Suriye meselesi ve ülkemizin tutumu

Kodla Büyü

duyu80

Seçkin Üye
Seçkin Üye
Mesajlar
326
(Cenk açıktan güzel bir yazı katılır katılmazsınız ama okumaya değer.)

Başbakan Erdoğan’ın Suriye sorununu kişisel bir mesele haline getirdiğini düşünüyorum.

Girdiği yanlış yoldan dönecek cesareti gösteremiyor. Yanlışı yanlışla düzelteceğini sanarak akıl almaz sözler söylüyor, akıl almaz tavırlar takınıyor.

En son, geçtiğimiz haftasonu Gaziantep’te Suriye ile alakalı ilginç sözler söyledi:

“Binlerce, on binlerce kilometre öteden gelip Irak'a girenler bu dünyada haklı oluyorsa, biz 910 kilometre sınırımız olan Suriye'de eli bağlı, tribünde seyirci olamayız. Gereği neyse bunu yapmamız lazım ve yaparız.”

Sanırım bu cümleyi ederken devirdiği çamın farkında değil.

Çünkü:

ABD’nin Irak’ı işgal etmesini kim haklı gördü ki? Kim bu işgalle beraber gelen felaketi onayladı ki, Türkiye’nin Suriye’de yaptığı da haklı olsun?

Kaldı ki Türkiye’nin Suriye’de yaptığı ile ABD’nin Irak’ta yaptığı aynı şey mi? Başbakan bunu mu demek istiyor?

Bu cümle kimi rahatsız edecek diye birkaç gün bekledim. Özellikle de Irak işgali döneminde ortalığı ayağa kaldıran İslamcılardan bir tepki bekledim.

Fakat İslamcılığı ve İslamcılıklarını birkaç belgesele, birkaç ihaleye ve üç-beş kuruş ek gelire feda eden arkadaşların bu cümleyi ne duyacak, ne de dert edecek halleri var. Artık hiçbir şeyi duymuyorlar ve görmüyorlar. Türkiye’de olup biten hiçbir şey onları rahatsız etmiyor.

Neyse dönelim meseleye.

ABD Irak’ı “Saddam’dan kurtarmak için” yola çıkmıştı. Türkiye ise “Suriye’yi Esad’dan”. Benzer sonuçlar doğuracağı için başından beri eleştirdim.

Sanırım Başbakan da ikisinin aynı kapıya çıktığını söylüyor.

90’lı yıllarda bütün muhafazakar camia, başta Başbakan Erdoğan olmak üzere o gün farklı partilerde siyaset yapan bugükü AK Parti kadrolarının büyük kısmı, ABD’nin Irak’ta yaptığına “işgal” diyordu.

Geçmişte işgal olarak gördükleri bir olayı bugün uyguladıkları politikaya meşruiyet kaynağı olarak göstermeleri gerçekten acı.

Kaldı ki sorun sadece bu cümle değil.

Bu mesele bize gösterdi ki Türkiye bu bölgede düzeni bozabilir ama ‘dünya sistemi’nden bağımsız bir düzen kuramaz.

Türkiye tek başına çözemiyor ama muhaliflere destek verdiği için de Türkiyesiz bir çözüm de olmuyor.

Yukarıda da dediğim gibi, Başbakan Erdoğan (ve Ahmet Davutoğlu) Suriye meselesine artık bir vicdan, bir ahlaki sorumluluk penceresinden bakamıyor.

Kişisel bir mesele haline getirdiler.

Bu kanaate nereden mi varıyorum?

Geçtiğimiz aylarda belki de hala devam eden Suriye’deki çözüm çabalarında ortaya bir tablo çıktı.

Esad’ın mealen şöyle bir önerisi vardı: Çatışma dursun, geçici bir hükumet kuralım, sonra da özgür bir seçime gidelim. Ben de aday olayım, eğer seçilemezsem Suriye’de geçiş tamamlanmış olur.

Bu öneriyi Türkiye kabul etmedi, biliyor musunuz? “Eli kanlı bir diktatörün” seçime girmesini içlerine sindiremiyorlarmış.

Bunu sizin aklınız alıyor mu? Suriye halkı Esad’ın eli kanlı bir diktatör olduğunu bilmiyor mu? Suriye halkı ‘eli kanlı bir diktatör’e oy verecek kadar manyak mı? Eğer mesele sizin dediğiniz gibiyse, kendilerine bu kadar zulüm eden bir lideri sandıktan çıkarırlar mı?

Mesele Suriye halkının kendi kaderini tayin etmesi meselesi değil mi? Peki niçin buna izin vermiyorlar? Anlaşılır gibi değil.

Türkiye Esad’ın seçimle gitme önerisini reddederek ne yaptığının sanırım farkında. Esad’ın seçimle de gelmesi ihtimali Türkiye’de karar vericilerin uykularını kaçırıyor.

Tamam da Ahmet Davutoğlu’nun siyasi kariyerini kurtarmak için Suriye’de daha kaç insanın ölmesi gerekiyor? Daha kaç çocuğunun yetim kalması gerekiyor? İnsanlar daha ne kadar açlık, sefalet, acı çekecek?

Ahmet Davutoğlu veyahut da Başbakan Erdoğan hata yapmış olamazlar mı? Siyasi bir öngörü hatası yapmış olamazlar mı?

Bir hatadan dönmek, "Pardon, bizim niyetimiz Suriye halkını zulümden kurtarmaktı. Fakat gördük ki izlenen yöntem daha fazla felakete yol açıyor. Bu nedenle politikamızı gözden geçiyoruz" diyemezler mi?

Bunu diyemedikleri , “Esad’ın hemen gitmesi"ni bir şart haline getirdikleri için her gün onlarca insan ölüyor, görmüyorlar mı?

Bu dramatik tabloya rağmen “Esad Suriye’de seçime bile giremez”i barış görüşmelerinin önüne şart olarak koymak hangi vicdanın ürünüdür?

Bütün bu işler Suriye halkı için yapıldıysa, Suriye halkının Esad’ı seçecek olmasından niçin bu kadar korkuluyor? Anlamış değilim.

Gerçekten Türkiye’yi yönetenlerin kafalarını gece yastığa nasıl koyduklarını çok merak ediyorum.

Özellikle de Ahmet Davutoğlu, Suriye’de her gün yaşanan onlarca ölüme rağmen nasıl uyuyabiliyor? Gerçekten idrak edemiyorum.

Diyelim ki Davutoğlu iyi niyetle yola çıktı. “Ya hata yaptıysam”, “ya yanlış bir siyaset izlediysem”, "ya bu ölümlere benim bir yanlışım neden olduysa" endişesi bile insanı mahvetmeye yetmez mi?

En azından bu ihtimalin varlığına rağmen çözümü illa ‘Esad gitsin’e bağlamak..

Yok, yok, demek bunca yıldır ben bu insanları gerçekten hiç tanımamışım. twitter.com/acikcenk

Cenk AÇIK
http://www.gazeteciler.com/levent-gulte ... -920y.html
 
Ortadoğuda İran,Irak,Suriye gibi devletlerle batının oyununa gelerek tabiri caizse papaz olmamalıyız. önce bizi suriyede muhalifleri destekler duruma getirdiler. sonra güya esed güçleri urfayı bombaladı. ardından güvenlik gerekçesiyle patriotlar geldi. bir büyüğüm bu dönen dolapların sebebinin ortadoğu ülkelerinde şii yönetimleri başa getirmek ve kıyamet alameti olarak görülen sunni - şii savaşına ait süreci hızlandırmak olduğunu söylemişti bi büyüğüm. ( Suriyede esed devrilip yerine şii yönetim geçince İran,Irak ve Suriye'nin 3 ü de şii yönetimde olacak ve sunni olarak bu bölgede bir tek türkiye kalacak ).

Ortadoğuda islam ülkeleri arasında sergilenmesi düşünülen birlik-beraberlik politikasına ait kararları

http://www.akradyo.net/2971112273,60844,6,ISLAM-GENEL-KONGRESI-BEYANNAMESI-1931.aspx adresinde okuyabilirsiniz. bence o zaman bile çok önemli tespitlerde bulunulmuş.
 
:+1: noktası virgülüne katılacağım bir yazı.

Halk iradesi halk iradesi diye ötüp duranlar Suriye iradesini kullanmasın diyorlar. Çok doğru bir tespit.

Halka rağmen halkçıları eleştirerek ötüp duranlar şimdi Suriye halkına rağmen Suriyeci kesildiler.

Yahu hani yanlış da olsa halkın seçimine rıza gösterilmeli diye ÖTÜP DURANLAR, şimdi Esad seçime girerse, Suriye halkı yanlış birini seçerse diyorlar...

İkiyüzlülük-diyelim o zaman- böyle birşey olsa gerek. Memlekette ikiyüzlü mü yok işte.
 
Suriye'den gelen görüntülere baktığımızda 'Kim bu insanlar, Özgür Suriye Ordusu dedikleri bu mudur?' sorusu aklımıza takılıyor.

Geçen gün internette yayımlanan bir videoyu izledim. Umarım siz izlememişsinizdir! Olay Suriye’de geçiyor.

Eylemciler bir postaneyi ele geçirmişler. Postanede çalışan resmi devlet memurlarını 6 katlı binanın çatısından aşağı atıyorlar.

Etrafta toplanmış halktan zafer çığlıkları kopuyor. İnanın uzun zamandır böyle bir vahşete denk gelmedim.

Postanede çalışan memurlardan bahsediyorum, yanlış anlaşılmasın. Asker filan değil...

Bu iki videoyu seyrettiğimde “Acaba büyük bir dezenformasyonla mı karşı karşıyayız?” diye sormaktan kendimi alamadım.

Bugüne kadar dünyanın farklı köşelerindeki savaşları takip ettim, inanın böylesine vahşeti hiçbir savaşta görmedim.Emin olmak için bölgede görev yapan Türkiye’nin en iyi savaş muhabiri arkadaşım Sebati Karakurt’u aradım.

Sebati Karakurt, Hürriyet adına Halep’te 5 gün geçirdi. Sebati ile tanışıklığımız 1996 yılına kadar gider.

İlk kez Beyrut’ta İsrail-Hizbullah savaşını izlerken tanışmıştık. Yıllarca aynı binada görev yapsak da o günden bugüne kendisiyle daha çok savaş bölgelerinde görüşüyoruz.

Bağdat düştüğü günlerde Irak’ta haftalarca beraber haber peşinde koştuk.Telefonu açtığımda Suriye sınırından geçmiş, Gaziantep’ten İstanbul’a dönüyordu.

İnternetteki görüntülerden bahsedip “Sence bu görüntüler gerçek olabilir mi?” diye sordum.

“Mümkündür...” dedi. “Ben gözümle görmedim ama bu izlediğin görüntüleri yapacaklarını söyleyen çok kişinin sözlerini kulaklarımla duydum” diye ekledi.

Radikal dincisinden psikopatına yok yok...

Sebati’ye ikinci sorum “Peki kim bu insanlar, Özgür Suriye Ordusu dedikleri bu mudur?” oldu.

Sebati’nin gözlemlerine dayanarak verdiği cevap ilginçti. “Evet, bu... Aralarında canla başla savaşan Türkmenler var.

Rocker’lar var. Kolları ciletlenerek çizik çizik psikopat hapçılar var. Hayatta hiçbir şey olamayıp 8 yıl hapiste kalan dünün mahkûmu bugünün savaşçıları var.

Radikal İslamcılar var. Kendilerini El Kaideci olarak tanıtanlar var. Yağmacılar var.

Cüneyt Özdemir
 
noktası virgülüne katıldığım bir yazı. ortadoğuda bu kadar karışıklık olurken sıranın bize geleceğini kimse tahmin etmiyor mu acaba?

insanlara kör olmaları, algılarının durması için bir madde vermişler anlaşılan.

yoksa bu kadar saçmalığa tepkisiz kalmak hayra alamet değil.
 
Önce islamcı politika, şimdi mezhepçi politika, Şii Irak yönetimine karşı bir zamanlar kanlımız olan Barzani'ye yöneldik.
Bir zamanlar yatlarda beraber gezdiğimiz kardeş Nusayri Esed şimdi kanlımız.
 
Geri
Üst