Biri Beni Öldürsün!

Kodla Büyü

ozgurgitarim

Seçkin Üye
Seçkin Üye
Mesajlar
778
Güneşli bir İstanbul pazarı…
Allah (C.C), güzel bir gün, güzel bir sabah, güzel ve manevi bir şehirde sıcacık bir çay ince belli bardakta ve taze bir simit nasip ettiyse sana,
K.çını kır, otur yerinde ey Nefsim…
Uzun emeli bırak…
ve şu yazılanları, Allah için, aklının değil kalbinin bir kenarına koy...

Kalabalık, gözün alabildiği her yer kalabalık… Sürekli bir yerlere giden insanlar…
Otobüsler, dolmuşlar, arabalar… tramvay, metro, metrobüs…
Elektronlar hareket etmeyi bırakır atomun etrafında, hareket bitmez İstanbul’ da…
Yorulur, isyan eder elektron, hareket bir an kızmaz İstanbul’a..
devam edelim bebeğim…

Çirkef, irin, pislik, leş, vurgun, soygun, yalan, ölüm bir yanı İstanbul’un…
maneviyat, huzur, aşk, muhabbet, ruhaniyet diğer yanı…
her yanını sarsa keşke İstanbul’un diyecem, ama keşke şeytandan, takdir Allahın, amenna ve saddakna…

Herkes bir yerlere yetişmenin derdinde… Koşuşturan ve hiç birbirini görmeyen binlerce, milyonlarca insan…
Onlardan biriyim ben...

kamera yukarılardan bana zumlandığında, dolmuşun sağ arka koltuğunda oturan…
Umurumda değil, dolmuşa binenler, inenler…
Parmağım ufak bir operasyon geçirdiği için ayakta durmakta zorlandığımdan, oturduğum için kendimi şanslı hissettiğim, İstanbul’ un en kalabalık ilçelerinden birisi olan GOP’ un tabelasının yazılı olduğu bir dolmuşun arka sağ koltuğunda canlı ve açık hava tiyatrosunda insanları izliyorum bir yandan, bir yandan da Kutsal Kitabımızı okumaya çalışıyorum…

Dalgın ve Ciddiyetsiz Kuran okumayın buyurmuş Efendimiz (SAV), bin yerde bölünüyor okumalarım… Israrla devam etmeye çalışıyorum…

Bir yandan kafamın arka sağ tarafında, -yukarıda-, yaklaşık 30 cm mesafede bir hoparlör ve kulağıma gelen, söz içeriğinde bir kadın ve bir erkeğin olduğu, kavuşmanın hiç olmadığı ve olamayacağı aşağılık ezgiler… sivrisinek ezgileri... kavuşma varsa, bu dangalakların bataklıkları kurur, ekmek yiyemezler çünkü… evet adına sanat dedikleri şeyin adı,
Kısacası Arabesk…

Şoföre sesleniyorum bir ara, ürkek ama kendinden emin olmaya çalışan yüksek bir sesle: Şunu biraz kısabilir miyiz Lütfen!

En dar yollarda bile makas yapmayı beceren, önündeki arabayı, arkasındaki otobüsü, sağındaki yayayı, solundaki refüjü, havadaki kuşu ve yerdeki böceği, yani canlı ve cansız namına ve varsa sürekli taciz etmeyi becerebilen, 2 saniyede içindeki 40 yolcuyla yaşlı ve yorgun dolmuşu 100 km’ye çıkarabilen, bir eliyle para üstünü ayarlarken, diğer eliyle vites atıp, direksiyonu çevirirken aynı zamanda, yanağıyla sol omzu arasındaki telefonla bağıra bağıra konuşabilmeyi başarabilen şoför arkadaşımızın, bana çemkirmesini ya da koltuğunun altındaki levyeyi çıkarmasını beklerken,
Radyonun sesini kısıp, ardından kapattığına şahit oluyorum…

Şaşırıp, biraz da mutlu oluyorum… Hem teneke sesinden – ki teneke sesi kusura bakmasın – kurtulduğum için, hem de 60 kiloluk adamın, 90 kiloluk dar ve kıllı gömleğe söz geçirebilme başarışı gösterdiği için…

Yorulup, Kuranı Kerimin sayfalarını, daha doğrusu tableti kapatıyorum…

İnme vakti… İstanbul’ un en kalabalık merkezlerinden birisinde, Ezan Sesine 30 kala, arkadaşlarımla buluşuyorum…

Uzun adam Tevfik ve kontrolsüz güç Alper… Özlemişim… Hani zaman, ihvan ve mekân derler ya tasavvufta, hepsine malikim şu anda…
Mutluyum…

İnsanlar, insanlar ve insanlar… her yer insan dolu…

İlkokullarda çocuklar derstedir, bir zil çalar, tüm çocuklar koşuşturmaya başlar, sanki okula zil çaldığında koşmak için gelmişler…
GOP meydanda da herkes bir yanlara yürüyor, koşuşturuyor...

Öğle namazını kılıyoruz birlikte, onca insanın arasında bize nasip etmiş Allah, öğle namazını, duayı, secdeyi…
Gerçekten nasibimiz için şükredip, ama yalandan da diğer insanların hidayeti için dua edip namazı bitiriyoruz…

Ardından uğrak bir ikinci kat lokantasında döner, sonra bir köşe başı çay ocağında, 30 cm’lik taburelerde 3-5 çay…

Biraz yürüyüş… sohbet, tespit, yorum… hani kadim dostlar bir araya geldiklerinde çay höpürdetme aralarında dünyayı kurtarırlar ya, biz dünyayı kurtarıyoruz, ardından biraz mars, biraz Venüs de koyuyoruz üstüne…

Sonra bir telefon… bir haber…
yüzler yerde, moraller yerde…
Kontrolsüz güç Alper’in bacanağı…
Hasta…
Çok…
Ağır…
Kanser…
Durmamış kanser hücresi, oraya zıplamış, buraya atlamış…
Ölecek adam…

Gidelim, görelim bir dua edelim, üzülelim, ota boka isyan edip yoldan çıkan akılsız aklımıza canlı bir ölü gösterelim de adam olalım, ibret alalım diye karar verip, Tramvaya binip, 4-5 durak sonra iniyoruz…

Kapıyı çalıyoruz, karanlık bir giriş kat…
Siyah… ve Siyah…
Gözlerinizi kapatın, simsiyah bir hücrede simsiyah duvar boyalarına baktığınızı düşünün, ondan işte...
Siyah…
O karanlık ve kasvetli giriş katının bir odasında eski bir yatağın üzerinde, içindeki acı, yüzüne çizikler atmış, durmamış kanatmış, parçalamış bir adam ve diğer odalarında üzüntüden kapkara kesilmiş ailesi karşılıyor bizi…

Geldi mi arkadaşlar…ıhhhh (adamın inlemeleri),
….
Hoş geldiniz… Siz mi okuyacaksınız Kuran…

diyor bize kanserli hücrenin bağırsaklarını tükettiği, oradan da karın zarına daldığı bilmem ne abi…

Üzüntü, hüzün, acı, keder, pişmanlık, çaresizlik, acizlik hepsinden fazlasıyla ne ararsan var 12 metrekarelik havasız, kimsesiz odanın içinde…
Acıdan duramıyor adam, kıvranıyor… bizle konuşacak, izin vermiyor karnındaki, aç bir mersinlinin, en fazla 3 tantuni de yiyebileceği büyüklükteki et parçası…
Ağır oldu değil mi benzetme…
Hucurat 12' de şöyle buyuruyor 18 bin alemin sahibi :

Ey iman edenler! Zannın çoğundan kaçının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurunu araştırmayın. Biriniz diğerinizi arkasından çekiştirmesin. Biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz. O halde Allah'tan korkun. Şüphesiz Allah, tevbeyi çok kabul edendir, çok esirgeyicidir.


Ardından bir de feryat, acı bir çığlık… bağırıyor adam,

Allah’ım, yardım et…
Allah’ım, yardım et…

Öyle bir Allah diyor ki…

Eğer sağlıklı ve en mutlu halinde böyle Allah dese lisan, Vallahi dökülür günah misli hazan…

Sonra yüzünü yatağa koyup, nevresimleri tırmalarken bir çığlık daha,
Biri beni öldürsün Allah’ım…
Biri Beni öldürsün…
Dayanamıyorum artık… Biri beni öldürsün…
Ve yürekleri yakan mı dersin dağlayan mı dersin bir çığlık daha,
Nefes Alamıyorum, nefees…

Evet…
Bu insan, birkaç aya son nefesini verecek, Doktorların dediğine göre… En güzelini, doğrusunu Allah bilir…

Güneş, son kez doğacak kısa bir zaman sonra üzerine…
Kızının yanaklarına kocaman bir öpücüğü son bir kez kondurabilecek, o da acısı izin verirse, yine kısa bir zaman sonra…
Allah akibetini hayır etsin, acısını ruhunun hidayetine vesile kılsın inşallah...

Karanlık, duvarları nemli, perdeleri eski, güneşe hiç bakmayan bir giriş katı odasındayım…

Bir adam, hemen önümde, can çekişiyor, Azrail ile olan randevusuna hazırlanıyor…

Aslında hepimizin var o randevusu ama, namazı sürekli erteleyen, Kuran okumayı Ramazana hapsettikten sonra, bu ramazan değil de diğer ramazan hatim okurum diye diye, yıllarını ömrünü heba eden bizler, inanmayı ama gereğini yerine getirmemeyi sanırım adrenalin sayıyoruz..

Beynimin bugün çektiği kareler geliyor aklıma, enstantaneleri arkası arkasına sıralıyor bizi hayvanlardan ayıran en büyük nimetimiz, aklım…

Bakıyorum…

Dolmuştaki ömür törpüsü şarkılar…
Her biri farklı bir dünya inen binen insanlar…
Gaziosmanpaşa meydanda, sağa sola giden binlerce insan…

-Ay şekerim, şu köşedeki Pizzacı da mutlaka bir pizza yemelisin! Doyumsuzluk , Doyumsuzluk, Doyumsuzluk…

-O vitrinde gördüğüm kazağı bugün mutlaka almalıyım, bir tek ben de olmalı o kazaktan! İhtiras! İhtiras! İhtiras!

-Abi çok yakışıklıyım ya! Kollarımda dövmem, yağlı saçlarım! Bir de güneş gözlüğümü taktığım zaman, en yakışıklısı benim yürüyüş yolunun! Şehvet! Şehvet! Şehvet!

-Kaslı kollarımla, giydiğim geniş atletim, kaprim, ve bulls şapkamla, abi o holywood filmlerinde gördüğüm zenci fırlamalardan bile daha fırlamayım şimdi, ha bir de yanımda köpeğim… Taklit! Taklit! Taklit!

Yarı çıplak hanımlar, dilleri belde, belleri dizde beyler! Yazık! Yazık! Yazık!

Meydandan insan manzaraları… Sokaktan… İstanbul’dan… Hayatın ta kendisinden…

Sonra duvarları dökük, paslı, yarı karanlık bir odada, ölümü, Azrail A.S’ı bekleyen bilmem ne abi...

Bağıra, çağıra, feryat ede de…

Unutmadan, Azrail ona da bana da sana da gelecek güzel kardeşim,
Ha 30 ol, ha 50, ha 200… Ha bilmem ne bozması, kan tüccarı, çocuk katili, kadın düşkünü, şehvet kara sevdalısı, tüccar tüccarı, 7 böbrek, 6 kalp değiştiren adam ol, ölmemek için, dünya senin olsun,

Ö-LE-CEK-SİN…

Evet… Azrail(A.S) çalışıyor…Örneğin…
İki gün önce bir haber aldık…
Uzak bir tanıdık, Edirne’de gümrükten çıkarken kalp krizi geçiriyor…
Dün öldü…

Acı, ama gerçek bir kelime, öldü…
En son 700 gün önce yazın görmüştüm…
O gün, 700 gün sonra öleceği belli imiş…
Bilse, bilsek…
Rivayetlere göre Berat kandilinde verilirmiş Azrail A.S eline öleceklerin listesi…
Berat kandilinden 6 gün sonra öldü, 6 gün önce verilmiş eline liste Azrail’ in…
Evet,

Ne kadar az düşünüyorsunuz! Diyor Kuran’ın bir çok ayeti kerimesinde Mevla’mız…
Akıllı insan gideceği yere hazırlık yapar!!
Akıllı insan Nasihat isterseniz Ölüm Yeter sözünü hiç unutmaz, pelesenk eder dillere, gönüllere…

Sözün sonu : Ne kadar az düşünüyorsunuz!
 
Efendimiz (SAV) : Allah'ın kendi kuluna azaplarının en şiddetlisi, onun, kısmetinde bulunmayan rızkı istemesidir...
 
evet,
hikayede bahsi geçen kişi, dün itibari ile ölmüştür...
Allah rahmet eylesin...
 
Etkileyici bir anlatım, tabi sizin elinizden çıkınca her şey etkileyici oluyor, öğretmenim. :) Düşünceleriniz, fikirleriniz ve karakterinizi örnek aldığımı söyleyebilirim o yıllarda. Ama siz beni pek sevmezdiniz sanırsam :D
Belki hatırlamıyorsunuzdur beni ama "ozgurgitarım" nickini görür görmez siz olduğunuzu anlamıştım çoktan. Çok eskilerden bir öğrencinizim. Aksaraydan. Yazdıklarınıza okurken geçmişe gittim, çocukluğuma. Elinizde kameranızla sağda solda dolaştığınız günler geldi aklıma. Eğer hala İstanbul'daysanız sizinle oturup çay içmek, eh birazda sohbetin belini kırmak isterim. :)
Bilgisayar mühendisliğini sizin sayenizde seçtiğimi düşünüyordum hep, ve de kudret kurtcebe hayranlığımı da sizin kazandırdığınızı.
O yıllarda bana arada pcnet dergilerinizden verirdiniz pek anlamasam da okurdum her hafta alırdım sizden 2007-2008 baskılarını. Birkaçı kalmış ben de özür dilerim, iade etmek isterim öğretmenim. Sağlıcakla kalın Allah'a emanet olun :)
 
saxendhoven' Alıntı:
Etkileyici bir anlatım, tabi sizin elinizden çıkınca her şey etkileyici oluyor, öğretmenim. :) Düşünceleriniz, fikirleriniz ve karakterinizi örnek aldığımı söyleyebilirim o yıllarda. Ama siz beni pek sevmezdiniz sanırsam :D
Belki hatırlamıyorsunuzdur beni ama "ozgurgitarım" nickini görür görmez siz olduğunuzu anlamıştım çoktan. Çok eskilerden bir öğrencinizim. Aksaraydan. Yazdıklarınıza okurken geçmişe gittim, çocukluğuma. Elinizde kameranızla sağda solda dolaştığınız günler geldi aklıma. Eğer hala İstanbul'daysanız sizinle oturup çay içmek, eh birazda sohbetin belini kırmak isterim. :)
Bilgisayar mühendisliğini sizin sayenizde seçtiğimi düşünüyordum hep, ve de kudret kurtcebe hayranlığımı da sizin kazandırdığınızı.
O yıllarda bana arada pcnet dergilerinizden verirdiniz pek anlamasam da okurdum her hafta alırdım sizden 2007-2008 baskılarını. Birkaçı kalmış ben de özür dilerim, iade etmek isterim öğretmenim. Sağlıcakla kalın Allah'a emanet olun :)

Hala istanbuldayım, hatırlayamadım evet...
Çay için, beklerim, oturur konuşuruz evet...

Beni de Aksaray'a götürdün bu arada, teşekkür ederim....
 
Hocam başlığı görünce hemen daldım ama yanlış anlamışım :mrgreen:
 
Evin tasviri, Akif'in tasvirlerini anımsattı, Akif'in şiirinden aldığım lezzeti başka mısralarda almış değilim, fakat burada benzer bir yoğunluk -belki de kuvvetli bir hakikat olduğundan- hissettim Hocam. Yüreğinize sağlık...

Yazmaya devam ediniz, belki de ibret alırız, ibret alınacak milyonlarca ayet karşımızda dururken ve biz bunların karşısında uyurken, belki de çarpar bir hakikat yüzümüze, uyanıveririz...
 
@lperen' Alıntı:
Evin tasviri, Akif'in tasvirlerini anımsattı, Akif'in şiirinden aldığım lezzeti başka mısralarda almış değilim, fakat burada benzer bir yoğunluk -belki de kuvvetli bir hakikat olduğundan- hissettim Hocam. Yüreğinize sağlık...

Yazmaya devam ediniz, belki de ibret alırız, ibret alınacak milyonlarca ayet karşımızda dururken ve biz bunların karşısında uyurken, belki de çarpar bir hakikat yüzümüze, uyanıveririz...
 
@lperen' Alıntı:
Evin tasviri, Akif'in tasvirlerini anımsattı, Akif'in şiirinden aldığım lezzeti başka mısralarda almış değilim, fakat burada benzer bir yoğunluk -belki de kuvvetli bir hakikat olduğundan- hissettim Hocam. Yüreğinize sağlık...

Yazmaya devam ediniz, belki de ibret alırız, ibret alınacak milyonlarca ayet karşımızda dururken ve biz bunların karşısında uyurken, belki de çarpar bir hakikat yüzümüze, uyanıveririz...
 
@lperen' Alıntı:
Evin tasviri, Akif'in tasvirlerini anımsattı, Akif'in şiirinden aldığım lezzeti başka mısralarda almış değilim, fakat burada benzer bir yoğunluk -belki de kuvvetli bir hakikat olduğundan- hissettim Hocam. Yüreğinize sağlık...

Yazmaya devam ediniz, belki de ibret alırız, ibret alınacak milyonlarca ayet karşımızda dururken ve biz bunların karşısında uyurken, belki de çarpar bir hakikat yüzümüze, uyanıveririz...
 
hocam teşekkür ederim...(iki fazladan mesaj için kusura bakmayın, kablosuz klavyenin kahramanlığı...)

İnsan işte... Ölümü de yazsa, Akif'li bir yorum gelince nefsine hoş geliyor...
 
ozgurgitarim' Alıntı:
Unutmadan, Azrail ona da bana da sana da gelecek güzel kardeşim,
Ha 30 ol, ha 50, ha 200… Ha bilmem ne bozması, kan tüccarı, çocuk katili, kadın düşkünü, şehvet kara sevdalısı, tüccar tüccarı, 7 böbrek, 6 kalp değiştiren adam ol, ölmemek için, dünya senin olsun,

Ö-LE-CEK-SİN…

bahsi geçen şahsiyet, pazartesi itibariyle ölmüştür...
200 yıl yaşayacağım diyordu ama,
5-15 milyon değil, 5-15 milyar değil, 5-15 trilyon dolar servet...

Allah...
 
Geri
Üst