daha matraktır: 'Dört yanımız denizle çevrili ama doğru dürüst yüzücümüz yok!' Yüzme sporunu denize bağlamak süper bir düşüncedir.

Benim ise aklıma Hüseyin Şevki Topuz gelip durdu. Bilmem hatırlar mısınız Hababam Sınıfı'ndaki o muhteşem, arızalı 'müfettiş' karakterini? Hani Şaban'ı, Güdük'ü sözlü yapan, klişe sorularıyla eğitimi ölçen. Lakin öyle bir noktadan sonra kendini soruya kaptırır ki, öğrencilerin kontra soruları karşısında otomatiğe bağlayıp cevaplar verdiğini fark etmez bile. Ve soruların düzeyi o kadar aşağı iner ki, sonunda Güdük Necmi, '100'den geriye üçer üçer sayar mısınız?' diye sorar. Bu soru kayışını sıyırır müfettişin ve doğruca tımarhaneye geri döner.

Yazının başlığını Emine Şenlikoğlu büyüğümüzün kitabından mülhem attım, farkında olanlar vardır elbette. Ama bu milletin çocuklarının sadece madalyalarını değil, sadece sporun da değil; kültürün, sanatın, siyasetin, ekonominin, hâsılı tüm geleceğin sorularla çalındığını düşünüyorum.

Bakın olimpiyat şampiyonlarının hikâyesine, hepsinde bir keşif vardır. Kimi futbol oynarken koşucu olarak keşfedilmiştir, kimi kriket oynarken ciritçi. Ama hepsi daha çocuk yaşta başka bir spor dalıyla uğraşırken keşfedilmiştir.

Bizim çocuklarımız ise ilkokul üçüncü sınıftan itibaren -çok klişe ama- atlar gibi yarışa hazırlandığı için, ne sosyal, ne kültürel ne de sportif bir aktivite yapılmasına izin verilir. Beden derslerimizin boş geçmesiyle övünürüz. SBS, ÖKS, LYS, SYS, KPSS, ÖGS, KGS ya da her neyse, ismini bile telaffuz edemediğimiz kadar sınavda koşturulur, hazırlatılır ve hayatı harcanıp bir kenara atılır. Beden, müzik ve sair sportif, kültürel, sanat dersleri boş geçer ki sınava hazırlansın çocuklar.

Kaç aile biliyorsunuz ki, sınava hazırlanmak varken çocuğunu spor ya da sanat kursuna yolluyor? Var mı yakınlarınızda böyle birileri? Devlet, Hüseyin Şevki Topuz'luğu kendine politika olarak benimsemiştir ne yazık ki! Hiç kimsenin kimseye kızmaya hakkı yok. Hele ki sporcularımıza... Çocuklar, sorulardan artakalan zamanlarında yapmışlardır antrenmanlarını. Böylesi bir ülkeye, iki madalya çok bile!

Nedim HAZAR
 
BBNET
Geri
Üst