Bill Gates: Tabletle eğitim olmaz, öğrenciye kalem (klavye)

Kodla Büyü

btnotlari

Süper Üye
Süper Üye
Mesajlar
2,280
gerek!

Sağlam bir eğitim, öğrencilerin eline sadece dokunmatik ekrandan ibaret olan cihazları tutuşturmakla olmaz. Yapılması gereken bu mevcut kısırdöngüyü kırmak ve sistemi öğretmenler de dahil olmak üzere baştan aşağı yenilemektir. Bunun için de klavyeli sistemler tercih sebebi olmalıdır.

Bu sayede öğrenciler sadece okumayı değil, yazmayı ve çeşitli yollardan iletişim sağlamayı da öğreneceklerdir. Bu da yönelimin tabletlere değil PC'lere doğru olmasını gerekli kılmaktadır.

Düşük maliyetli PC'lerle yapılacak eğitim öğrencilerin hem çok daha etkin hem de daha etkilişimli bir öğrenim almaları sağlayacaktır.

http://chronicle.com/article/A-Conversa ... es/132591/
 
bili bili nin işine gelmeyen ne acaba tabletlerde windows kullanılmıyor olması mı yoksa?
 
Noldu windows'u seçmedi mi bakanlık? Ücretsiz işletim sistemi mi seçildi? Kedi ulaşamadığı ete...
 
Aslında bu bakanlıkla ilgili değil İOS, Bill Amcaya yurt dışı uygulamalarda da fersah fersah fark attı şimdi Androidde bu alanda iyi gelişiyor o sebeple Bill Amca kamuoyu yapacağım diye kasıyordur.
 
Evet ben de biraz inceledim bu sayısını.
hardware.gif
 
http://www.meb.gov.tr/duyurular/duyurua ... sp?ID=9590

Bill Gates'in Yükseköğretim ile İlgili Görüşleri

Haziran 25, 2012
Yükseköğretim Geleceği Hakkında Bill Gates ile bir görüşme

Mark Abramson for The Chronicle
Jeffrey R. Young, Muhabir

Bill Gates bir üniversite bitirmedi, ama bugün yüksek öğretimi şekillendiren en güçlü isimlerinden birisi. Onun bu etkisi dünyanın en zengin hayırsever kuruluşlarından olan ve onun eşbaşkanı olduğu Bill & Melinda Gates Vakfının faaliyetleri dolayısı ile olmaktadır. Bu vakıf en önemli misyonu olarak eğitimi seçmiştir.

The Chronicle

Pazartesi günü Sayın Gates ile üniversitelerin teknoloji kullanılarak nasıl dönüştürülebileceği konusunda görüşlerini almak üzere kendisiyle özel bir röportaj yaptı. Onun yaklaşımı basit bir şekilde tablet bilgisayarlar veya diğer teknolojik aygıtları sağlamak ve değişimin gerçekleşmesini ümit etmek değildir. O, böyle bir modelin "gerçekten kötü bir sicilinin olduğunu" düşünüyor. Bunun yerine, Bill Gates'in vakfı mevcut yüksek öğretim modelinde birçok öğrencinin yükseköğretimden mezun olmasını geciktiren ya da okulu bitirmesini engelleyen "verimsizliklerin" giderilmesine yönelik olarak çalışan reformculara mali kaynak sağlıyor. Ve üniversite öğretiminde öğrencilerin en seçkin profesörlerin derslerini videodan izleyip, sınıftaki zamanlarını grup projeleri ve diğer etkileşimli faaliyetler için kullanmaları gibi kökten yenilikler teklif ediyor. Kendi kelimeleriyle "sınıflara çok sayıda öğrencinin ders için doldurulmasının" yakın gelecekte artık modası geçmiş bir şey olarak değerlendirileceğini söylüyor.



Microsoft'un kurucusu bütün cevapları bildiğini iddia etmiyor. Gerçekte Vakfın sürecini, sürekli bir iyileşme hareketinin destekleyicisi olarak görüyor. "Yeni şeyler denemek, denerken hata yapmak, hatalardan ders çıkarmak ve bu süreçte yeni ortaklar bulmanın" kaçınılmaz olduğuna inanıyor.



Bu mülakat Gates'in Morrill Kanunu'nun 150'nci yıl dönümünün kutlanacağı bir toplantıda yapacağı açılış konuşmasının arefesine denk geldi. Morrill kanunu ulusal düzeyde arazi hibesi yöntemi ile üniversite kurulması yöntemini başlatmıştır. Söz konusu toplantı Washington D.C. de yapılacak olup kamu arazi hibesi ile kurulan üniversiteler birliği tarafından desteklenmektedir.



Soru: Siz uzunca bir zamandan beri eğitimle ilgileniyorsunuz. Ben 1995 yılında yayınlanan 'The Road Ahead" adlı kitabınızı okudum, burada bir eğitim vizyonu ortaya koymuşsunuz ve eğitimin teknoloji ile nasıl dönüştürülebileceğini açıklamışsınız. Bu vizyonun bazı kısımları bunca yıl sonra halâ tam olarak oluşmamış görünüyor. Sizce de bu öngörülerin gerçekleşmesi sizin düşündüğünüzden daha uzun bir süre aldı mı?



Cevap. Doğru, eğitim çok fazla değişmedi. Yani, kurumsal eğitim demek istiyorum; internet K-12 veya yüksek öğrenim düzeyinde köklü bir değişiklik getirmedi. Bunu diğer teknoloji yenilikleri için de söyleyebiliriz. Bazı insanlar televizyon teknolojisinin köklü bir değişiklik getireceğine inanmıştı. Bilgisayar destekli öğretimle öğrencilerin alıştırma yapabilmelerinin yenilik getireceğine inanmıştı. Yani geçmişte insanlar teknolojinin yapıp edebilecekleri hakkında gereğinden fazla iyimser olmuşlardı. Fakat bu sefer durum farklı, daha köklü bir şeyden bahsediyoruz. Aslında teknoloji ile kişisel öğrenmenin değiştiğini söylemek mümkün. Yani, istekli öğrencilerin internete girip (değişik uzunlukta) videoya kayıtlı dersleri bulabilmeleri, izleyebilmeleri onların eskiye göre çok daha iyi şeyler öğrenebilmelerine imkan verdi. Fakat genel olarak örgün eğitimde bütün öğrenciler için konuşmak gerekirse yüz yüze eğitimle teknolojiye dayalı eğitimin hangisinin daha iyi olduğuna karar vermek oldukça zor. Aslında bunların hangisinin daha iyi olduğunu ölçecek bir ölçek te yok. İki üniversiteyi karşılaştırmak isterseniz, girdiler hakkında çok şey söyleyebilirsiniz; bu üniversitenin öğrencilerinin SAT puanları şuna göre daha yüksek filan gibi. Bu bazen sizin duymak istediklerinizin tersi şeklinde de tezahür edebilir. Yani siz şunu bekliyor olabilirsiniz; "biz SAT puanları düşük olan öğrencileri alıyoruz, ve onları gerçekten iyi eğitilmiş avukatlar olarak mezun ediyoruz." Bunun yerine "biz SAT puanları yüksek öğrencileri alıyoruz, onlara nasıl bir eğitim verdiğimizden emin edeğiliz, ama bu öğrencilerin zeki olduklarını biliyoruz, muhtemelen bizden mezun olduklarında da halâ iyi durumdadırlar." Kısacası bu alanda deney yaparak iyi işler yaptığınızı gösterecek bir ölçek maalesef yok.



Soru: Peki kimi suçlamalı? Üniversitelere yanlış mesajlar veren US News gibi sıralamalar veya benzeri şeyleri mi?



Cevap: Evet kesinlikle, en iyi öğrenciler için rekabet eden üniversitelere bunu yaptıran bazı mahzurlu teşvikler söz konusu. Hali hazırdaki durum gibi, üniversiteleri daha seçkinci olmaya iten davranışları ödüllendirmek istemezsiniz. Belki bunun yerine mezuniyet oranları, mezunların aldıkları eğitimlerden dolayı edindikleri kalite gibi şeyler için ödüllendirmek istersiniz. Mevcut teşvik sistemleri girdilerin kalitesini ödüllendiriyor, çıktıların değil.



Soru: Walter Isaacson'unun yazdığı Steve Jobs biyografisinde etkileyici bir kısım var, orada siz Mr. Jobs'ı vefatından kısa bir süre önce evinde ziyaret ediyorsunuz ve ikinizinde katkıda bulunduğunuz teknolojik yenilikler hakkında konuşuyorsunuz. Steve Jobs'ın teknolojinin eğitimi nasıl etkileyeceğini sorduğunu hatırlıyorum. Ona ne cevap verdiniz?



Cevap: Vakıftaki işlerimden dolayı eğitim dünyası ile yakından ilgileniyorum. Çıkıp bazı charter okullarını, fakir mahalle okullarını, ön lisans veren bazı okulları, farklı üniversiteleri ve öğrencilerin cesaretini kıran ekonomik şartları yerinde görme fırsatım oldu. Bütün bunları gördükten sonra, peki, teknoloji bu durumları nasıl değiştirebilir, acaba öğrenciler kampüse daha az gelmek zorunda olsalar iyi mi olur diye düşünüyorsunuz. Teknolojinin yapamayacağı bazı şeyler ne olabilir diye düşünüyorsunuz. İşte tam da bu noktada hibrit öğretim modelleri, yani ne tamamen dijital ne de tamamen yüz yüze, aslında dijital araçların yüz yüze eğitimin verimini artırabilme olasılığı beni heyecanlandırıyor. Yani isteksiz, morali bozuk, kafası karışık öğrenciler öğretim elemanlarından ders dinlemek yerine grup çalışması ile daha iyi öğrenirler mi diye düşünüyorum. Yani bu çeşit bir vizyona sahip olanların ve yenilik düşünenlerin işin içine katılması gerektiğini düşünüyorum.



Soru:O konulara biraz daha girersek, siz çok kişinin bildiği gibi üniversiteyi bitirmediniz, Harvard'ı bitirmeden Microsoft şirketini kurmak için terk ettiniz. Harvard ve MIT daki EdX hakkında ne düşündüğünüzü merak ediyorum. Bu çeşit ücretsiz online dersleri alanlara sertifika verilmesi modeli konusunda ne düşünürsünüz?



Cevap: Nihayetinde, işverenlerin gerçekten inandıkları bir şeylere sahip olmak durumundayız. Bugün bu, büyük ölçüde diploma anlamına geliyor. Eğer diplomanız varsa bir işe başvurabiliyorsunuz, yoksa birçok iş için değerlendirmeye bile alınmıyorsunuz. Dolayısıyla sorun, bu yeterlik veya ehliyet konusunu biraz dönüştürüp geliştirebilir miyiz sorunu. Aslında bir şeyi bildiğinizi ispatlamayı o bilgiyi edinme yolunuzdan ayırabilmek en iyisi olurdu. Örneğin, benim sadece bir lise diplomam var, ama ben profesyonel bir öğrenciyim. Bilgisayarda dersleri izleyerek öğrenmeyi ve internet üzerinden iş yapmayı seviyorum. Yani OpenCourseWare ve benzeri online derslere ilgi duyduğum için kullanıyorum, ve onlardan çok şey öğreniyorum.



Soru: Bu ilginç. Bu konuya teknoloji sektörünün ilgi duyduğunu duyuyorum, örneğin Microsoft gibi şirketlerin programcı çalıştırdığını biliyorum, fakat sizce bu insani bilimlerde işe yarar mı, bu alanlarda yetişmişliği veya uzmanlığı ölçmek daha zor netekim.

Cevap: Şimdi, dediğiniz gibi bu konularda objektif olunabilecek birçok alan var. Mesela, bir hemşire veya doktor olacaksanız, bu çeşit meslekler için uygulanan sınavlar var. Fakat daha az belirgin olan alanlar da var; mesela pazarlamacılık veya benzeri alanlar öyle, aslında bu alanlar için üniversite diploması işe yarar mı ondan bile emin değilim. Genel olarak dört yıllık diploma gerektiren mesleklerin gerektirdiği bilgiye sahip olmayı, birçok işveren çalışanlarında istenen bir şey olarak değerlendiriyor. Söz konusu bilgilerin sınavını kendileri yapmak yerine üniversitelerde bu çeşit deneyimlere sahip olduğunuzu bilmek onlar için yeterli oluyor.



Soru: Gates Vakfı çok sayıda geleneksel üniversiteye ve yüksek öğretimdeki bir çok yeni yatırımcıya on milyonlarca dolar verdi. Bu parayla siz kendi üniversitenizi kurabilirdiniz, hiç kendi üniversitenizi kurmayı düşündünüz mü?



Cevap: Doğru, yeni üniversite kuran girişimcilere desteğimiz oldu. Bunlar daha çok, az maliyetli, uygun öğrenci kitlesine hitap eden ve teknolojiyi doğru kullanan modeller deniyorlar.



Bizim rolümüz ise bundan farklı. Bizim rolümüz hali hazırda çok sayıda profesörü, çok miktarda arazisi, iyi itibarı olan üniversitelerin bazı şeyleri daha iyi yapmalarına yardımcı olmak; yani bunlar neler olabilir, örneğin üniversiteyi bitirtme oranlarını yükseltmek, bocalayan öğrencileri tekrar kulvara çekmek gibi.



Birçok iyi bilinen üniversitenin mezuniyet oranları yüzde 60 da kalıyor, ortalama bir üniversitenin mezuniyet oranı yüzde 30 larda! Burada büyük miktarda bir kaynak israfı söz konusu, öğrenciler mezun olamadan büyük bir okul harcı borcunu yüklenmek zorunda kalıyor, kendilerine olan öz güvenleri yara alıyor. Bir öğrenciyi üniversiteyi bitirmeden bırakmak herkes için bir felaket. Buna rağmen bu konularda daha iyi durumda olan üniversitelerin neyi iyi yaptığını araştıran çok az çalışma var. Yakın zamana kadar bizim desteklediğimiz bazı çalışmalarla hangi üniversitede durum nedir biraz ortaya çıktı, bu üniversitelerin yüzdesi örneğin yüzde 80 ise bunlar neyi doğru yapıyor? Bu üniversiteler başta daha iyi öğrencileri mi kabul ediyor yoksa aldıktan sonra bu öğrencilere farklı şeyler mi yapıyorlar…



Soru: Bu günlerde iş dünyasının yükseköğrenimdeki rolü çokça konuşuluyor. Bir çok online eğitim programları şirketler tarafında yürütülüyor. Virginia Üniversitesi'nin rektörünün zorla istifa ettirilmesinin arkasında kısmen bir üniversitenin ne kadar hızlı bir şekilde online eğitime geçmesi, veya bir üniversitenin kâr amaçlı bir iş yeri yaklaşımı ile yönetilmesi konusunda kamuoyundaki fikir ayrılıkları vardı. İş dünyasının veya sizinki gibi vakıfların üniversiteler üzerinde çok fazla etkisi olduğunu düşünen insanlara ne cevap verirdiniz?



Cevap: Siz mezuniyet oranlarının yükselmesine veya bu oranların bilinmesine karşı iseniz, o zaman bizim kötü şeyler yaptığımızı düşünebilirsiniz. Çünkü biz, bu sıkı bütçe döneminde işe yaramayan uygulamaların terk edilmesini ve daha iyi uygulamaların düşünülmesini savunuyoruz.



Bizim amacımız aslında açık; Amerikan eğitim sistemini insanların hayatında fırsat üreten ve ülkeye artı değer katan bir cevher olarak görüyoruz. Soru, bu sistemi nasıl geliştirir, iyileştiririz, özellikle diğer ülkeler bizim sistemin iyi yönlerini bulup taklit etmeye çalışırken, onların üniversiteleri hızla gelişiyor, verimlilik oranları artıyorken.



Onların öğrencilerinden matematik ve fen alanlarına yönelenlerin oranları bizimkinden daha fazla. Ülkenin ekonomik sistemini destekleyen ve insanlara kişisel fırsatlar sunan bu alanda daha iyi ne yapabiliriz? Bu konulara ne kadar az yatırım yapıldığı insanı gerçekten şaşırtıyor. Örneğin niye bazı öğretmenler diğerlerinden daha iyi öğretebiliyor? Niye bazı üniversitelerin mezuniyet oranları yüzde 7 gibi yerlerde sürünüyor? Bu üniversiteler niye öğrencilerin daha başarılı olmaları için daha çok gayret sarfetmiyor? Mevcut durumun anlaşılması için biraz ışık tutmak iyi bir şeyse, biz iyi şeyler yapıyoruz demektir, ama buna önem vermiyorsanız tabiî ki farklı düşünebilirsiniz.



Soru: Doğrudan sormak gerekirse, iş dünyasında başarılı olmak için birinin ne yapması gerekiyor? İş dünyasında başarılı olanların üniversitenin işlerine karışma hakkı oluyor mu ya da olmalı mı sizce?



Cevap: Üniversitenin işleri ya da sorunları üniversitede çalışan insanlar tarafından çözülececeğini düşünüyorum, yeni yaklaşımlar da üniversitelerde denenecek. İş yerinin penceresinden üniversitelere seslenip, şu işinizi şu şekilde yapın diyen çok fazla işadamının olduğunu sanmıyorum. Bunu hiç duymadım. Biz sadece bize gelip şöyle bir fikrim var diyen yeni şeyler deneyen insanların fikirlerini fonlarımızla destekliyoruz. Üniversitelerin bu tarz iyi içerik kullanan, öğrencilerle oturup onların dertlerini dinleyen, onlara moral veren, laboratuarlarda yardım sağlayan insanlara ihtiyacımız var.

Örneğin şu üniversitelerdeki takviye matematik konusunu ele alalım. Bu tamamen bir felaket! Bir üniversiteye kabul edilmişsiniz, diyorlarki senin matematik bilgin yeterli değil, sen şu takviye matematik dersini al, sonra o dersi de berbat bir şekilde öğretiyorlar, başarısız oluyorsunuz, bu sizin özgüveninize nasıl zarar verir, hiç düşündünüz mü? Belki uygun bir teknik yaklaşımla bu düzeltilebilir, bir fark oluşturulabilir.



Kısaca biz üniversitedeki insanlara doğru şeyleri denemeleri için fon sağlıyoruz. Ee tabii diğer bazı insanlarda farklı düşünüyor o konularda, ama siz üniversiteyi bitirmenin mezuniyet oranlarını artırmanın iyi bir şey olduğunu düşünüyorsanız, er ya da geç bu yaklaşımları takdir edersiniz.



Soru: Ama bu fonlar insanlara bazı çeşit yaklaşımlar için teşvik sağlıyor, sadece sizin vakıf değil, diğer vakıflar da kendi amaçlarına uygun şeyleri destekliyor. Bu da siz doğrudan şunu yapın demeseniz de aklınızdaki şeyleri yaptırtmak için oldukça etkili bir araç değil mi?



Cevap: Biz üniversitelerdeki değişimi destekliyoruz. Yani bazı üniversiteler bize gelip "benim mezuniyet oranlarını artırmak için şöyle bir fikrim var" diyor, "yeni şeyler deneyeceğiz ama bunu yapacak bütçemiz yok" diyor. Mesela biz hibrit bir ders modeli denemek istiyoruz diyor, bazı kısımları online bazıları yüz yüze, ve biz bunu elit öğrenciler için değil zorda olan, zorlanan öğrenciler için yapmak istiyoruz diyor, işte biz bunlara fon sağlıyoruz. Bunlar başarılı olarak deneyen birkaç üniversite var sa bunları nasıl yaygınlaştırabiliriz? Bu zor bir konu. İş dünyasındaki gibi değil burada durum, çok yavaş yayılıyor başarılı uygulamalar.



Soru: Size göre okullardaki mezuniyet oranlarını yükseltmenin bir yolu fazladan dersleri ayıklamak. Bu bazılarına göre üniversitelerin genel kültür ve vatandaşlık becerileri kazandırma fonksiyonların zayıflatıp sadece iş becerileri verilen yerlere dönüştürecek.



Cevap: Şimdi burada şöyle bir problem var, birçok üniversitede öğrenciler mezuniyet için zorunlu derslere talep çokluğundan dolayı kayıt yaptıramıyorlar. Kayıt yaptıramadığınız için mezuniyetiniz uzuyorsa, bu ciddi bir problemdir sizin için. Bunun iyi göstergeleri veya ölçütleri yok, üniversiteler eyalet desteği azaldığı için masrafları kısmaya çalışıyorlar, belki bir miktar okul harçlarını yükseltebilirler, federal desteğin de ne olacağı belli değil. Şimdi iyi vatandaş yetiştirmek için derslerin açılmasını ben de destekliyorum, ama bu dersleri herkesin zamanında alıp geçmesi için kapasite yeterli değilse ne yapacaksınız? Bu durum birçok öğrenci anketinde gözlenebiliyor. Bu çeşit dersleri bırakın insanlar mezun olduktan sonra online derslerle alsınlar çok istiyorlarsa.



Soru: 2010 yılında bir konferansta, siz sınıf odaklı derslerin öneminin azalacağını, ama video tabanlı derslerin cazibesinin artacağını öngördüğünüzü söylemişsiniz. Üniversite yöneticileri sınıf tabanlı dersler hakkında endişelenmeye başlasınlar mı?



Cevap: Eğer yeniliklere meraklı iseler, doğru şeylere yatırım yapıp yapmadıkları konusunda endişelenebilirler. Eğer merak ettikleri hep aynı şeyleri yapmaya devam edip edemeyecekleri ise, cevap hayır. Diğer ülkeler daha fazla öğrencilerine üniversite imkânı sağlıyorlar. Daha fazlası mezun oluyor. Bu konuda bizden öndeler. Eğitimin maliyeti artıyor, dolayısı ile bazı şeyleri değiştirmemiz gerekiyor. Bir noktada artık öğrencileri büyük bir anfiye doldurup ders anlatmak modası geçmiş bir şey olarak değerlendirilecek. Öbür yandan, öğrencileri küçük gruplarla bir araya getirip bir birlerine yardım edebileceği ve bu konuları niye öğrendiklerini birbirlerine açıklayabileceği ortamlar sağlamak daha önemli olacak. Sizin için önemli olan, ölçmeye değer, dönüt vermeye değer beceriler nedir? Bunlar bence değişiyor ve anfide ders anlatmak öğrencilerin küçük grup çalışmalarına göre bunları daha az destekliyor. Üniversiteler bu konuda değişmekte isteksiz ve tereddütlü. Ama birileri bunu zamanı gelince yapacak ama kim bilmiyorum, zamanı da bence geliyor.



Soru: Tablet bilgisayarlar bu aralar çok moda. Yüzey tableti daha geçen hafta piyasaya sürüldü Microsoft tarafından. Üniversite kampüslerinde iPadler var her yerde. Ama sanki siz tabletleri verip değişimin otomatik olmasını beklemiyorsunuz. Sizce tabletin bir fark oluşturabilmesi için ek olarak ne olmalı, ya da bunları düşünmek için henüz çok mu erken?



Cevap: İnsanlara sadece bazı cihazları verip çekilmenin korkunç bir sicili var. Gerçekten müfredat ve öğretmen de değişmek zorunda. Bir de klavyesi olmayan, yani öğrencilerin kendilerinin bilgi giremeyeceği şeyler asla işe yaramaz. Öğrencilerin ekrandan bir şey okuması yeterli değil. Yazı yazıp iletişime geçebilmeleri de önemli. Yani bir PC ortamı lazım, düşük fiyatlı bir PC ortamı.



Burada cihaz sınırlayıcı faktör değil, en azından birçok ülkede durum böyle. Eğer müfredatınızı iyi tasarlarsanız, sonrasında erişim için gerekli olan cihaza, öğrenciler bir şekilde pahalı da olsa bu cihaza ulaşabilir, meselâ kütüphaneden ödünç alabilir.



Soru: Size eğitim işlerine girmeniz için ilham veren bir profesör ya da öğretmen oldu mu? Vakfınızın yüksek öğrenime ilgisi neden? Vakıf aslında fonlarını başka bir alan için de kullanabilirdi? Bu tutku nereden geliyor?



Cevap: ABD'nin gücünü koruyabilmesi için en kritik alan olarak ben eğitimi görüyorum, eğitim derken K-12 ve yüksek öğrenimi birlikte değerlendiriyorum.

Yüksek öğrenimde bizim çok iyi, hatta dünyada en iyi olduğumuz bazı konular var. Bu konularda diğer ülkelerin bizimle yarışması hiç te kolay değildi. Ama ilk defa bu ülkeler bu konuların bazılarında mesafe katettiler. Mesela Çin'deki en iyi üniversiteler, Tsinghua gibi, aynı zamanda dünyada da en iyi üniversiteler arasında, en iyi 50 arasında. Bizim teknolojik avantajımızı kullanıp iki kat çalışmamız gerekiyor. Bunun mevcut mali ve finansal ortamda kolay olmadığını biliyorum, ama bu konu bence çok önemli. Ben kendim, mükemmel bir lisede okudum, çok iyi bir üniversiyete gittim, 3. sınıftan terk etmiş te olsam bana çok şey kattı. Çok iyi hocalarım oldu. Bu fırsatlara diğer öğrencilerin de sahip olması bence çok önemli. Hem ülke açısından hem de kişisel açıdan.



Soru: Vakıf olarak, ufukta ne görüyorsunuz? Yeni alanlara yönelecek misiniz? Ulusal sağlık alanı meselâ, veya diğer alanlar?



Cevap: Hayır, şimdi odaklandığımız alanlar da–global düzeyde sağlık, tarım, fakirlere yardım, ulusal düzeyde Amerika'da eğitim- hedeflerimize ulaşmadan yeni alanlara yönelmeyeceğiz. Çünkü, bunlar yeteri kadar zor alanlar zaten. Biz yeni şeyler öğrenmek, denemek, belki hata yapmak, yeni ortaklar bulmak istiyoruz. Çok dramatik sonuçlar elde edinceye kadar – ki buda önümüzdeki 10 – 20 yılda olmaz- yeni şeylere odaklanmayacağız. Yani kendi alanlarımızı seçtiğimizi düşünüyoruz, ve her yıl biraz daha mesafe katetmeyi umuyoruz.



Soru: K-12 düzeyindeki faaliyetlerinizden öğrendiğiniz ve yüksek öğrenime getirmek istediğinizi ilhamlar var mı?



Cevap: K-12 düzeyinde motivasyonun önemini öğrendik. Bir çocuk niye cebir öğrensin? Bunu bir iş fırsatı ile veya hayat amacı ile ilişkilendirmek o kadar kolay değil. Okul dersleri nasıl daha ilginç hale getirilebilir? K-12 sistem olarak işleyiş, standartlar ve personel açılarından daha homojen bir yapı, yüksek öğretime göre. Yüksek öğretimde çeşitlilik var. Bu yüzden birisi yüksek öğretimde bir konuda iyi bir uygulama yapıyorsa, bunu diğer kurumlara yaygınlaştırmak kolay değil. Çok fazla iyi ölçekler yok, durumu anlamak için. Liselerde mesela okulu terk oranlarını bir ölçü olarak alabilirsiniz. Ama mezuniye oranı daha zor bir kavram. Benzer şekilde kalite göstergeleri çok çeşitli. SAT puanları gibi altın bir ölçümüz, veya çocuklar arkada kalmasın (no child left behind) gibi bir aracımız yok elimizde üniversitelerde. Kariyer amaçları konusunda öğrenciler de çok daha farklı noktalarda liseye göre. Kısacası, üniversiteleri çalışmayı zor yapan bir çok faktör var, fakat liselerle ortak yönleri de var. Ama ikisini de düzeltmek benzer şekilde önemli.



Çeviri:
Prof.Dr. Cengiz Alacacı

Talim ve Terbiye Kurulu Üyesi
 
tablet verileceği bile şüpheliyken işletim sistemi en son iş artık...bu arada başlıkta klavye ile kalem naıl özdeşleştirilmiş merak ettim doğrusu...klavye yerine öğrencinin tablete kalemle yazması daha etkili olur üstelik 8)
 
Konuyu hortlatmış olacağım ama şu daha yeni gördüğüm haber dikkatimi çekti. Sizinle paylaşmak istedim:

Finlandiya okullarda el yazısını kaldırıyor.
Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı PISA'nın verilerine göre en iyi eğitim sistemine sahip olan Finlandiya ilköğretimde devrim niteliğinde bir adım atıyor. Finlandiya okullarda el yazısı dersini kaldırıyor.

Finlandiya 2016 yılında itibaren ilköğretimde el yazısı dersini kaldırmak için çalışmalara başladı. İlköğretim ders programında "El yazısı" dersi yer almayacak.

"Helsinki Times" gazetesine konuşan Finlandiya Eğitim Bakanı Minna Harmanen, ilköğretimde "okuma-yazma" şeklini değiştirme zamanının geldiğini söyledi.

Klavyede hızlı yazmanın önemli bir yeteneğe dönüştüğünü savunan Finlandiya Eğitim Bakanı Minna Harmanen, günlük yaşamda da, hızlı klavye kullanmanın artık bir ihtiyaç olduğunu belirtti.

Eğitim Bakanı Minna Harmanen, ilköğretimde öğrencilere yazmayı klavye üzerinden öğretmeyi zorunlu hale getireceklerini ancak öğrencilerine el yazısı öğretmek isteyen öğretmeleri de serbest bırakacaklarını ifade etti.

İlköğretimde el yazısını kaldırmak için çalışma başlatan diğer iki ülke ise, İsviçre ve ABD olarak öne çıkıyor.

Kaynak: http://www.ntv.com.tr/egitim/finlan...ldiriyor,5n45ctG43USYyDBw-rHMLQ?_ref=infinite
 
Yapılan araştırmalarda tablet ve cep telefonu kullanımın kişilerde bilgisayarlardan daha fazla fizyolojik zarara yol açtığı ortada, işin eğiyim kısmına hiç girmiyorum ki...O hepimizin malumu.
 
mruh' Alıntı:
Konuyu hortlatmış olacağım ama şu daha yeni gördüğüm haber dikkatimi çekti. Sizinle paylaşmak istedim:

Finlandiya okullarda el yazısını kaldırıyor.
Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı PISA'nın verilerine göre en iyi eğitim sistemine sahip olan Finlandiya ilköğretimde devrim niteliğinde bir adım atıyor. Finlandiya okullarda el yazısı dersini kaldırıyor.

Finlandiya 2016 yılında itibaren ilköğretimde el yazısı dersini kaldırmak için çalışmalara başladı. İlköğretim ders programında "El yazısı" dersi yer almayacak.

"Helsinki Times" gazetesine konuşan Finlandiya Eğitim Bakanı Minna Harmanen, ilköğretimde "okuma-yazma" şeklini değiştirme zamanının geldiğini söyledi.

Klavyede hızlı yazmanın önemli bir yeteneğe dönüştüğünü savunan Finlandiya Eğitim Bakanı Minna Harmanen, günlük yaşamda da, hızlı klavye kullanmanın artık bir ihtiyaç olduğunu belirtti.

Eğitim Bakanı Minna Harmanen, ilköğretimde öğrencilere yazmayı klavye üzerinden öğretmeyi zorunlu hale getireceklerini ancak öğrencilerine el yazısı öğretmek isteyen öğretmeleri de serbest bırakacaklarını ifade etti.

İlköğretimde el yazısını kaldırmak için çalışma başlatan diğer iki ülke ise, İsviçre ve ABD olarak öne çıkıyor.

Kaynak: http://www.ntv.com.tr/egitim/finlan...ldiriyor,5n45ctG43USYyDBw-rHMLQ?_ref=infinite
bizimkilerde dersi kaldırıyor o da bişey mi :scared:
 
BBNET
Geri
Üst