Altın Saçlı Deniz Gözlü Çocuk

Kodla Büyü

Serdar Yıldırım

Site Gezgini
Mesajlar
75

Mustafa, Şemsi Efendi Okulu son sınıfa giderken, bir gün sınıf öğretmeni bugün okula bir müfettişin geleceğini, ona karşı saygılı olmalarını, soracağı sorulara doğru cevap vermelerini söyledi. Eğer bilmiyorlarsa kesinlikle parmak kaldırmamalarını ihtar etti. İlk dersten sonraki teneffüste öğrenciler arasında konuşulan tek konu müfettişin sınıfta ne gibi bir soru sorabileceğiydi. Müfettişin sorduğu bir sorunun bile bilinememesi, kötü bir intiba bırakırdı.

Bu durumda Mustafa, çalışkan öğrenciler arasında ön plana çıkıyor ve arkadaşlarına müfettişin sorduğu en zor soruyu bile doğru cevaplandıracağı sözünü veriyordu.

İkinci ders, ikinci teneffüs derken, üçüncü dersin ortalarına doğru kapı çalındı ve müfettiş sınıfa girdi. Müfettiş, öğretmenle bir süre konuştuktan sonra sınıfa dönerek ilk soruyu sordu: Osmanlı Devleti, Avrupa'yı fethetmek istedi ama neden başarılı olamadı?

Belki bu soru öğrenciler için, biraz ağır bir soruydu ama ağırlıkların kaldırılıp kaldırılamayacağı yani sorunun cevaplandırılıp cevaplandırılamayacağı da böyle bir soru sorulmadan bilinemezdi. Bu soru için, sınıfın en çalışkan dört öğrencisi parmak kaldırdı. Bunların arasında Mustafa da vardı. Aslında müfettiş sınıfa girip öğretmenle konuşurken, orta sıralarda oturan sarı saçlı, mavi gözlü ve o mavi gözlerinden zekâ fışkıran öğrenciyi hemen fark etmişti. Müfettiş, nedense bu sarışın öğrenciye parmak kaldırmasına rağmen, söz hakkı vermemiş, parmak kaldıran başka bir öğrenciden sorduğu sorunun cevabını istemişti. O öğrenci de, müfettişin beklediği bir şablon içinde soruyu cevaplamıştı.

İkinci soru, ilk sorudan çok daha zor olmalıydı. Bir devlet çıksa, diyelim ki, bu Osmanlı Devleti olsun, dünyaya hâkim olsa, bu durum ebediyete kadar devam eder mi?

Mustafa olaya bu paralelde dik bir çizgi çekmek ihtiyacını hissetmişti. Birbirine paralel giden iki doğru bu dik çizgiyle kesişmeliydi. Mustafa'nın parmak kaldırıp söz isteyerek soruya verdiği cevap şu oldu:

" Hayır, etmez. Bırak ebediyeti elli yıl bile devam etmez. Her ne için olursa olsun, başka milletleri boyunduruk altına almak, onları köle durumuna düşürmenin adı emperyalizmdir. Her millet kendi sınırları içinde özgür ve bağımsız yaşamalıdır. Yaşasın özgürlük, yaşasın bağımsızlık!.."

Mustafa'nın büyük bir coşku içinde söylediği bu sözler üzerine müfettiş, bir süre öğretmenle konuştuktan sonra, Mustafa'nın yanına giderek, O'nu alnından öptü.

" Yaşa Mustafa! Türk Milleti, senin gibi son derece bilgili, kültürlü ve düşüncesini korkmadan söyleyebilen, çağdaş yeni nesil gençlere emanet edilecektir. Sen Türk Milli Eğitimi'nin gururusun. "

SON

 
Serdar Yıldırım' Alıntı:

Mustafa, Şemsi Efendi Okulu son sınıfa giderken, bir gün sınıf öğretmeni bugün okula bir müfettişin geleceğini, ona karşı saygılı olmalarını, soracağı sorulara doğru cevap vermelerini söyledi. Eğer bilmiyorlarsa kesinlikle parmak kaldırmamalarını ihtar etti. İlk dersten sonraki teneffüste öğrenciler arasında konuşulan tek konu müfettişin sınıfta ne gibi bir soru sorabileceğiydi. Müfettişin sorduğu bir sorunun bile bilinememesi, kötü bir intiba bırakırdı.

Bu durumda Mustafa, çalışkan öğrenciler arasında ön plana çıkıyor ve arkadaşlarına müfettişin sorduğu en zor soruyu bile doğru cevaplandıracağı sözünü veriyordu.

İkinci ders, ikinci teneffüs derken, üçüncü dersin ortalarına doğru kapı çalındı ve müfettiş sınıfa girdi. Müfettiş, öğretmenle bir süre konuştuktan sonra sınıfa dönerek ilk soruyu sordu: Osmanlı Devleti, Avrupa'yı fethetmek istedi ama neden başarılı olamadı?

Belki bu soru öğrenciler için, biraz ağır bir soruydu ama ağırlıkların kaldırılıp kaldırılamayacağı yani sorunun cevaplandırılıp cevaplandırılamayacağı da böyle bir soru sorulmadan bilinemezdi. Bu soru için, sınıfın en çalışkan dört öğrencisi parmak kaldırdı. Bunların arasında Mustafa da vardı. Aslında müfettiş sınıfa girip öğretmenle konuşurken, orta sıralarda oturan sarı saçlı, mavi gözlü ve o mavi gözlerinden zekâ fışkıran öğrenciyi hemen fark etmişti. Müfettiş, nedense bu sarışın öğrenciye parmak kaldırmasına rağmen, söz hakkı vermemiş, parmak kaldıran başka bir öğrenciden sorduğu sorunun cevabını istemişti. O öğrenci de, müfettişin beklediği bir şablon içinde soruyu cevaplamıştı.

İkinci soru, ilk sorudan çok daha zor olmalıydı. Bir devlet çıksa, diyelim ki, bu Osmanlı Devleti olsun, dünyaya hâkim olsa, bu durum ebediyete kadar devam eder mi?

Mustafa olaya bu paralelde dik bir çizgi çekmek ihtiyacını hissetmişti. Birbirine paralel giden iki doğru bu dik çizgiyle kesişmeliydi. Mustafa'nın parmak kaldırıp söz isteyerek soruya verdiği cevap şu oldu:

" Hayır, etmez. Bırak ebediyeti elli yıl bile devam etmez. Her ne için olursa olsun, başka milletleri boyunduruk altına almak, onları köle durumuna düşürmenin adı emperyalizmdir. Her millet kendi sınırları içinde özgür ve bağımsız yaşamalıdır. Yaşasın özgürlük, yaşasın bağımsızlık!.."

Mustafa'nın büyük bir coşku içinde söylediği bu sözler üzerine müfettiş, bir süre öğretmenle konuştuktan sonra, Mustafa'nın yanına giderek, O'nu alnından öptü.

" Yaşa Mustafa! Türk Milleti, senin gibi son derece bilgili, kültürlü ve düşüncesini korkmadan söyleyebilen, çağdaş yeni nesil gençlere emanet edilecektir. Sen Türk Milli Eğitimi'nin gururusun. "

SON



:alkis:
 
Re: Ynt: Altın Saçlı Deniz Gözlü Çocuk

ATATÜRK
Doğum tarihi
4 ocak 1881
http://www.memurlar.net/haber/515484/
Atatürk'ün ilk nüfus kaydı
18 Ekim 1922 tarihinde hazırlanan nufus kayıt belgesinde 4 Ocak 1881 Salı günü doğan Atatürk, "Orta boylu mavi gözlü buğday tenli alamet-i farika tam" olarak ifade ediliyor
fft16_mf5649574.jpeg
 
bırakın artık bu uyduruk hikayeleri. çocukluğunu nereden bilecekler de sınıfta geçmiş bir olayı böyle ayrıntısıyla kayıt altına alacaklar. Bu çabalar onu insan kalıbından çıkarıp yüceleştirmek için uydurulmu hikayeler. Bırakında doğrusuyla yanlışıyla anlatılsın herşey.

Türkiyenin tarihindeki siyasi bir figür ve bence tarih doğru anlatılmalı. Onun söylemek istedikleri bile gizlenir hale geldi. kendisi çekinmemiş kayıtlar tuutturmuş vasiyet mektupları yazmış ama bizim kraldan çok kralcılar neden se onu kendisinden çok savunuyorlar.
 
xodeda' Alıntı:
bırakın artık bu uyduruk hikayeleri. çocukluğunu nereden bilecekler de sınıfta geçmiş bir olayı böyle ayrıntısıyla kayıt altına alacaklar. Bu çabalar onu insan kalıbından çıkarıp yüceleştirmek için uydurulmu hikayeler. Bırakında doğrusuyla yanlışıyla anlatılsın herşey.

Türkiyenin tarihindeki siyasi bir figür ve bence tarih doğru anlatılmalı. Onun söylemek istedikleri bile gizlenir hale geldi. kendisi çekinmemiş kayıtlar tuutturmuş vasiyet mektupları yazmış ama bizim kraldan çok kralcılar neden se onu kendisinden çok savunuyorlar.

:alkis: :alkis:

Hocam çok haklı şu ülkede Atatürke karşı oluşan tepkinin tek sebebi bu gereksiz hiçbir işe yaramayan hikayelerdir.
 
Yazının bir parçasını google de aratınca karşınıza tek bir resmi sayfa çıkmıyor. ordan burdan şehir efsaneleri. Onure etmek gerekiyorsa bunu Devrimleri ile yapmak kafi diye düşünüyorum. Gerisi paragrafta olduğu gibi hikaye. i
 
Geri
Üst