Volcano Universal Gümüş Suyu Cihazı

Kodla Büyü

vezir101

Seçkin Üye
Seçkin Üye
Mesajlar
430
Günümüz dünyasında, güzel ve dengeli bir yaşamın önemi giderek daha da artmaktadır. Pek çok insan, sağlığını zinde tutmak ve gençlik ve güzelliğini koruma için spor salonlarına gidip spor yapmakta veya bunun için çeşitli yöntemlerden faydalanmaktadır. Bunların bazıları, bağışıklığı artırmak amacıyla, sürekli olarak vitaminler ve biyolojik olarak aktif katkı maddelerini almakta, ancak yine de neredeyse "zararsız” sayılabilecek gribal enfeksiyonlardan kalp hastalığı ve kanser gibi ciddi hastalıklara kadar çeşitli hastalıklarla karşı karşıya kalmaktadır.

Günümüzde, bu kadar geniş bir yelpazede var olan hastalıkların altında yatan nedeni anlamaya yönelik yeni bir yaklaşım bulunmaktadır. Son çalışmaların sonuçları, 1990'ların sonunda ortaya atılan, en kötü olanlar da dahil olmak üzere çok sayıda hastalığın gelişimindeki temel etkenin gizli endoparazit enfeksiyonları olduğu varsayımını doğrulamaktadır. Bu yüzden, herkes içlin, ilk olarak vücutlarını zararlı parazitlerden ve yaşam ve metabolizmalarının diğer yan ürünlerinden temizlemek son derece önem taşımaktadır. Ancak bundan sonra rehabilitasyon uygulamaları ve şifalı maddeler ya da prosedürler kullanılmalıdır. Bu yazıda, sizlere parazitlerin neden olduğu riskler hakkında daha fazla bilgi vermeye ve endoparazitik hastalıkların dağılımı ile ilgili çarpıcı istatistikleri ortaya çıkarmaya çalışacağız. Ve en önemlisi, size vücudunuzu parazitlerden arındırmak için Zapper Volcano yardımıyla gerçekleştirilen yeni ve kapsamlı bir yöntemi sunacağız.

Endoparazitler ve Buna Bağlı Hastalıklar

Teknik ilerlemelerin ve sanayileşmenin çağı, yaşadığımız yüzyıl olan 21. Yüzyıl, sağladığı tüm avantajlara ek olarak, modern dünyadaki ilerlemelerle beraber bizleri önemli olumsuzluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Uygun olmayan ekolojik çevre, cep telefonlarından yayılan elektromanyetik emisyonlar, bilgisayarlar ve ev aletleri, yüksek hızda yaşama, kötü beslenme alışkanlıkları, kronik yorgunluk ve sıkıntılar – bunların hepsi bağışıklığımızın giderek daha zayıf düşmesine ve sonuç olarak da çok sayıda enfeksiyöz ve parazitik ajanlar için kolay bir hedef haline gelmesine sebep olmaktadır.

Bizler her hasta olduğumuzda, bu sorunun üstesinden kendi başımıza gelmeye çalışmaktayız. Ancak bunu başaramadığımızda ise, genellikle kimyasal medikal maddelerin reçete edildiği tıbbi yardımlara başvurmaktayız. Bu yol semptomların azalmasına sebep olmaktadır. Fakat ne kadar olumlu gibi görünse de, çoğu kez yeni hastalıklar ortaya çıkmaktadır. Pek çok insan kronik hastalıklarla karşı karşıya kalmakta ve bu yüzden farklı tedaviler arasında geçiş yapıp durmaktadır. Nihayetinde ise bu hastalıklarla yaşamaya alışıyor gibi görünmektedir.

Resmi tıbbı tanılar, onaylanmış bir hastalık sınıflandırmasına göre yapılmaktadır. Birçoğumuz solunum yolu hastalıkları, grip kalp damar hastalıkları ve sindirim problemleri ile karşı karşıya kalmaktayız ve her gün birimize korkunç bir tanı olan kanser teşhisi konmaktadır. Tüm bunlar, tıbbın klasik yöntemlerle çözmeye çalıştığı, fakat çoğu zaman etkisiz göründüğü sorunların tam listesinden çok uzak kalmaktadır. Ayrıca Parkinson, kanser, AIDS, multipl skleroz, kas distrofisi, v.b. pek çok ciddi hastalığın etiyolojisi resmi tıpta bilinmemektedir. Bu hastalıkların kökenlerine ışık tutumayı hedefleyen farklı yaklaşımlar bulunmaktadır. Son yıllarda, bu yaklaşımların en önemlilerinden birinde, parazitik enfeksiyonların (parazitlerin neden olduğu enfeksiyonlar) patogenezde rol oynayan önemli bir etken olduğu iddia edilmektedir. Viroloji ve parazitoloji alanındaki çok sayıda çalışmanın sonuçları, hastalıkların altında yatan nedenleri yeni ve farklı biçimlerde görmemizi sağlamaktadır. Vücudumuzda yaşayan parazitlerin, yukarıda bahsedilen tüm hastalıklara özgü semptomlara neden olabildiği ortaya çıkmaktadır. Eğer vücut bu parazitlerden temizlenirse, uzun yıllardır mücadele verdiği tüm bu semptomlardan oldukça kolay bir şekilde kurtulabilir ve kendini yine güvende hissedebilir. Ne yazık ki, günümüzde pek çok uzman, bu tür bir tedavinin varlığını "görmemeye” devam etmektedir. Hastalıkların doğası hala sadece klasik kavramlarla açıklanmaktadır. Belki de bu daha kolay bir yoldur. Halk arasında vücudumuzdaki parazitlerin varlığı konusunda tartışmak yerine, soğuk aldığımızı veya kalıtsal bir hastalığımız olduğunu ya da sadece çaresiz bir hastalığımız olduğunu varsaymak daha olağan gelmektedir.

Neyse ki günümüzde paraziter hastalıklar ile ilgilenen bilim adamları tarafından yapılan çok sayıda çalışmaya ulaşabilmekteyiz. Bu açıdan, çok geniş bir hastalık grubundan aslında vücudumuzda mevcut olan çok sayıda parazitin sorumlu olduğu konusunda aynı sonuçları veren bağımsız çalışmalardan elde edilen bulgulara götüren birçok deney yapılmıştır.

ABD (Ross Anderson) ve Rusya (N.Kravchenko)'da yapılan resmi olmayan tahminlere göre nüfusun %90-93'ü parazit taşıyıcısı olup bu konuda bilgi sahibi değildir. 2006 yılında, parazitoloji alanında tıbbi çalışmalar yapan ABD'li araştırmacılar, yetişkin Amerikalıların %85'inin vücudunun en az bir parazit türüne ev sahipliği yaptığını bulmuşlardır. Bazı uzmanlara göre ise bu rakam %95'e kadar çıkmaktadır. Bu durum Avrupa'da Amerika'dakinden çok farklı değildir.

DSÖ (Dünya Sağlık Örgütü)'nün verilerine göre, dünya nüfusunun neredeyse %75'i sosyal yaşam standardına bakılmaksızın paraziter hastalıklarla enfekte durumdadır. Bu istatistik, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler için tipik bir örnektir. Var olan tüm hastalıkların %80'i ya doğrudan parazitlerle ilişkilidir ya da bu parazitlerin insan vücudundaki varlığının bir sonucu olarak ortaya çıkar.

Parazitik hastalıklar, çocukların zihinsel ve fiziksel gelişiminde yavaşlamaya neden olur, ayrıca daha ileri yaştaki bireylerin çalışma kapasitesini aşağılara çeker. Parazitler, bulundukları insan vücudunda alerjilere neden olur. Bunun sonucunda enfeksiyöz ve somatik hastalıklara karşı vücudun doğal direncini azaltarak aşı profilaksilerinin etkinliğini azaltır. Pahalı ilaçlar ve katkı maddelerini kullanarak veya yıllarca ciddi bir kronik hastalığı tedavi etmeye çalışarak bağışıklık sisteminizi güçlendirmeye barındırılan parazitlerin olması son derece olasıdır.

Tüm olguların %100'ünde kronik hastalıkların sebebi parazitik enfeksiyonlardır veya bu hastalıklara parazitik enfeksiyonlar eşlik etmektedir. Yine tüm olguların %60'ında ise bu hastalıklar helmint enfeksiyonlarından (parazit solucanlar) kaynaklanmaktadır. Dünya üzerindeki nüfusun %25'inden daha fazlası mikoz (mantar hastalığı) ile enfekte olur.

Bu istatistikler gerçekten korkutucudur. Buna inanamıyor musunuz? Bu iğrenç parazitlerin vücudunuzda yaşıyor olduğunu anlamak gerçekten zor değil mi?

Diğer bir istatistikte ise, patologlar tarafından incelenen ölü vücutların %90'ında büyük solucanlar, basit ve tek hücreli parazitler bulunduğu ve kanser hastalarının adeta parazitlerle dolup taştığı görülmektedir.

Parazitler, yediğiniz besinler yoluyla, yıkanmamış sebzeleri yediğinizde helmintlerin yumurtaları ile etkileşim sonucunda, parazitik canlıların taşıyıcısı olan et ve balıkların tüketimiyle, parazitlerin larvalarının bulunduğu depolardan su içme sonrasında, vb. yollarla sizlere bulaşabilir. Ayrıca, kontamine (kirli) topraklara dokunmayla veya banyo sırasında, plasenta yoluyla, enfekte böcekler tarafından ısırılmayla ve bazı durumlarda da ev tozları aracılığıyla, vb. deri yoluyla bulaşabilirler.

Birçoğumuz için, en çok bilinen hastalıklar, bakteriler, böcekler ve akarlardan kaynaklanır. Viral enfeksiyonlar medyadaki insanlar arsında tartışılmaktadır ve bu konuda yüzlerce kitap yazılmış ve yazılmaya devam etmektedir.

Dünya Bankası'nın tahminlerine göre, bağırsak helminlerinden kaynaklanan ekonomik kayıplar tüm hastalıklar ve yaralanmalar arasında dünyada dördüncü sırada yer almaktadır.

Dr. Ross Anderson yazısında: "İnsanlık tarihinin teşhis edilmeme oranı en yüksek sağlık sorunun parazitler olduğunu düşünüyorum. Bu açıklamanın oldukça cesur olduğunun farkındayım, ancak bu benim 20 yıllık deneyimim ve uygulamalarıma dayanmaktadır.” demiştir.

Parazitler nasıl canlılardır? Bu organizmalar konak olduğu canlı üzerinde yaşamlarını sürdürür ve besinlerini bu canlılardan sağlarlar. Parazitler, kendi enerjimiz, kendi hücrelerimiz veya yediğimiz yemekleri tüketerek ve hatta sağlığımızı iyileştirmek için kullandığımız sağlık ürünlerini dahi tüketerek bizim vücudumuzun içinde paralel bir hayat yaşamaktır. Sağlıklı yaşam ve beslenme süren birçok insanda, vücutlarındaki parazitlerin varlığı nedeniyle sağlılarında tam olarak bir iyileşme izlenememektedir. Öncelikle parazitlerden kurtulmadan, diyet egzersiz veya sıkılaştırma işlemleri ile vücudu iyileştirmeye çalışmak son derece tatmin edici olmayan sonuçlara yol açmaktadır.

Son 10-15 yıl içinde tüm dünyadaki tıp literatürüne göre helmintler, sindirim kanalı dışında, akciğerler, karaciğer, böbrek, kalp, kaslar ve eklemler, beyin, kan, deri ve hatta gözlerde daha sık görülebilir.

Ayrıca, parazitler her ortama kolayca uyum sağlayabilmektedir – En sık karşılaşılan sorunların belirtilerini kullanarak kendi varlıklarını gizlemektedirler. Ne yazık ki, bazı modern doktorlar, geleneksel yöntemlerle ve ilacın dozunu artırarak veya reçete edilen ilaç yelpazesini genişleterek bu semptomları tedavi etmeye devam etmekte ve daha büyük zararlar vermektedirler.

Bu nedenle, uzmanlar, geleneksel ilaçların tedavi etmekte başarısız kaldığı "populer” hastalıklardan muzdarip herkese bu parazitlerden kurtulmayı önermektedir.

Gerçeke, parazitlerin neden olduğu hastalıklar; mukoza üzerindeki lezyonlar, cilt hastalıkları (akne, pigment bozuklukları, siğil, topuk çatlakları, ayak parmak aralarında fungal lezyonlar), oral kavitedeki lezyonlar, anjina ve iç organların hastalıkları gibi resmi tıbba göre masum hastalıklar olarak kendilerini gizleyebilirler.

Persistan (inatçı) bronşit, pnömomi ve akut solunum yolu hastalıkları, askaris larvalarının ve solucanlarının akciğer alveollerinde dağılması sonucu ortaya çıkmaktadır. Örneğin, ateroskleroz, damar duvarında yaşayan trikomonasın neden olduğu bir hastalıktır.

Parazitlerin yoğun bir şekilde yayılmaya başladığında, yemeye başlayacakları ilk şey silikon olur. Ve bir kemik üreticisi olan kalsiyum silikon eksikliğinde emilememektedir. Bu nedenle de osteokondrozis, radikülit, artrit parazit kaynaklı hastalıklardır.

1992-93'te Moskova Viroloji Bilimsel Araştırma Enstitüsü'nde AIDS ile ilgili özel bir enfeksiyonunun AIDS gelişiminde önemli bir rol oynadığı bulgusunu doğrulamıştır.

Dr. Hulda Clark, belki de parazitler ve bunlara bağlı sorunların alanında en ünlü araştırmacıdır. Kendisi, tüm kanser ve AIDS vakalarının parazitik bir doğasının olduğuna ve eğer hastalar bu parazitlerden kurtulursa hastalıklarının da tedavi edileceğine inanmaktadır. Ancak, uzmanların çoğu, bizim burada ele aldığımız parazitler ve hastalıklar ile ilgili ifadelerinde oldukça temkinli davranmaktadır. Ve bunlar arasında sadece "olası” bir bağlantı olabileceğini kabul etmektedir.

Ancak, DSÖ'nün verilerine göre, her yıl dünya üzerinde gerçekleşen 50 milyon insan ölümünün 17 milyonu, enfeksiyöz veya paraziter enfeksiyonlara bağlı hastalıklardan meydana gelmektedir.

Multipl skleroz, artrit, psoriazis, hipertansiyon, ülser, kanser, kalp krizi, diyabet, inme, kısırlık, miyomlar, erozyonlar, kronik prostat iltihabı ve epididimal vaskülit diğer parazitler, virüsler, bakteriler ile ilişkilidir: Klamidya, Mikoplazmalar, Ureaplasma, Gardnerella, Genital herpes ve diğerleri. Günümüzde bu hastalıklar insanlar arasında oldukça yaygındır.

Tıp, kontaminasyondan kısa süre sonra ortaya çıkan ve hastanın vücudunun ateş, ağrı, kusma, hapşırma, vb. gibi belirtilerle reaksiyon verdiği hızlı enfeksiyonlar ve hastalıklarla savaşmak için mücadele etmektedir. Böyle durumlarda hastalar, immün sistemlerini uyaracak ilaçlar almakta ve nihayetinde vücutlarını iyileştirmektedir. Ancak ilaçlar, yavaş ilerleyen enfeksiyonlarla mücadelede güçsüz kalmaktadır. Çünkü hem ilaçlar hem de hastalar, bulaşma anını kaçırmış olur ve hastalığın erken ve neredeyse tedavisinin mümkün olmadığı çeşitli belirtilerle kendisini göstermeye başladığı evrelerini tanımada başarısız kalırlar.

Tıp dünyası, tek hücreli parazitler de dahil olmak üzere, sürekli olarak hücrelerde sığınarak varlıklarını sürdüren virüslerle çok daha fazla ilgilenmektedir. Ancak aslında bu basit organizmalar (trikomonas, klamidya, lamblia, mantarlar, askariazis, beyin solucanları, üreme sistemindeki ve gastrointestinal sistemdeki solucanlar, kas trişinleri, vb.) yavaş enfeksiyonlara yol açarlar.

Rusya'da parazitoloji kurucusu olan Akademisyen K.I. Skryabin, bağırsak solucanları ile enfekte olmanın yol açtığı korkunç potansiyelleri önceden görmüştür. Kendisi, "Ne ekonomik olarak refahlık ne de kitlesel sağlığı iyileştirici önlemler almak, ülkedeki insanlar ihmal göstermeye devam etikte etkin sonuçlara yol açacaktır.” Demiştir. O halde, yakınlarımıza "çaresi yok” denilen hastalıkları yenmeleri konusunda yardım edebilmek için parazitoloji ile daha yakından ilgilenmeliyiz.

Günümüzde, parazitik hastalığa sahip hasta sayısı dördüncü sırada yer alıyorken, kendimizi helmint enfeksiyonlarının bizi karşı karşıya bıraktığı tehlikeden bihaber bir durumda bulmaktayız. Kardiyovasküler hastalıklar ilk sırada yer alırken, ikinci sırada kanserler ve üçüncü sırada inme bulunmaktadır. Eğer birinci, ikinci ve üçüncü sıradaki hastalıkların patlak vermesinin sebep-sonuç ilişkisini incelersek, neredeyse hepsinin parazitlerin insan vücudunda bar olmasına bağlı olarak geliştiğini göreceğiz.

Parazitlerin sayısında çarpıcı bir artışın olduğu, kontamine gıda tüketimine bağlı tehlikenin inkar edilemez boyutlara ulaştığı ve ne yazık ki geleneksel tıbbın her zaman faydalı olamadığı günümüzde, kendimize dikkat etmemiz çok önemli bir hal almıştır. Bu nedenle, vücudumuzdaki parazitlerin neden olduğu tüm olası problemleri zamanında tanımak ve önlemler almak çok önemlidir.

İnsan vücudunda parazit varlığını gösteren en yaygın belirtiler şunlardır :

Gastrointestinal sendrom – gerekli besinlerin emilme yeteneğini azaltan bağırsak duvarı iltihabı.

Konstipasyon (kabızlık) – parazitlerin varlığı nedeniyle koledok kanalı ve bağırsağın mekanik olarak tıkanmasından kaynaklanır.

Diyare – parazitler tarafından üretilen maddeler neden olur, genellikle sulu dışkılama ile sonuçlanan sodyum ve klorür kaybına yol açar. Vücuttaki parazitlerin varlığından kaynaklanan inflamasyon nedeniyle karın içi organların şişmesi.

Anemi – besinlerin emildiği bağırsak mukozasına parazitler yerleştiği zaman oluşur.

Alerjiler de aynı zamanda vücut içindeki parazitlerden kaynaklanabilir. Bu parazitlerin metabolizmalarının ürünleri bağırsağa girer ve kan dolaşımına katılır. Bu da, alerjik bir raksiyona neden olan, spesifik koruyucu hücrelerin yüksek dozlarda üretimi ile kendini gösteren bir immün yanıtı provoke eder.

Eklemlerde ve kaslarda yerleşen ağrılar, tüm vücutta dolaşan parazitlerin son olarak eklem sıvısı ve kaslar gibi kendileri için en uygun ortama yerleşmesi sonrası görülen travma ve doku iltihabından kaynaklanır.

Hassas Ciltler – Bağırsak parazitleri ürtiker, döküntü, egzama ve alerjik yapıdaki diğer deri insan vücudundaki mikroorganizmaların varlığından kaynaklanabilir.

Bağışıklığın zayıflaması – Parazitler, vücutta immünoglobülinlerin salınımını azaltarak bağışıklık sistemini zayıflatabilir. Fakat bu arada, bu parazitlerin varlığı bağışıklık sistemini sürekli olarak uyarır. Bir süre sonra, immün sistemin zayıflaması insan vücuduna bakteriyel ve viral enfeksiyonların nüfuz etmesine neden olabilir.

Sinirlilik ve ankesiyete, solucan istilasının genel belirtileridir. Metabolik süreçlerin yan ürünlerinin SSS (santral sinir sistemi)'de yarattığı iritasyon sonucu oluşurlar.

Tipik halsizlik, hızlı yorgunluk, grip benzeri belirtiler, apati, konsantrasyon, dikkat ve bellek azalmasının eşlik ettiği kronik yorgunluk – Bu tip semptomlar, anemiye, intoksikasyona ve protein, kabonhidrat, yağlar ve özellikle A ve B12 vitaminlerinin yetersiz emilimi nedeniyle görülen besin yetersizliklerine yol açan vücutta yaşayan parazitlerin neden olduğu vücuttaki besin eksiklikleri ile ilişkilidir.

Uyku bozuklukları, yabancı varlıklara sinir siteminin verdiği bir reaksiyonu gösteren uyku sırasında diş gıcırdatma. Uykudan, özellikle de gece 01.00 ve 05.00 arasında sürekli olarak uyanma, vücudun parazitlerin karaciğerden atılması gereken toksik maddelerinden kurtulmak için verdiği mücadelenin bir sonucu olabilir. Biyoritm açısından, gecenin bu saatleri karaciğerin kontrolü altındadır. Uyku bozuklukları, anüs bölgesinde hoş olmayan his ve kaşıntılara yol açan parazitlerin bu doğal dışarıya açılış bölgesinden geçişi esnasında tetiklenebilir. Hemoroidlerin ana nedenlerinden biri, tektum mukozasının altında nematod bulunmasıdır.

Aşağıdaki bozukluklar vücutta parazitlerin mevcudiyetine işaret eden alarm verici işaretler arasında yr almaktadır : kilo artışı, aşırı açlık hissi, kilo kaybı, ağız kokusu, sivilce ve migren.

Kanser ve AIDS. Rusya'da 1990-1995 yılında, insan vücudundaki kanser hücrelerinin doğasını tespit etmek için hücresel, moleküler ve genetik düzeyde bilimsel deneyler yapılmıştır. Bu çalışmalar; St. Petersburg Doğum ve Jinekoloji Araştırma Enstitüsü, N.Petrov Kanser Araştırma Enstitüsü, Pasteur Epidemiyoloji ve Mikrobiyoloji Bilimsel Araştırma Enstitüsü, Radyolojik X-ray Merkez Araştırma Enstitüsü ve D. Ivanevski Moskova Viroloji Araştırma Enstitüsü'nde yürütülmüştür. Bu çalışmaların sonuçlarına göre, kanser hücreleri aslında ömrünün bir aşamasında kamçını (flagullu) kaybetmiş bir trikomonad'dır. Kanser ise, hastanın tam anlamıyla ölümle yaşam arasında olduğu trikomoniyaz veya daha doğrusu son aşamadır.

ABD'li bilim adamları, Fasciolopsis buski cinsinin trematodlarının kendi metabolizmalarından ortaya çıkan doğal atıkları yaydıklarını bulmuşlardır. Bu atıkların biri, kanser hücrelerinin hızla çoğalmasına neden olur. Bilimsel çalışmalar göstermiştir ki, bu trematodlar, kanser hastalarının çoğunun vücudunda bulunabilmektedir. Parazitlerin yok edilmesinden ve toksinlerin hastanın vücudundan uzaklaştırılmasından sonra, bu "tedavi edilemez” hastalıklar da ortadan kalkar. İçecekler, kozmetik maddeler ve ilaçların endüstriyel üretimlerinin yayılması ile beraber, insanlar, bağışıklık sistemleri için önemli hasarlarla karşı karşıya bırakmakta, dolayısıyla bu da parazitlerin penetrasyonunu kolaylaştırmaktadır. İnsan vücudunda barınan parazitlerin sayılarının artması, bu insanların hayatta kalma mücadelesini başlatır ve agresifliklerini artırır. Trematod hücreleri, ortofosfo-tirozin adında belirli bir madde üretmeye başlar, bu madde trematodların şizogoni denilen üremelerini uyarır ve böylece bu solucanlar hızla üremeye başlar. Parazitlerden salınan bu ortofosfo-tirozin, parazitlerin yerleştiği vücut hücrelerinin kontrolsüz büyümesine yol açar. Trikomonadlar, AIDS gelişiminde önemli bir rol oynar. Çünkü resmi tıp otoritelerin iddialarına göre, insanlardaki immün yetmezlik virüsünün oluşmasının ana nedeni insan lenfoid hücrelerinden ziyade bu trikomonadlardır.

Kanser paraziter bir hastalıktır ve AIDS ise süper-paraziter bir hastalıktır. Çünkü AIDS, bir insan paraziti olan trikomonad ve trikomonadın kendi paraziti olmak üzere iki parazitten kaynaklanmaktadır.

Eşlik eden mikroflora, kanser ve AIDS'in malignite (habislik) oranının artmasından önemli roller oynamaktadır. Çevre şartlarının kötü olması, kötü alışkanlıklar, radyasyon artışı, antibiyotik kullanımı, hormonal ajanlar, rastgele cinsel ilişkide bulunma gibi faktörler, önemli fakat primer olmayan sebepleri teşkil eder.

Erkeklerde, esas olarak bu semptomlar; prostatit, iktidarsızlık, adenom ve böbrek ve mesanede kumdur.

Genellikle, şunu anlamak çok önemlidir : eğer hasta iseniz, vücudunuzu parazitlerden arındırmalısınız. Ardından, yaşam tarzınızı değiştirmeyi deneyin, aksi takdirde tekrar hasta olma riskini taşırsınız.

Parazitler, insan vücudunda yıllar, hatta on yıllar boyunca yaşayabilirler ve kendilerini göstermeden en olumsuz koşullara uyum sağlayabilirler. Konak oldukları canlının bağışıklığı zayıfladığı zaman, örneğin ciddi bir hastalıktan sonra veya olumsuz çevresel faktörler, radyasyon, ilaçlar, vb. etkisine bağlı olarak oluşan stres sonrasında aktif hale geçerler.

Volcano Zapper'in oluşturulması için önkoşullar veya başka bir deyişle – kısır döngünün kırılma yolları

1988 yılında, Kanadalı Dr. Hulda Clark, vücudun taraması için yeni bir yol keşfetmiştir. Dr. Hulda Clark, radyo-elektronik ilkelerine uygun olarak SYNCHROMETER denilen özel bir cihaz geliştirmiştir. Buradaki fikir nedir? Eğer rezonans frekansı, belirli bir kaynak tarafından yayılan frekansa eşit olacak şekilde spesifik direnç ve endüktansı özelliklerine sahip harici bir devre oluşturursak, zincir titremeye başlar. Örneğin, insan vücudundakine benzer ses frekansları saçan bir jeneratör bağlarsak ve kontrol pedi üzerine bir virüsün laboratuar modelini yerleştirirsek, vücudumuzda bir virüs olup olmadığını belirlemek amacıyla rezonans sinyallerini dinleyebiliriz. Her canlının kendine özgü bir frekansı olduğunu varsayalım. Hulda Clark, bilinen parazit, virüs ve bakterilerin çoğu için deneysel olarak Rezonans Frekansları Şeması hazırlamıştır. Hulda Clark, bilinen parazit, virüs ve bakterilerin çoğu için deneysel olarak Rezonans Frekansları Şeması hazırlamıştır. Çalışmasındaki bir sonraki basamak ise, bakteri, virüs ve parazitlerin rezonans frekansını bildiğimiz ve bunları kullanabildiğimiz takdirde, birkaç dakika sonra bu parazitlerin kendi frekans aralığında sinyal vermeyeceği – yani ya ölecekleri ya da kalıcı olarak kilo kaybedecekleri hipotezini kurmak olmuştur. Çeşitli çalışmalar yürütüldükten sonra bu hipotezin doğru olduğu kanıtlanmıştır.

Bu buluş, Dr. Clark'ın faaliyetlerinin önemli ölçüde genişlemesini ve "zaping” adı verilen yeni bir tedavi metodu bulmasını sağlamıştır.

"Zapping” parazitler, bakteriler, virüsler, mantarlar dahil olmak üzere patojen organizmalara elektrik enerjisi yardımıyla selektif olarak hasar vermektedir.

Birçok patojenin iletkenlik aralığını bilerek, kendi ismini verdiği frekans şemasını kullanarak ve bir frekans jeneratöründen faydalanarak, Dr. Clark, hastalarını bilinen patojenlerin varlığı açısından test etmiştir. Bundan sonraki adım ise "zaping” uygulaması olmuştur.

Parazitik bir organizmaya kendi frekans aralığında değişken bir gerilimle muamele ederek buna zarar veririz. Dar bir frekans bandına sahip olan küçük organizmalar çok hızlı bir şekilde yok edilirler (5 voltluk bir gerilimle 3 dakikada). Pozitif frekanslar, yaklaşık 8 dakika içinde, virüsler, bakteriler ve parazitler dahil olmak üzere mikro-organizmaların tüm sınıflarını öldürebilir. Clark'ın yaptığı deneyler, önemli bir önermenin doğmasını sağlamıştır. Bu önermeye göre : 7 dakika süresince ve uygun frekanslarla beraber yeterli miktarda gerilim (5-10 volt) sağlandığı takdirde, "üretilen pozitif impulslar, patojen organizmalardan hızlı bir şekilde kurtulmanın en iyi yoludur.”

İnsan vücudu tarafından yayılan frekansların aralığı 1520-9460 kHz arasında değişir. Patojenler ise 77 ila 900 kHz frekans arasında bir aralığa sahiptir. Bu nedenle, insan vücudunun doğal frekanslarından önemli derecede daha düşük frekanslar kullandığı için "zapping”in kullanımı tamamen güvenlidir. Clark, çok sayıda deneyler sonrasında elde ettiği diğer bir keşfinde ise, tek bir "zapping”in diğer canlı organizmalarda saklı olan patojenleri yok etmediğini bulmuştur.

Bazı virüs ve bakteriler bazı parazitleri enfekte etme yeteneğine sahip olup bu parazitlerin ölümünden sonra kendilerini açığa çıkarmaktadırlar. Elektrik enerjisi çevreleyen yolları izleyerek devam ettiği için, parazitlerin içinde yaşayan virüslerin ilk "zapping”ten sonra ölmemesi mümkündür. Bu da zaten Clark metodunun neden en az üç işlemde gerçekleşmesi gerektiğine açıklama getirmektedir. Bu, tüm patojenlerin imhasını tamamlamak için esastır. Yalnızca tek bir işlem gerçekleştirmek soğuk algınlığı belirtilerine sebep olabilir.

Dr. Clark, kendisinin "zapping” adını verdiği yöntemi yine ilk kendisi keşfetmiştir. Clark'ın araştırmalarına göre, hastalıkların çoğunluğu (kabul edilen sayıdan daha fazla olan her durumda) helmintler ve patojen mikrofloradan kaynaklanmaktadır. Yine kendisinin buluşu, parazitlerin yok edilmesini sağlayan cihazların planlanmasında ilk adımı teşkil etmektedir. Bu bilimsel yaklaşıma "Aktif biyorezonans terapisi” adı verilmiştir.

Deneyim ve deneysel sonuçlar birikimiyle, "zapping” teknolojisinin özelliklerine uygun olarak vu bu alandaki son araştırmaların sonuçlarını dikkate alarak geliştirilen VOLVANO ZAPPER V2 cihazını sunuyoruz.

VOLCANO ZAPPER

TEKNİK ÖZELLİKLERİ VE KULLANIM KILAVUZU

1) AMAÇ VE İŞLEVİ

Biyo-dalga jeneratörü VOLCANO ZAPPER V2 (bundan sonra Zapper * olarak adlandırılacaktır), ilaçlı ajanları kullamadan biyo-rezonans ilkelerine uygun şekilde elektromanyetik dalgaların yardımıyla zararlı parazitler, bakteriler ve virüsleri öldüren dijital bir elektronik cihazdır.

Bu metot, 1930'ların başlarında kral Raymond Rife tarafından keşfedilmiştir. Daha sonra belirlenemeyen sebeplerden dolayı onun bu buluşu, Hulda Clark araştırmasının sonuçlarını Dr.Rife'ın teorilerine dayanarak "Tüm hastalıkların tedavisi” kitabında yayınlayana kadar karanlığa gömülmüştür. Zapper, etiyolojisinde ve patojeninizde parazitik, bakteriyel ve viral enfeksiyonların önemli rol oynadığı hem akut hem kronik hastalıklarda etkili bir tedavi sağlar.

Bu cihaz, evde tek başına çalışan aygıt olarak ve hastanelerin fizyoterapi bölümlerinde kullanılabilir.

Terapi seansları sırasında, hastalar her iki kol veya her iki bacağa ya da bir kol ve karşı bacağa çapraz bir biçimde bağlanan bir çift elektrotla Zapper'e bağlanır.

Hastalara gönderilen belirli dalga şekli ve sıklığına sahip elektromanyetik dalgalanmalar, iki yolla organizmayı etkiler :

- Anti-parazitik-rezonant etkilerin bir sonucu olarak bakteri, virüs ve bağırsak parazitlerini nötralize ederek

- Organ uyarıcı – insan vücudunun çeşitli organ ve sistemlerinin işleyişini iyileştirerek

Uygun bir şekilde kullanıldığında zapper, aşağıdaki durumların iyileştirilmesinde etkilidir :

• Gizli bulaşıcı ve paraziter hastalıklar ;

• Akut enfeksiyon hastalıkları (grip, pnömoni, akut solunum yolu hastalıkları, vb.) ;

• Kronik ve yineleyen enfeksiyonlar ;

• Endokrin sistemin fonksiyon bozuklukları (diyabet, tiroidit).

Bu durumların verdiği semptomların çoğu ilk seanslardan sonra ortadan kalkmaktadır.

2) TEKNİK ÖZELLİKLER

1. 6F22 (6KF22) , 9V güç kaynağı pili

2. 5,5 .10-3 A'i geçmeyen tüketim

3. 0,05 W'ı geçmeyen giriş voltajı

4. 20'den az olmayan seans sayısı (bir pil için)

5. 32 kHz %1; 9V'luk akım frekansı ve genliği

6. 1.10-3 A akım gücü (Amper)

7. Uzun, Döngüsel çalışma modu

8. Devir sayısı 3

9. İşlemin toplam süresi 61 dk. %+-5

10. Güvenlik sınıfı II

11. Çalıştırma koşulları : 18 – 24 oC 20oC'de %65-80.

Ürün ağırlığı 240 G

3) KULLANIM KILAVUZU

Dikkat : Kullanım kılavuzunu tamamını okumadan kullanmayınız.

CİHAZIN ÇALIŞTIRILMASI

4 numaralı açma kapama düğmesine basınız. Düğmenin üst tarafında bulunan ışık yanar. Bununla birlikte cihaz kesik-kesik bir sesle sinyal verir. 1 numaralı "ELEKTRODES” ışığı yanar.

Elektrotları iki elinize alınız. Temas iyi ise (1) numaralı ışık sönecek ve (2) numaralı seans bölümü ışıklarından birincisi yanıp sönmeye başlayacaktır. Elektrotlarla el ve ayak kombinasyonu ile de temas kurulabilir.

ÖNEMLİ : SOL EL VE SAĞ AYAK KOMBİNASYONU UYGULANMAMALI AYAK VE ELLER ÇAPRAZ OLMAMALI.

Diğer tüm kombinasyonlar uygulanabilir. Örneğin : Elektrotun birini sağ el diğerini ise sap veya sol ayağınızın altına yerleştirebilirsiniz veya sol el ile sol ayak.

Elektrotları ellerinize aldıktan sonra 1 numaralı "elektrot” ışığı sönmüyor ise bunun sebebi derinizin kuru olmasıdır. Hafif bir şekilde ellerlinizi nemlendirmeniz bu sorunu çözmek için yeterli olacaktır.

Elektrotları seansın 1. Bölümün sonuna kadar bırakmayınız. Bu süre 7 dakikadır ve bu süre boyunca 2 numaralı seans ışıklarından birincisi yanıp sönecektir. Süre sonunda kısa ve kesik bir ses duyacaksınız ve bölüm ışığı sönecek. Cihaz ara bölüme geçmiş olduğu için 3 numaralı "PAUSE” ışığı yanıp sönmeye başlayacaktır. Elektrotları bırakınız. 20 dakikalık bir ara verilir. Ara bitince cihaz seansın ikinci bölümünü başladığını ikaz eden bir sinyal çıkartacaktır. "PAUSE” ışığı sönecek ve seans ikinci bölüm ışığı yanıp sönmeye başlayacaktır. Tekrar elektrotlar tutulur ve bu şekilde devam edilir. Üçüncü bölüm sonunda cihaz sinyal sesi ile seansın bittiğini ikaz eder ve otomatik olarak kapanır.

DİKKAT : HİÇBİR ŞEKİLDE ELEKTROTLAR BİRBİRİNE DEĞMEMELİ.

Bu cihazın yanlış çalışmasına ve pilin hızlı bir şekilde tükenmesine sebep olacaktır.

5 numaralı ışığın yanması, pilin kritik seviyeye geldiğinin göstergesidir. Bunun seans arasında olması seansın bitirilemeyeceği anlamına gelmez. Pilin kalan gücü seansın tamamlanması için yeterlidir. Bir sonraki seans için pil değişmelidir.

Şayet kısa bir süre için elektrotları bırakmanız gerekiyorsa bu sorun olmaz, cihaz otomatik olarak bekleme konumuna geçecektir. Elektrotları tekrar ele aldığınızda, seans kaldığı yerden devam eder. Cihazı çalışırken kapatmanız mümkündür. Bunun için açma kapama düğmesine basmanız yeterlidir. Bu şekilde kapatırsanız o seansa ait bilgiler sıfırlanacaktır. Bir sonraki açılış yine 1. Bölümden başlar.

Önemli :

Üzerinizden metalleri (küpe, yüzük, saat, demir para, kemer, gözlük gibi) uzaklaştırmalısınız. Seansların rahat ve verimli bir şekilde geçmesi için, yatak, kanepe veya koltuk gibi rahat bir yer seçiniz. Ortam sessiz ve elektromanyetik dalgaların etkisinden uzak olmalıdır (televizyon, cep telefonu, telsiz, mikrodalga fırın gibi). Bu etkenlerin varlığı cihazın doğru çalışmamasına sebebiyet verir. Üzerinizde giydiğiniz elbiseler sentetik kumaştan olmamalı. Bunlar statik elektrik yükü yarattıkları için, seanstan alınacak faydayı minimuma düşürmektedir.

KONTRENDİKASYONLAR

Cihaz, kardiostimülatör kullananlar, hamile kadınlar ve 8 yaşından küçük çocuklarda KULLANILMAMALIDIR.
http://www.sifaocagi.com.tr/Volcano-Uni ... R-152.html

En iyi sonucu almak için kullanım kılavuzundaki yönergeleri tam olarak yerine getirin. En azından 2 litre su için. Suyu günlük kilogram başı 40ml olarak da hesaplanır, örneğin 60kg olan bir kişi günlük 2.4 litre su tüketmeli, 80 kg ise 3.2 litre.

Vücudun gerçek pürifikasyonu (temizlenmesi)

VOLCANO ZAPPER'in kullanımı kısa bir süre içinde, mükemmel sonuçlar elde edilmesini sağlar. Bu ünitenin kullanımı esnasında vücudun maksimum etkinliği ve desteği için gerekli şartların sağlanması çok önemlidir:

1. Üreticinin kullanım yönergelerine tam olarak uyun.

2. Her bir seans sırasında günlük en az 2 litre su alınması şarttır.

3. Seans sırasında Detoks ürünlerinin kullanımıyla pürifikasyon (arındırma) ve metabolik süreçleri destekleme üzerinde maksimum etki elde edilir. Bu, vücuttan ölü parazitlerin atılması ve faydalı mikrofloranın aktivitesinde iç dengenin desteklenmesi için bir garantidir.

6) TAM PAKET İÇERİĞİ

6.1. Biyo-dalga jeneratörü VOLCANO "Zapper” V2 -1 ünitesi

6.2. Pil – 1 pc

6.3. Teknik açıklama ve kullanım kılavuzu – 1 pc

6.4. Ambalaj – 1 pc
 
Geri
Üst