Şu çılgın vicdansızlar

Kodla Büyü

hamuş

Seçkin Üye
Seçkin Üye
Mesajlar
895
Şu çılgın vicdansızlar
Hakan Şükür kendi kendine çıktı “aslında Türk değilim” dedi. Sonra da, Hakan Şükür aslında Türk değilmiş diyenlere kızdı.
“Vicdansızlar” dedi.

*

Çok vicdansız şu Türkler...

*

Turgut Özakman hocamızın bi kitap daha yazması şart oldu artık:
“Şu çılgın vicdansızlar!”

*

Şaka bir yana...
Nutuk’a el konuldu.
Suç delili sayıldı.
Atatürk’ün, Türk milleti kavramını anlattığı ve bizzat kendi elyazısıyla notlar düşerek hazırlattığı Medeni Bilgiler kitabı, Ergenekon iddianamesine girdi. Silivri’deki duruşmada, irticayla mücadele faaliyetlerinde kullanılan suç delilleri salondaki ekrana yansıtıldı, görüntüler arasında Atatürk’lü afişler vardı. Kızılay’da stant açıp, Atatürk siluetli önlükler giyen öğrenciler hakkında, Kabahatler Kanunu’ndan işlem yapıldı. Cumhuriyet Bayramı için Ankara’ya gelen otobüsler, durduruldu, Atatürk posteri arandı, Atatürk posteri bulunan otobüsler, ıvır zıvır gerekçelerle trafikten men edildi. Türk bayraklarıyla Cumhuriyet Bayramı yürüyüşüne katılanlara biber gazı sıkıldı, tazyikli su sıkıldı, 73 yaşındaki kadıncağızın kaburgaları kırıldı. BDP’nin bulunduğu binaya Türk bayrağı asan vatandaşlar, tutuklandı.

*

Aynı ülkede...
Bodrum’a tatile gelen turist, omzuna Türk bayrağı yapılmasını istedi. Dövmeci, Türk bayrağı yerine PKK bayrağı kazıdı. Turist şikâyetçi oldu, dava Yargıtay’a gitti... Yargıtay suç değil dedi.

*

Bi Fransız, bi İngiliz, bi Alman, bi Türk, trenle seyahat ediyorlarmış; Türk olanı, çok rica edicem, bundan böyle fıkralarınızda bana Türk demeyin demiş...
İş bu hale geldi.

yılmaz özdil
 
Masa’llar diyarı
Oturduk masaya... Lozan Antlaşması’nı imzaladık.
“Memleketin tapusu”nu aldık.

*

İsmet İnönü çıktı TBMM kürsüsüne... “Bu antlaşma açıkça ifade etmektedir ki, birlik ve bütünlük içinde bir vatan, bağımsız bir vatan ve bu vatanın adı Türkiye’dir” dedi.

*

85 sene sonra...
İsviçre Konfederasyonu Başkanı, Ankara’ya resmi ziyaret yaptı. İsviçre’den Türkiye’ye gelen ilk devlet başkanıydı. Giderken eli boş gitmeyeyim dedi, Lozan Antlaşması’nın imzalandığı masayı getirdi, Cumhurbaşkanı Gül’e hediye etti. Aklınca jest yapmıştı... Suudi Kralı, Katar Emiri gibi “yükte hafif pahada ağır” bi şeyler getireceğine, “manevi değeri var” zannettiği masayı getirmişti.

*

Antlaşmaya ev sahipliği yapan Rumine Sarayı’nda senelerdir özenle korudukları... Türkiye’nin tapusunun, Cumhuriyet’in nüfus kâğıdının imzalandığı o tarihi masanın... Bizim açımızdan önemli olduğunu düşünmüştü.

*

O kadar önemsendi ki...
Cumhurbaşkanımız istemedi!

*

Alt tarafı yemek masası ebatlarındaki masaya, 438 dönüm ebatlarındaki Çankaya Köşkü’nde yer bulunamadı...
Türk tarihinin, kaderinin “dönüm” noktasına imza atılan masa, 438 “dönüm”e sığmadı.

*

Depoya kaldırıldı iyi mi!
Mandal karşılığında hurdacıya verilecekmiş gibi, Resim Heykel Müzesi’nin deposuna koydular.

*

“Yuh be birader” haberleri yapılınca... Lütfettiler, depodan çıkardılar, Birinci Meclis’e taşıdılar.

*

Ve, dün öğreniyoruz ki...
BDP mebusları, İmralı’ya hediye olarak “dolmakalem” ve “AB üyesi ülkelerin anayasaları”nı götürmüş.

*

E kalem hazır.
Anayasa hazır.
Bi masa eksik.

*

Her şeyi sayın apo’dan beklemeyin kardeşim, çaba harcayın biraz...
Alın o masayı, İmralı’ya götürün.
Nasıl olsa biz kıymetini bilmiyoruz...
Bari onun işine yarasın...
Antlaşmayı o masada imzalasın.
 
İdil’im... mutlu yıllar
Sevgili kızım, İdil’im... Bu doğum gününde de yanında değilim. Esaretim başladığında yürümeye yeni başlamıştın, 15 aylıktın. Bugün 22 Şubat, üç yaşını bitiriyorsun. 21 aydır babalık yapamadığım için, senden özür diliyorum.

*

Maalesef çok erken tanıştın, hiç tanışmaman gereken hapishane yollarıyla... Gece yarıları annenin kucağında otogara taşındın, otobüs koltuklarında uyuklayarak bilmediğin mesafeleri teptin, sabahın köründe Hasdal kapılarına geldin, hepi topu bir saat kokunu içime çekebileyim diye, saatlerce bekleştin. Ne de çabuk tükeniyor o sayılı 60 dakika... Sana bunları yaşattığım için özür diliyorum.

*

Uzuuun ayrılık günleri ve alt tarafı bir saatlik görüşmeler nedeniyle, her seferinde adeta yeni baştan tanıştığımız için... “Sen de bizimle gelsene” dediğinde, gülümseyerek “yakında” dediğim için... Ve, artık sanırım sen bile bildiğin, çoktandır “sen de gelsene” demediğin için... Senden özür diliyorum.

*

Ne diyebilirim ki sana bebeğim... Balyoz diye bir dava var, 3 Kasım 2002 seçimi bile yapılmadan önce, ben daha üsteğmenken, dijital belge hazırladığımı iddia ediyorlar; ortada henüz seçim yokken, ortada henüz kazanan yokken, ortada henüz hükümet yokken, henüz kurulmamış hükümeti yıkmaya teşebbüs ettiğimi öne sürüyorlar mı diyeyim? Üstelik, o dijital belgenin sahte olduğunu bilimsel olarak ispatladığım halde, imzam olmadığı halde, bilgisayarımda olmadığı halde, aleyhimde tanık olmadığı halde, görüntü-iletişim kaydı olmadığı halde, 16 sene hapis verdiler mi diyeyim? Uğruna canımızı vermeye hazır olduğumuz vatanımızda esir olduk mu diyeyim? Bunları bu yaşta anlayabilmen elbette mümkün değil... Yaşı anlamaya müsait olduğu halde, anlamazlıktan gelenler adına, senden özür diliyorum.

*

Büyüyeceksin, dünyayı tanıyacaksın; kendi ordusuna yapılan bunca saldırıyı, böylesine kayıtsızca seyreden başka bir memleket göremeyeceksin kızım... Ailelerimizden sanki vebalıymış gibi uzak durdukları, bulaşıcı olmasından korktukları, neme lazım filan diyerek arayıp sormadıkları, bizimle beraber eşlerimizi, çocuklarımızı da yaftaladıkları, yalnızlığa mahkûm ettikleri için... Senden özür diliyorum.

*

Bu mektubu, belki köşesinde yayınlar diye Yılmaz Özdil’e gönderiyorum. Çünkü, bu davaların sanıkları yazılıyor ama, mağdurları yazılmıyor. Bu davaların gerçek mağdurları, çocuklarımız... Toplumun, en azından bugünlük kendi çocuklarına sarılırken, bu gerçeği yüreğinde hissetmesi adına yazıyorum.

*

Canımın içi...
Doğum günün kutlu olsun.
Telafi edemeyeceğimiz, asla geri gelmeyecek bu kıymetli günlerde seni omuzlarımda gezdiremediğim, sarılamadığım, öpemediğim, masal okuyarak uyutamadığım, uyumanı seyredemediğim, saçını okşayamadığım, büyümene şahit olamadığım, kavuşacağım günü çaresizliğin sabrıyla beklediğim... 630 gündür olduğu gibi, bugün de babalık yapamadığım, yapamıyor olduğum için özür diliyorum.
Seni canından çok seven baban
Ayhan
 
Bambaşkan
Başbakanımız, imam.

Aynı zamanda, futbolcu. Stili çok benzediği için, lakabının Beckenbauer olduğunu, Brezilyalı teknik direktör Didi’nin kendisine hayran kalıp, Fenerbahçe’ye transfer etmek istediğini söylüyorlar.

*

Diplomalı iktisatçı...
Tobb’un 1 milyon 300 bin üyesi var, her üye 1 kişi alsa, işsizlik 1 milyon 300 bin azalır teorisinin sahibi.

*

Şair...
Şiir kasedi var.
Tiyatrocu...
Mason-Komünist-Yahudi manasına gelen Mas Kom Yah isimli oyunu yönetmiş, başrolünü üstlenmişti.

*

Bisküvi distribütörü’ydü.
Sonra işi büyüttü, ben ülkemi pazarlamakla mükellefim dedi.
Bir ara sucukçu’ydu.
Hatta, işler kesat diye ağlayan işadamlarına, eti doğu’dan al, batı’da sat, ben Kars’tan Erzurum’dan karkas et getirip, sucuk yapıp satmış adamım, bu işleri iyi bilirim, sen de öyle yap diye, akıl vermişti.

*

İett’cidir... Temizlik işçisi olarak geçici kadroyla girmiş, yükselmiş, otobüs garajında kantinci olmuştu.
Sendikacı’dır... Basın-İş’e bağlı darphane işçilerinin eylemine katılmış, grev gözcüsü önlüğü giymişti.

*

Pilot... Pırpır uçağın kokpitinde, pilot montuyla ve başparmağıyla okey işareti yaparken fotoğrafı var.
Kaptan... Vapur dümeninde, kaptan şapkasıyla fotoğrafı var.
Vatman... Demokrasi tramvaydır, amaç değil araçtır, gittiğimiz yere kadar gider, ineriz, lafı var.

*

Toplum mühendisi’dir...
Bunlar kaz güdemez.
Bırak davarı, keçi bile güdemez.
İki koyun gütmeden bu memleketi nasıl idare edeceksin, diye uyarır.

*

Nüfus planlamacısı’dır... Bir çocuk iflas, iki çocuk iflas, üç çocuk ehh, anca yerinde saymaktır, patinajdır, bize dört-beş lazım, marketten bezi al, temizle, çöpe at, bitti, tablo bu.

*

Doktor, ki...
Ben bu ülkenin doktoruyum der.
Uzmanlığı sanırım jinekoloji...
Çünkü sık sık, sezaryenle olursa ikiden fazla çocuk olmaz, niye daha fazla çocuk olmasın diye sorar.
Bi nevi eczacı...
Hap gibi anayasa hazırlamıştı.

*

Fahri savcı.

*

Geçen hafta, mimar’lıktan da anladığı ortaya çıktı. Çamlıca’daki caminin projesine son şekli bizzat vermiş, kubbelerini değiştirmiş, kapılarını büyütmüş filan.

*

En son...
Kuyumcu olduğunu öğrendik.
O işi de yapmış.

*

Bana sorarsanız, “beraber yürüdük biz bu yollarda” şarkısı eskidi artık... Başkanlık seçimi kampanyasında “sen neymişsin be abi” şarkısını kullanmakta fayda var.
 
And the Oscar goes to...
Artistlik yapma lan. Ananı da al git.
Bahtsız bedevi.

*

Cibilliyetsiz.
Fırıldak.
Kıvırmadan konuş.
Şerefsiz.
Ben sana sen demiyorum...
Sen de bana sen diyemezsin.

*

Milliyet gazetesinde yayınlanan Kasımpaşalı yazı dizisinden: “Recep Tayyip’in ağzının bozuk olduğunu bilen kapı komşuları Müşerref abla, bir gün ona yine küfür ettirmiş, katıla katıla gülmüş, sonra da poposuna vurarak cezalandırmıştı. Bunu duyan babası reis kaptan, beş-altı yaşındaki oğlunu ayağından tavana astı, küfretmesini yasakladı. 15-20 dakika sonra dayısı küçük Tayyip’i indirdi.”

*

Sap gibi durmanın manası yok.
Kelle.

*

İster asar, ister kesersin.
Dak edene duk edilir.
Afra tafra atma.
El-kol hareketi yapma.
Dur dinle be, 9 ay 10 gün be!
Sanki hepsi imam hatip anasını satayım. Bunları tasmalarından biz kurtardık. Kafası basmaz yav. Senden cacık olmaz. Gaza getiremezsin. Yemezler. Avrupa’dan delikanlılık bekliyoruz. Bekâra karı boşamak kolay. İcabında, alışmış kudurmuş. İddiasını ispatlamayan, oraya
işte ben üç nokta koyuyorum...

*

Bazı sahneleri Türkiye’de çekilen Argo’ya Oscar verdiler.

*

Tamamı Türkiye’de çekilen bizim argo’ya bi altın portakal bile vermediler, ayıptır, şerefsizliktir.
 
diyeceksiniz ki burası siyasi bir forum sitesi değil yılmaz özdil den para mı alıyorsun diyenlerde olabilir diğer yazarları da oku diyenlerde olacaktır muhakkak ben sadece doğrulara doğru demek için bu yazıları paylaştım katı siyasetçilik yapmadan yanlış olanı yanlış diyebilmek gerekir o parti bu parti değil amaç, amaç ülkemizin nereye gittiği ne kazandığı ne kaybettiği.
dün italyadaki seçimlerde sonuç çıkmamış çünkü halk o kadar bilinçli ki hiç birinin ülke için yararlı olacağını düşünmediğinden tepkisini göstermiş bizler neden bu şekilde olamıyoruz tüm partilere karşı bu kadar mı ülkemizi sevmiyoruz bu kadar mı kolay alındı bu memleket çok üzücü
 
iş bu yazıyı yazan vatandaşın kafasıyla aynı kafada olanlar yüzünden tayyip bu ülkede daha çooooooooooooook krallık yapar.
 
BBNET
Geri
Üst