Neşet Ertaş Vefat Etmiş

Kodla Büyü
Allah rahmet eylesin, mekanı cennet olsun inşAllah. Geride kalanlara ve tüm sevdiklerine Allah sabır versin...
 
Çok büyük kayıp,eğer Türkiye de müzik bir masa ise kesinlikle bir bacağını kaybettik. :(
 
Evvelimizde, ahirimizde sevdiğimizdi, zahidemizdi, leylaydı.Dünya yalandı, çok yaraladı bizi bir ayrılık, bir yoksuzluk, bir ölüm, ne güzeldi Niğde bağları, bulgur pilavını bile seninle sevdik. Seninle anlattık duygularımızı, senin dilinden üzüldük, senin dilinden sevindik, senin dilinden sevdalandık. Düğünlerimizde de vardın, ağıtlarımızda da. Mekanın cennet olsun Büyük usta. Gönlümüz hep seni arayacak.
 
ÜNLÜ OZANIN YAŞAM ÖYKÜSÜ

Babası saz ustası Muharrem Ertaş, annesi Döne hanımdır. Annesinin ölümünden babası ve kardeşleriyle birlikte sonra köyüne yerleşmişlerdir ve çocukluğu bu köyde geçmiştir. Ertaş, ilkokula gittiği yıllarda önce keman, sonra da bağlama çalmayı öğrendi. Babası Muharrem Ertaş ile birlikte yörenin düğünlerinde sazı ile çalıp sesi ile türküler söylemeye başladı. Ertaş, etkilendiği tek kişinin babası Muharrem Ertaş olduğunu söyler. Kendi ifadesi ile bunu şu şekilde ifade eder; "Babamla ben aynı ruhun insanlarıyız.". Sanat çalışmaları Neşet Ertaş, 1950'li yılların sonunda İstanbul'a gelerek ilk plağını "Neden Garip Garip Ötersin Bülbül" adı ile babası Muharrem Ertaş'a ait bir türküyle çıkardı. Halk tarafından çok beğenilen bu plağı ardından diğer plak, kaset ve halk konserleri takip eder. Daha sonra Neşet Ertaş Ankara'ya yerleşir. Burada yaşadığı sağlık sorunları nedeniyle kardeşinin daveti üzerine Almanya'ya gider. Çocuklarının eğitimi ve sanatsal çalışmalarından dolayı uzun bir süre Almanya'da kalan sanatçı, 2000 yılında İstanbul'da verdiği konserle sahne hayatına geri dönmüştür.
Demirel zamanında kendisine sunulan 'devlet sanatçılığı' ünvanını; "O dönem Süleyman Demirel cumhurbaşkanıydı. Devlet sanatçılığı bana teklif edildi. Ben, 'hepimiz bu devletin sanatçısıyız, ayrıca bir devlet sanatçısı sıfatı bana ayrımcılık geliyor' diyerek teklifi kabul etmedim. Ben halkın sanatçısı olarak kalırsam benim için en büyük mutluluk bu. Şimdiye kadar devletten bir kuruş almadım, bir tek TBMM tarafından üstün hizmet ödülünü kabul ettim. Onu da bu kültüre hizmet eden ecdatlarımız adına aldım." diyerek geri çevirmiştir Fakat halk büyük destek vermiş ve Neşet Ertaş adeta yaşayan bir efsane olmuştur. Unesco tarafından yaşayan insan hazinesi kabul edilen Ertaş, 25 Nisan 2011 tarihinde İTÜ Devlet konservatuarı tarafından fahri doktora ödülüne layık görülmüştür.
 
devrin sanat filozoflarından kabul ediliyordu. şansen bende öyle kabul ediyorum. Allah(c.c) rahmet etsin
 
Kırşehirin damadı olarak üzüldüm. Adamı ölmeden önce defalarca öldürdüler gerçi de yalan ölüm haberleri ile

bir insanın seveni çoksa Sanırım bu iyi insanı da Allah affedip cennetine alır. Allah rahmet eylesin.
 
Çok ama çok üzgünüm. Yeri doldurulamayacak olağanüstü bir insan...Mekanı cennet olsun...
 
konserin üstünden iki saate yakın zaman geçti ve biz artık kovulmaya da razı olarak girdik kulise. etrafı çok kalabalıktı. boş bulunduğu bir anda yakaladım elini. öpmeye yeltendim tuttu elimi "insan insanın elini öpmez, aynı el hepimizde var" dedi. ona götürdüğüm kasketi çıkardım. "size kasket aldım, kabul ederseniz çok sevinirim" dedim. "çok teşekkür ederim. benim için çok böyük hörmet oldu." dedi. "fotoğraf çektirebilir miyiz?" dedik. "tabi, ne demek" dedi. çok iyi poz veriyordu. ben nasıl duracağımı, elimi nereye koyacağımı şaşırmışken o çoktan dimdik, gülümseyen ifadesini takınmıştı. sırayla erkan benle onu, ben de erkan'la onu çektim. el sıkıştık tekrar. "kendinize iyi bakın" dedik. bir müddet sonra kimse kalmadı etrafında. fotoğraf çektiren gitti. görevliler toparlanıp gitmeye koyuldular. arkasında ritim çalanlardan bir tanesi (5 kişilik ritim ekibi var) "amca araban var mı? neyle geldin? seni bırakacak kimse var mı?" dedi. mağrur bir sesle "yok" dedi. o "yok" deyişin nasıl bir yok deyiş olduğunu yazı ile betimlemek pek mümkün değil ancak sanırım anladınız. yoktu. kim getirdi? kimin götüreceği belli değil miydi? bu nasıl bir organizasyondu? o "yok" deyiş aklıma geldikçe burnumun direğinin sızladığını hissederim.
yoktu. hiç de olmadı zaten. peki o bunu dert etti mi? etmedi. istese olmaz mıydı? olurdu. o da kebapçı, otel, taksi plakası, otobüs firması sahibi olamaz mıydı? olurdu. ama o olmayana bizim "ya arkadaşlarım falanca kafeye gidiyo, benim az param olduğu için onlarla takılamıyorum" 'a takıldığımız kadar takılmadı. babası muharrem usta eşek sırtında o düğün senin bu düğün benim gezerek ne bulduysa onu yedi. muharrem usta diyorum. muharrem usta'nın nasıl biri olduğu hakkında fikir sahibi olmak için önce müzik hakkında sağlam bir ön bilgi gereklidir.
neşet ertaş'ı bizler çok severiz. bizim akrabamızdır, dedemizdir, amcamızdır. biri onu beğenmese, "ben onu dinlemem, beğenmem, hem türkü de sevmem zaten" dese bile bu bizim zorumuza gider. şimdi görüyorum ki pek çok kişi onu severmiş. inşaattaki kalıpçı kalfası da, boğaza nazır viskisini yudumlayan köşe yazarı da severmiş onu.
okula gidemedi. (ben okula giderken, sabah işe gitmek için bekleyen okula gidememiş arkadaşlarım neşet'in okula gidemedim bu dert benimdir" türküsüyle takılırlardı bana)
benim için neşet ertaş özdür. zahrayı rüzgarda savurursun da kabukları uçar gider özü yerde birikir ya işte odur. toprağa düşen özümdür. kabuklarım uçup gittiği zaman, yaldızlarım kazındığı zaman, boyam döküldüğü zaman geriye kalandır. kökümdür, atamdır, ağamdır.
allah rahmet eylesin.
 
syangela' Alıntı:
konserin üstünden iki saate yakın zaman geçti ve biz artık kovulmaya da razı olarak girdik kulise. etrafı çok kalabalıktı. boş bulunduğu bir anda yakaladım elini. öpmeye yeltendim tuttu elimi "insan insanın elini öpmez, aynı el hepimizde var" dedi. ona götürdüğüm kasketi çıkardım. "size kasket aldım, kabul ederseniz çok sevinirim" dedim. "çok teşekkür ederim. benim için çok böyük hörmet oldu." dedi. "fotoğraf çektirebilir miyiz?" dedik. "tabi, ne demek" dedi. çok iyi poz veriyordu. ben nasıl duracağımı, elimi nereye koyacağımı şaşırmışken o çoktan dimdik, gülümseyen ifadesini takınmıştı. sırayla erkan benle onu, ben de erkan'la onu çektim. el sıkıştık tekrar. "kendinize iyi bakın" dedik. bir müddet sonra kimse kalmadı etrafında. fotoğraf çektiren gitti. görevliler toparlanıp gitmeye koyuldular. arkasında ritim çalanlardan bir tanesi (5 kişilik ritim ekibi var) "amca araban var mı? neyle geldin? seni bırakacak kimse var mı?" dedi. mağrur bir sesle "yok" dedi. o "yok" deyişin nasıl bir yok deyiş olduğunu yazı ile betimlemek pek mümkün değil ancak sanırım anladınız. yoktu. kim getirdi? kimin götüreceği belli değil miydi? bu nasıl bir organizasyondu? o "yok" deyiş aklıma geldikçe burnumun direğinin sızladığını hissederim.
yoktu. hiç de olmadı zaten. peki o bunu dert etti mi? etmedi. istese olmaz mıydı? olurdu. o da kebapçı, otel, taksi plakası, otobüs firması sahibi olamaz mıydı? olurdu. ama o olmayana bizim "ya arkadaşlarım falanca kafeye gidiyo, benim az param olduğu için onlarla takılamıyorum" 'a takıldığımız kadar takılmadı. babası muharrem usta eşek sırtında o düğün senin bu düğün benim gezerek ne bulduysa onu yedi. muharrem usta diyorum. muharrem usta'nın nasıl biri olduğu hakkında fikir sahibi olmak için önce müzik hakkında sağlam bir ön bilgi gereklidir.
neşet ertaş'ı bizler çok severiz. bizim akrabamızdır, dedemizdir, amcamızdır. biri onu beğenmese, "ben onu dinlemem, beğenmem, hem türkü de sevmem zaten" dese bile bu bizim zorumuza gider. şimdi görüyorum ki pek çok kişi onu severmiş. inşaattaki kalıpçı kalfası da, boğaza nazır viskisini yudumlayan köşe yazarı da severmiş onu.
okula gidemedi. (ben okula giderken, sabah işe gitmek için bekleyen okula gidememiş arkadaşlarım neşet'in okula gidemedim bu dert benimdir" türküsüyle takılırlardı bana)
benim için neşet ertaş özdür. zahrayı rüzgarda savurursun da kabukları uçar gider özü yerde birikir ya işte odur. toprağa düşen özümdür. kabuklarım uçup gittiği zaman, yaldızlarım kazındığı zaman, boyam döküldüğü zaman geriye kalandır. kökümdür, atamdır, ağamdır.
allah rahmet eylesin.
:+1: müthiş
 
Hepimizin en sonunda karşılaşacağımız bir durum. Ölümden kaçış yok. Allah rahmet eylesin.
 
Geri
Üst