Cemil Meriç [Alıntılar]

Kodla Büyü
"Bir çağın vicdanı olmak isterdim, bir çağın. Daha doğrusu bir ülkenin, idrakimize vurulan zincirleri kırmak, yalanları yok etmek, Türk insanını Türk insanından ayıran bütün duvarları yıkmak isterdim. Muhteşem bir maziyi, daha muhteşem bir istikbale bağlayacak köprü olmak isterdim, kelimeden, sevgiden bir köprü..."

.....................................................................................

"İzm'ler idrakimize giydirilen deli gömlekleri.."

.....................................................................................

''Görmek, yaşamaktır.. Vuslattır görmek. Görmek sahip olmaktır... Mevsimler bütün işveleriyle emrindedir. Renkler bütün cilveleriyle hizmetindedir. Çiçekler onun için açılır. Şafak onun için parıldar. Gutenberg matbaayı onun için icat etmiştir. Hugo o okusun diye yazmıştır şiirlerini. Şehrin bütün kadınları onun için giyinip süslenir.. Çocukların tebessümü onun içindir."

.....................................................................................

“Münakaşa hakikati birlikte aramaktır.”
 
Ne garip bir oyuncak şu insan! Yürür, konuşur ve acı çeker. 70 kilodur.
Kendisine ve çevresine ait hiçbir şeyi bilmez. Bir nevi ıstırap makinesi. İplerini başkaları çeker.
Hantal ve şapşal bir robot. Neye sevinir bilinmez. Sınırsız olan yalnız hayalleri ve acı kabiliyeti.
Etten bir kafes ve aciz içinde çırpınan bir ruh. Vücut araba akıl arabacı. Ama gözleri bağlı arabacının, arabaya hükmeden atlar..
Buda haklı :
Varolmak için yokolmak lazım, parça bütüne kavuşacak ki hasret dinsin. Bütün musiki, bütün şiir, bütün aşk, bu bir çuval kemik, bu asi ten, bu aptalca endişeler ne olacak?
Ne olacağını bilen var mı? Kader hep oynayacağı roller yükler insana ve ıslıklar. Alkış sahtekarların..

Jurnal
 
:alkis: :alkis: :alkis: :alkis:

s_kajmeran' Alıntı:
.....................................................................................

"İzm'ler idrakimize giydirilen deli gömlekleri.."

.....................................................................................
 
BULUTLARA BENZER DUYGULAR

Bulutlara benzer duygular: turuncu, erguvan, beyaz. Bir rüzgar sürükler hepsini. Bulutlara güven olmaz.

Çiçeklere benzer duygular: gönüllerde yıldız yıldız açılır, meyve olur, ağaç olur; nesiller dinlenir gölgesinde: muzaffer alınlarda taç olur. Çiçeklere benzer duygular, kuytu bir bahçede açan çiçeklere. Gözyaşında kanatlanır yaprakları, kalbinin kanıyla şafaklaşır. Ağlayınca açar o çiçekler, gülünce solar.

Kuşlara benzer duygular. Nereden gelirler bilinmez. Kah çığlık çığlıktırlar, kah sesleri işitilmez. Bağrında güneşler tutuşmuyorsa selamlayıp geçerler seni. Kuşlar soğuk iklimi sevmez.
 
"Fikirler kelebek gibi, onları hafızaya iğnelemeye kalkınca bir toz yığını haline geliyorlar."

.....................................................................................

"Ağaç köküyle yaşar insanda öyle.. Bizse maziden koptuk istikbale bağlanamadık. Türkiye bütün kütüphaneleri yakılan, bütün mazisi imha edilen, 600 yılı cerrahi bir ameliyatla içtiva i uzviyetinden koparılıp atılan bedbah bir ülke.. Oysa milletin ana vasfı devamlılık. Türk Milleti.. Hangi millet? Bu millet 10 senede bir değişen hafızasız nesiller amalgamı.."

.....................................................................................

"Türkiye ruhunu kaybetti. Toprak mı, En değersiz şeyimizdir belki de, belki de en değersiz şeyimizi kaybedince, her şeyi kaybettiğimizi anladık: Ruhumuzu!"

.....................................................................................

"Son yıllarda garip bir mahlûk türedi Türkiye'mizde. Tek sahife tarih okumadan milletin mâzisini keşf, hâlini tasvir, istikbalini tanzim eden bir âllame türü... Hafızamızı kaybettik. Hafızamızı, yani şuurumuzu..."
 
"Sol, geniş kalabalıkların refahını, ışığa kavuşturulmasını, fizik ve moral kalkınmasını ister. Sabırsızdır, gençtir. Zafer uğrunda birçok fedakarlıkları göze alır. Tecrübesizdir. Devrimin ve büyük reformların bütün haksızlıklara son vereceğine inanır. Sağ, sayıya değil değere önem verir. Daha önce kazanılmış hakların devamını ister. Kalabalıkları yok sayar, vesayet bulundurulmalarına taraftardır. Yerleşmiş kuvvetlerle oynanmasına razı olmaz, karamsardır. Devrimlerin faydadan çok zarar getireceğine inanırlar. İnsan, bazı bahislerde sağdır, bazılarında sol. Bu itibarla bu kelimeleri aşmak lazım."
 
"Sol-sağ… Çılgın sevgilerin ve şuursuz kinlerin emzirdiği iki ifrit. Toplum yapımızla herhangi bir ilgisi olmayan iki yabancı. Sol’ un halk vicdanında yarattığı tedailer: casusluk, darağaçları, Moskova; sağ’ın, müphem, sevimsiz, sinsi bir iki hayal. Hıristiyan Avrupa’nın bu habis kelimelerinden bize ne? Bu maskeli haydutları hafızalarımızdan koymak ve kendi gerçeğimizi kendi kelimelerimizle anlayıp anlatmak, her namuslu yazarın vicdan borcu."

.....................................................................................

"İslamiyet bir kanun ve nizam hakimiyeti (nomokrasi)dir.* Batı’nın gerçekleştirmeğe çalıştığı eşitliği çoktan fethetmiştir. Fikir hürriyetini, insanı insana saldırtan bir tecavüz silahı olarak değil, bir ikaz, bir irşat vasıtası olarak kabul etmiştir. Demokrasinin ta kendisidir İslamiyet. Ama Batı’nınkinden çok başka bir ruh ikliminde gelişen, çok başka umdelere dayanan bir demokrasi."

.....................................................................................

“Din problemi, şer problemi, Avrupalılaşma problemi… bizim de gevelediğimiz mefhumlar. Ama kimsenin bu problemler üzerinde kafa yorduğu yok. Sağ, kovuğuna çekilmiş, münzevi, mazlum, mustarip. Sol, eline tutuşturulan reçeteyi kekeliyor, mânâsını anlamadığı reçeteyi...!

Tek ortak duygu: düşmanlık. Diyalog yok. Tanzimat’tan beri hazır elbiseye meraklıyız, hazır elbiseye ve hazır medeniyete…
Tefekkür kılıçla fethedilmez, bir parça kendi kafamızla düşünmek ne kadar güç.”
 
Sen Bir Az-Gelişmişsin
"Kıt'aları ipek bir kumaş gibi keser biçerdik. Kelleler damlardı kılıcımızdan. Bir biz vardık cihanda, bir de küffar...
Zafer sabahlarını kovalayan bozgun akşamları. İhtiyar dev, mazideki ihtişamından utanır oldu. Sonra utanç, unutkanlığa bıraktı yerini, "Ben Avrupalıyım" demeğe başladı, "Asya bir cüzzamlılar diyarıdır."
Avrupalı dostları, acıyarak baktılar ihtiyara, ve kulağına: "Hayır delikanlı", diye fısıldadılar, "sen bir az-gelişmişsin."
Ve Hıristiyan Batı'nın göğsümüze iliştirdiği bu idam yaftasını, bir "nişân-ı zîşân" gibi gururla benimsedi aydınlarımız."
 
13 Haziran 1987 vefatının 25. yıl dönümü... Mekanı cennet olsun...


“Kaynaklarından kopan bir intelijansıyanın kaderi, bir mefhum hercümerci içinde boğulmak. Umrandan habersizdik, medeniyete ısınamadık. İnsanlığın tekâmül vetiresini ifade için kendimize layık bir kelime bulduk: Uygarlık. Mâzisiz, mûsikisiz bir hilkât garibesi.”
 
Kamus bir milletin hafızası, yani kendisi; heyecanıyla, hassasiyetiyle şuuruyla. Kamusa uzanan el namusa uzanmıştır. Her mukaddesi yıkan Fransız ihtilali, tek mukaddese saygı göstermiştir: Kamusa… Heyhat! Batıda cinnet bile terbiyeli.

Cemil MERİÇ
 
"Vakit geçmiyor diye şikayet ederiz. Neyin geçmesini istiyoruz? Hayatın... Ve hepimiz ölümden korkarız."
 
"Çağdaşlaşmanın halk vicdanında adı asrîleşmektir, asrileşmek yani maskaralaşmak, gavurlaşmak"

.....................................................................................

"Argo, kanundan kacanlarin dili. Uydurma dil, tarihten kacanlarin... Argo, korkunun ördügü duvar; uydurma dil suursuzlugun. Biri günahlari gizleyen pece, öteki irfani bogan kement. Argo, yarali bir vicdanin sesi; uydurma dil, hafizasini kaybeden bir neslin. Argo, her ülkenin; uydurma dil, ülkesizlerin."

.....................................................................................

"Tarih, eserlerini iki defa oynarmis: Önce Trajedi, sonra komedi olarak."

.....................................................................................

"Türk aydını, Kitâb-ı Mukaddes’in Serseri Yahudisi… Hangi Türk aydını? Kaçanlar ne Türk, ne aydın. Bu firar bir Kabil kompleksi."
 
gok2han' Alıntı:
Ne garip bir oyuncak şu insan! Yürür, konuşur ve acı çeker. 70 kilodur.
Kendisine ve çevresine ait hiçbir şeyi bilmez. Bir nevi ıstırap makinesi. İplerini başkaları çeker.
Hantal ve şapşal bir robot. Neye sevinir bilinmez. Sınırsız olan yalnız hayalleri ve acı kabiliyeti.
Etten bir kafes ve aciz içinde çırpınan bir ruh. Vücut araba akıl arabacı. Ama gözleri bağlı arabacının, arabaya hükmeden atlar..
Buda haklı :
Varolmak için yokolmak lazım, parça bütüne kavuşacak ki hasret dinsin. Bütün musiki, bütün şiir, bütün aşk, bu bir çuval kemik, bu asi ten, bu aptalca endişeler ne olacak?
Ne olacağını bilen var mı? Kader hep oynayacağı roller yükler insana ve ıslıklar. Alkış sahtekarların..

Jurnal

Teşekkürler.
 
"Kanun, eski Yunan’dan beri “büyük sineklerin yırtıp geçtiği, küçüklerin takılıp kaldığı bir örümcek ağı” Avrupalı için. Ma­chiavelli, insanlığı ikiye ayırır: tarihi yapanlar, tarihin malze­mesi. Çobanla sürü. Katili göklere çıkarır, Sade, ayak takımı­nın peşin hükümlerinden sıyrılmış bir gerçekçi olarak alkış­lar. Devlet, gözünü kırpmadan cana kıyanları korumalıdır."
 
"Sakson köleleri boyunlarında bir tasma taşırlarmış: efendilerinin adı yazılırmış bu tasmaya. Aydınlarımız da onlara benziyor; her biri bir şeyhin müridi."

.....................................................................................

"Her telkine açık, tembel ve serseri bir tecessüs… Nezleye yakalanır gibi ideolojilere yakalanıyoruz, ideolojilere ve kelimelere. Tanzimat nesli, hiç olmazsa bu bahiste, iffet ve haysiyetini korumuş."

.....................................................................................

"Felaketimizin kaynağı kültür yokluğu. Bizi helak eden ne ahlaksızlık, ne de bencillik. Bir öğrenci kayıtsızlığı içindeyiz."
 
"Bütün medeni ülkelerde aynı şikayet: Okumuyoruz. Kitaplar çoğaldıkça, okuma sevgisi azalıyor."

.....................................................................................

" Meçhule açılan bir kapıdır kitap. Meçhule, yani masala, esrara, sonsuza. "

.....................................................................................

"Ve kitaptaki insanları sokaktakilerden daha çok sevdim."

.....................................................................................

"Bütün meselelere açık olmak ve bunu yaparken sırtını bir kaleye dayamak... Şahsiyet kalesine..."

.....................................................................................

"Toplum belli bir mesleği olmayan aydınlarla doluyor: bir gayrı memnunlar ordusu."
 
Bu tahrip ihtirası, bir asrın imtiyazı, daha doğrusu yüz karası değil, Kabil’den beri uzayıp giden bir lanet zinciri. Kıyıcılık kanında var Avrupalının. Yunan destanları birer cinayet salnamesi; Yunan, İskandinav veya Germen destanları. Machiavelli’ye göre “Mecbur kalınınca kuvvet haktır.” Mecbur kalınınca, yani istenince. Şair: “Din şehit ister, asuman kurban.” diyor; evet, Avrupalının dini.
 
Mağaradakiler’in giriş bölümü

Bir mağara düşün dostum. Girisi boydan boya gün ışığına açık bir yeraltı mağarası. İnsanlar düşün bu mağarada. Çocukluktan beri zincire vurulmuş hepsi; ne yerlerinden kıpırdamaları, ne başlarını çevirmeleri kabil, yalnız karşılarını görüyorlar. Arkalarından bir ışık geliyor.. uzaktan, tepede yakılan bir ateşten. Ateşle aralarında bir yol var, yol boyunca alçak bir duvar. Gözbağcıları seyircilerden ayıran setleri bilirsin, üzerlerinde kuklaları sergilerler, öyle bir duvar işte… Ve insanlar düşün, ellerinde eşyalar: Tahtadan taştan insan veya hayvan heykelcikleri, boy boy, biçim biçim. Bu insanlar duvar boyunca yürümektedirler, kimi konuşarak, kimi susarak. Garip bir tablo diyeceksin, hele esirler daha da garip. Doğru.. O esirler ki ömür boyu başlarını çeviremeyecek, kendilerini de, arkadaşlarını da, arkalarından geçen nesneleri de duvara vuran gölgelerinden izleyecekler. Şimdi de mağarada seslerin yankılandığını düşün.. Dışarıdan biri konuştu mu, esirler gölgelerin konuştuğunu sanır, öyle degil mi? Kısaca onlar için tek gerçek var: Gölgeler.

Tutalım ki zincirlerini çözdük esirlerin, onları vehimlerinden kurtardık. Ne olurdu dersin, anlatayım.. Ayağa kalkmaya, başını çevirmeye, yürümeye ve ışığa bakmaya zorlanan esir, bunları yaparken acı duyardı. Gözleri kamaşır, gölgelerini görmeye alıştığı cisimleri tanıyamazdı. Biri, ona: ” Ömür boyu gördüklerin hayaldi. Şimdi gerçekle karşı karşıyasın” diyecek olsa, sonrada eşyaları bir bir gösterse, “bunlar nedir” diyecek olsa, şaşırıp kalır, mağarada gördüklerini, şimdi gösterilenlerden çok daha gerçek sanırdı.

Bir de düşün ki tutsağı mağaradan çıkarıp dik bir patikadan güneşin aydınlattığı bölgelere sürükledik. Bağırdı, yanıp yakıldı, öfkelendi… Kulak asmadık. Gün ışığına yaklaştıkça gözleri daha çok kamaştı. Hiçbirini seçemez oldu gerçek nesnelerin. Sonra, yavaş yavaş alıştı aydınlığa. Önce gölgeleri fark etti, arkasından insanların ve cisimlerin suya vuran akislerini. Akşam olunca göğe çevirdi bakışlarını, ayı gördü, yıldızları gördü. Zamanla güneşin suya vuran akislerine bakabildi. Nihayet gökteki güneşe çevirdi gözlerini. Ve düşünmeye başladı. Ona öyle geldi ki mevsimleri de, yılları da güneş yaratıyor, görünen dünyanın yöneticisi o. Esirlerin mağarada gördükleri ne varsa onun eseri. Ve eski günlerini hatırladı. Ne kadar yanlış anlamışlardı bilgeliği. Mutluydu şimdi, mağarada kalan arkadaşlarına acıyordu. Eski hayatına, eski vehimlerine dönmemek için her çileye katlanabilirdi.

Adamın mağaraya döndüğünü tasavvur et. Karanlığa kolay kolay alışabilir mi? Dostlarına hakikati söylese dinlerler mi onu? Ağzını açar açmaz alay ederler: “Sen dışarıda gözlerini kaybetmişsin arkadaş. Saçmalıyorsun. Biz yerimizden çok memnunuz. Bizi dışarı çıkmaya zorlayacakların vay haline..”

İşte böyle aziz dostum. Sana anlattığım hikaye kendi halimizin tasviridir. Yer altindaki mağara: Görünürler dünyası. Yücelere çıkan tutsak, meseleler (idea’lar) alemine yükselen ruh..
 
"Her asırda birkaç kişi düşünür. Gerisi düşünülenleri düşünür sadece."

.....................................................................................

"Vahdetlerin en büyüğü, en mukaddesi. İster siyah derili,ister sarı... İnananlar kardeştir."

.....................................................................................

"Derslerimde de konuşmalarımda da tekrarladığım ve darağacına kadar tekrarlayacağım tek hakikat; her düşünceye saygı..."

.....................................................................................

"Avrupayla aramızda aşılmaz bir duvar var. Doğu, kapitalist için de, sosyalist için de sömürülecek bir alandır ! "
 
Napolili bir asilzade;
"Ariosto, Dante'den büyüktür" diye defalarca düello etmiştir. Nihayet yaralanmış, ölecek.
"Yahu demişler sahiden de daha mı güzel Ariosto?"
"Allah ikisinin de belâsını versin. Ne birinden tek satır, ne öbüründen tek satır okudum" der.

Bizde de sağ-sol böyle.
[Cemil Meriç]
 
s_kajmeran' Alıntı:
Napolili bir asilzade;
"Ariosto, Dante'den büyüktür" diye defalarca düello etmiştir. Nihayet yaralanmış, ölecek.
"Yahu demişler sahiden de daha mı güzel Ariosto?"
"Allah ikisinin de belâsını versin. Ne birinden tek satır, ne öbüründen tek satır okudum" der.

Bizde de sağ-sol böyle.
[Cemil Meriç]
bu çok güzelmiş :)
 
Facebook "cemil meriç" sayfasından alıntıdır...
 

Ekli dosyalar

  • cmeriç.jpg
    cmeriç.jpg
    108.3 KB · Görüntüleme: 947
"Her asırda bir kaç kisi düşünür gerisi düşünülenleri düşünür sadece"

.....................................................................................

"Bilgi, sonu gelmeyecek olan bir fetihtir."
 
kesinlikle çok güzel bir başlık ben de Bu Ülke kitabını okumaya başladım. çok değerli ve bilgili bir insan.
 
Geri
Üst